Hüda-Par'lı Tanrıkulu: Toplumun bölünmesinden endişeliyiz; iktidar Yasin Börü'yü kullandı

Hüda-Par'lı Tanrıkulu: Toplumun bölünmesinden endişeliyiz; iktidar Yasin Börü'yü kullandı

Hür Dava Partisi (Hüda-Par) Genel İdare Kurulu Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasına ilişkin yürütülen "Evet" ve "Hayır" kampanyalarıyla ilgili olarak “Toplumun bu denli kutuplaştırılmasından ve ikiye bölünmesinden endişe duyuyoruz” dedi. Tanrıkulu, iktidarın Diyarbakır'da 6-7 Ekim olaylarında öldürülen Yasin Börü'yü "kullandığını" ileri sürdü.

Tanrıkulu şu ifadeleri kullandı: 

“Bunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da yaptı. Biz Yasin’e ait video görüntülerini yayınladıktan 15 gün sonra onu ağızlarına aldılar. Diyarbakır’da ve birkaç yerde düzenlenen mitingde Yasin Börü’den söz ettiler. Ancak bu, seçim döneminde HDP ile söz düellosuna girildiği zamanlarda yapıldı. Açıkçası Yasin Börü’yü kullandılar. Eğer samimi olsaydılar, bir kez olsun onun evine ziyarete giderlerdi. Mahkemeye çıkartılanlar da daha önce yakalanırdı.”

Birgün yazarı Erk Acarer'in, Şeyhmus Tanrıkulu'nun açıklamalarına da yer verdiği (25 Mart 2017) yazısı şöyle:

Hüda-Par referandumda rengini açıkladı. Firesiz ‘evet’ vereceğini beyan etti. Ne var ki ortaya konan ilginç çekinceler, Türkiye’de yaşananlarla birlikte değerlendirildiğinde dikkat çekiyor. Neden mi? Çünkü Hüda-Par bile “Toplumun bu denli kutuplaştırılmasından ve ikiye bölünmesinden endişe duyuyoruz” diyor.

‘Referandum değerlendirmeleri’ kapsamında Hüda-Par Diyarbakır Parti Merkezi’nde, İl Başkanı Şehmuz Tanrıverdi’yle bir araya geliyoruz. Sadece referandumu değil, Türkiye’nin yakın zamanına damga vuran olayları da konuşuyoruz. Tanrıverdi şöyle diyor:

“15 yıllık AKP serüveni… İçki, uyuşturucu, çocuk ve kadın tecavüzlerinde dibe vuran bir ülke... Hepsi son yıllarda azımsanmayacak oranda artmış. Ahlak kavramının içi boşalmış. İslamcı bir duruşla örtüşmeyen bir gerçeklik… Bunlar ‘Ak Parti’nin en büyük eksikleri. Aslında iktidar, sanıldığı gibi muhafazakâr falan değil. Uyuşturucu kullanım yaşı ilkokul seviyelerine gelmişse düşünmek gerekiyor. Bu konularda ‘Ak Parti’nin çok başarısız olduğuna inanıyoruz. Toplumda bu olaylar arttıysa büyük çöküntü yaşanıyor demektir.”

‘Evet’ gerekçesi ilginç

Peki, Hüda-Par gerçekten tam da damardan karşı olduğu şeylerin adeta kurumsallaştığı bir ortamda neden ‘Evet’ diyor? Tanrıverdi özetliyor: “Bizim ‘evet’imizin nedenlerinden biri, vesayet sisteminin kaldırılacağı düşüncesi. Kaynağını Kemalist sistem olarak gördüğümüz, etnik, kültürel ve inanç kimliğine dayalı sürecin bitmesini istiyoruz. Sivil bir anayasanın yapılabileceği ihtimali üzerinde duruyoruz. Vesayetten bir tuğla bile sökülse kârdır. Kürt meselesinin çözümü için bu lazım. Eğer paket onaylanırsa iktidarın pek çok konuda ürettiği mazeretleri bitmiş olacak. Diğer bir husussa, cumhurbaşkanına verilen yetkilerin kalkacağını düşünmemiz. Cumhurbaşkanı ‘vatana ihanet’ dışında yargılanamıyor. Meclis’te gensoru bile verilemiyor. Bir de çift başlılık var.”

Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanacağı bir sistemde bunlara inanmak mümkün mü? Hüda-Par İl Yöneticisi şunları aktarıyor: “Hesabı Erdoğan üzerinden yapmıyoruz. Sistemi değerlendiriyoruz. Evet, partili Cumhurbaşkanı’nın yargılanması zor ama en azından bir ihtimal doğuyor. Olmazsa... Bu ülkede, her zaman bir geri dönüş seçeneği vardır...”

‘Herkes mağdur oldu’

Sağ ve İslamcı gelenek hep aynı şeyi tekrar edip duruyor. Oysa 15 yıllık AKP iktidarında pek çok kesim mağduriyet yaşadı, yaşamaya devam ediyor…

Tanrıverdi, “Katılıyoruz” diyor: “Zulüm kimden gelirse gelsin karşıyız. Bu süreç bize de hâlâ zulüm yapmayı sürdürüyor. Partimiz çatısında yargılanan hapiste olan yüzlerce kişi var.”

Referandum sürecinin tekrar teyit ettiği şeylerden biri toplumun adeta ikiye bölünmesi. ‘Hayır’ kampanyası yürütenleri büyük baskı var… Toplumdaki ayrım somutlaşıyor. Peki Hüda-Par’ın bu durumla ilgili değerlendirmesi ne?

“Biz ‘evet’ ya da ‘hayır’cıları bir blok olarak görmüyoruz” diyen Diyarbakır İl Yöneticisi şöyle devam ediyor: “Saadet Partisi ve HDP bizim için aynı kefede değerlendirilemez. MHP ve Ak Parti ile bizim de aynı düşünceleri paylaştığımız düşünülemez. Aramızda dağlar kadar fark var. ‘Evet’çiler de ‘hayır’cılar da bu ülkenin vatandaşı, kardeşi. Birlikte yaşıyoruz. 50 milyonun yarısını ‘hain’ olarak değerlendirmek, toplumu tercihleri üzerinden kamplaştırmak, ayrıştırmak doğru değil. Dolayısıyla toplumun kutuplaştırılmasından çok rahatsızız.”

İç savaş riski

Tanrıverdi “Türkiye’de iç savaş çıkar” sözleri ve tehdidine de şu ifadelerle yaklaşıyor: “Türkiye’nin Suriyelileşme gibi bir potansiyeli var. Ancak bir Kürt-Türk savaşı ihtimali yok. Türkler ve Kürtler ülkenin kurucu unsurları. Mezhep çatışmaları ise her dönem kaşınsa da başarılı olmadı. Gezi’de Türk solunun potansiyelini gördük. Karşıt gruplar var. Esas tehlike seküler kesim ve Türk-İslam sentezi geleneğinin karşıtlığı. AKP tabanının bu yönde kemikleştirilmesi. Buna rağmen bir iç savaş ihtimalini uzak görüyoruz. Ne çıkarsa çıksın; ne ‘hayır’cıların dediği gibi ülke yıkılır ne de ‘evet’çilerin söylediği gibi iç savaş çıkar. Toplum yoluna devam eder. Siyasetçiler hassasiyetlere dikkat edilmeli, normalleşme sağlanmalıdır.”

‘Kutuplaştırma’ çatlağını büyütmek konusunda ilginç örnekler verilebilir... ‘Gar katliamı’ davasının ilk duruşmasının olduğu gün Ankara Adliyesi’nde Yasin Börü davası da var…

Hüda-Par yöneticisi “Yanlış yapılıyor” diyor: “Yakın zamanda Dicle Üniversitesi’nde, bizimle PKK arasında kavga çıkmıştı. İki tarafın yargılamasının aynı gün yapılması tercih edildi. ‘Katliam mı çıkarmak istiyorsunuz?’ dedik. Bu provokasyonlar, zaman zaman devlete bağlı istihbarat eliyle yapılıyor. Sistemin bir alışkanlığı olsa gerek.”

Laf; Yasin Börü’ye gelmişken… Yine Ankara Katliamı’na dönüyoruz. 2. duruşmada, Mehmettin Baraç adlı sanık, Ankara’da yaşamını yitirenlerin isimleri sayılırken listeyi Yasin Börü diye tamamlıyor… Bu sanık Hüda-Par üyesi olduğunu da ileri sürüyor...

Tanrıverdi, konuyla ilgili şunları dile getiriyor: “Kendisiyle bir ilgimiz olmadığını dile getirdik. Kafa karıştırmak için ya da ‘Hüda-Par’lıyım’ deyip durumunu hafifletmek için bunu yapmış olabilir.”

Hüda-Par ve IŞİD

6-7 Ekim Kobane olaylarını da anımsıyoruz. Sorumuz çok açık: “Hüda-Par, IŞİD ile hiç güç birliği yaptı mı?“ “IŞİD’le ne düşüncede ne de pratikte bir güç birliğimiz mümkün olabilir” diyen Tanrıverdi, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Büyük bir farkımız var. Zaten kimseyi kabul etmiyorlar, bizi de defalarca tekfir ettiler. Değil işbirliğimiz, merhabamız bile yok. Kobane ile de hiçbir alakamız olmadı. Bizi IŞİD’leştirdiler.”

“Bir merhabamız bile yok” sözü... Bu, IŞİD’cilerin Türkiye’deki varlığının ve yoğun örgütlenmesinin kanıtlarından biri.... Peki, Hüda-Par’ı kim IŞİD’leştirdi ya da IŞİD’leştiriyor?

“Farklı bir süreç de işledi” diye anlatıyor Tanrıverdi: “Tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi il ve ilçe başkanlıklarımıza, medreselerimize saldırılar yapıldı. Derin devletin 90’lı yıllarda PKK ile Hizbullah arasında yarattığı çatışma ortamına benzer bir süreç yaşadık. Kobane olayları sırasında provokasyonları gördük. Bizi PKK de IŞİD’leştirdi, algı yarattı.”

Yasin Börü konusu

Yasin Börü üzerinden de çeşitli algılar yaratıldığını biliyoruz. Değindiklerimizden biri de bu... Tarnıverdi, “Şüphesiz Yasin Börü kullanıldı” diyerek aktarıyor: “Bunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da yaptı. Biz Yasin’e ait video görüntülerini yayınladıktan 15 gün sonra onu ağızlarına aldılar. Diyarbakır’da ve birkaç yerde düzenlenen mitingde Yasin Börü’den söz ettiler. Ancak bu, seçim döneminde HDP ile söz düellosuna girildiği zamanlarda yapıldı. Açıkçası Yasin Börü’yü kullandılar. Eğer samimi olsaydılar, bir kez olsun onun evine ziyarete giderlerdi. Mahkemeye çıkartılanlar da daha önce yakalanırdı.”

Peki, Hüda-Par referandumun sonucu konusunda ne öngörüyor?

Tanrıverdi, “Bölgede sandığa gitme oranları Türkiye ortalamasının çok altında kalacaktır” diyor: “Her kesim farklı düşüncelerle sandığa gidecek. Üye sayımızı bilmiyoruz. Diyarbakır’da Hüda-Par’ın yüzde 4- 4,5 oranında oyu var. Bizim içimizde çatlak olmaz. Yine de içimizden münferit ‘hayır’ oyları çıkacaktır.”