Av.Nazım Tural
Giriş
Ülkemizde son yıllarda yaşanan sivil itaatsizlik eylemleri ve Gezi Parkı direnişi, sivil itaatsizlik kavramını ve özelliklerin hatırlamayı gerektirmekte.
Sivil itaatsizlik eylemleri her ne kadar sisteme karşı bir tür direniş olarak tanımlansa da, içinde yaşanan siyasi sistemi geliştirme, demokratikleştirme potansiyeli nedeniyle, sistemleri ileri götürdüğü tarihsel gelişim içinde kanıtlanmış bulunmakta.
Küreselleşme sürecinde sosyal ve ekonomik alanda yaşanan hızlı değişim, siyasetin klasik kalıplarını zorlamakta, yerel demokrasi ve katılımclık taleplerinin yükselmesine neden olmakta, uygulanan temsil sistemi yerine karar süreçlerine doğrudan katılım modelleri geliştirilmekte. Bu hızlı değişim içinde, ülkemizde, özellikle yerel demokratikleşme, yerelde karar süreçlerine katılımda beklenen reformların yapılamamasının sıkıntıları yaşanmakta. Bu sıkıntıların sivil itaatsizlik eylemleri olarak ortaya çıkması, sisteme ilişkin bazı taleplerin gündeme gelmesi bu eylemlerin değerlendirilmesini gerekli kılmakta.
Sivil itaatsizlik eylemleri “yasaya aykırı” eylemler olmasına karşılık, diğer bir anlatımla suç teşkil eden eylemler olmasına karşın, siyasal sistemlere ilişkin öğretide geniş biçimde tartışılmakta, genelde üzerinde uzlaşılan ilkeler çerçevesinde günümüz hukuk üstünlüğüne dayanan sistemlerde benimsenmiş bulunmakta. Ancak, bu kabul, siyasal ve hukuksal alanda düzenlenme sorunun aşıldığı anlamına gelmemekte.
Özellikle, kabul gören sınırlar içinde kalan sivil itaatsizlik eylemleri, haklar sisteminin en çok geliştiği bölge olan Avrupa sisteminde, ifade ve toplanma özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmekte, sistemi ileri taşıyan hukuksal açılımlar, reformlar yönünde yaptığı katkılar nedeniyle özel bir önem kazanmış bulunmakta.
Bu özellikleriyle, sivil itaatsizlik, demokratikleşme sürecini halen tamamlayamamış bulunan ülkemiz için özel bir önem taşımakta, hem siyasi iktidar hem de sivil toplum örgütlerince yeniden değerlendirilmeyi hak etmekte.
Bazı yazarlarca, direnmenin pasif biçimi olarak da değerlendirilen sivil itaatsizlik, sistemi tümüyle değiştirme amacı taşımaksızın, belli, sınırlı konulara yönelmesi, dayandığı etik ve insani nedenler ve eylem biçimi itibariyle diğer eylemlerden farklı politik mesajlar taşıyan eylemler olarak ele alınmakta ve değerlendirilmekte.
Burada özellikle, kabul gören sınırlar içinde kalan, başarılı sivil itaatsizlik eylemlerinin üllkemizde en sorunlu alan olan ifade ve toplanma özgürlüğünün geliştilmesinde çok önemli katkılar yapacak olması ayrıca önem taşımaktadır. Siyasi alanın genişlemesinde, ifade ve toplanma özgürlüğü özel bir önem taşımakta, bir tür güç kaynağı işlevi görmektedir. Bu nedenle, sivil itaatsizliğin sınırları ile ifade ve toplanma özgürlüğünün sınırları arasında yakın bir ilişki gözlenmekte, biribirlerini güçlendirmektedirler.
Diğer yandan, sivil itaatsizlik, hukuksal sistemi ve kuralları zorlayan ve sorgulayan özelliği ile de sistem içinde itici bir işlev yerine getirmektedir. Sivil itaatsizliğin toplumsal tartışmalara yol açan özelliği, dolaysıyla siyasal sistemin kendisini sorgulamasına neden olmakta, sistemdeki bozulmayı önleyici bir işlev de yerine getirmektedir.
Sivil itaatsizliğin meşruluğu konusuna bakarken; kısaca, tarihsel gözlemin bize her yasal düzenlemenin toplum vicdanında, adil ve meşru olarak algılanmadığını gösterdiğini, yasallık ve meşruluğun aynı şey olmadığını öğrettiğini söyleyebiliriz.
Buna göre; değişen toplumsal koşulların, sosyal sistemin gereklerini artık karşılayamayan, toplum vicdanında göre adil olmayan veya günümüz gelişmiş hak ve özgürlükler sistemine uymayan yasal düzenlemelere karşı olmalarının bu eylemlere meşruluk kazandırdığı görüşünün geniş biçimde kabul gördüğü söylenebilir.
Özetle, sivil itaatsizlik eylemleri, yasal düzenlemeye aykırı olabilir, ancak toplumda var olan meşruluk duygusu ile uyumlu olabilmektedir.
Eylemciler, yasal düzenlemeler veya siyasi kararlara kendi dünya görüşleri, meşruluk, adillik duyguları çerçevesinde karşı çıkarken, toplumdaki değerlerle uyum göstermeye önem vermekte, eylemin kamuoyundaki meşruiyet algısını yükseltmeye çaba göstermektedirler. Başka bir ifade ile, Sivil itaatsizlik eylemlerinin kamuoyunda var olan hukuk, adalet, anayasal değerler gibi duygularla uyumlu olması, eylemlerin kamuoyu gözünde meşruiyet algısını yükseltmektedir.
Özetlenen özellikleri nedeniyle, her ne kadar suç sayılsa da, sivil itaatsizlik, toplumda yaygın ve güç kazanan, normların meşruluğu ve siyasete ilişkin etik değerlere yakın olduğu ölçüde, meşruluk sorunu yaşamamakta; sistemin iyileşmesine yönelik, toplumun çıkarına bir eylem türü olarak kabul edilmekte, böylelikle toplumsal, siyasal destek bulabilmektedir.
Sivil itaatsizliğin ne olduğu konusu gibi, tanımındaki unsurlar da öğretide tartışmalı olmakla birlikte, günümüzde genel kabul gören unsurlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Öncelikle, sivil itaatsizlik şiddete yer vermeyen, diğer bir anlatımla pasif bir eylem ile, belli bir hukuksal düzenleme veya siyasi iktidarın kararının çiğnenmesidir. Eylemler kamuya yönelik ve açık olarak yapılmaktadır. Bu eylemler, günümüzdeki gelişmiş hukuk devleti arayışına yönelik bir güdülenme, motivasyon ile yapılmaktadır. Yaptıkları eylemin bir norm ihlali olduğunun bilincinde olan eylemciler, çiğnenen kuralın yaptırımına katlanmayı da kabullenmiş bulunmaktadırlar.
Sivil itaatsizliğin ilk unsuru, belli bir yasa hükmü, belli bir normun veya belli bir siyasi kararın ihlalidir. Burada öncelikle dikkat çekilmesi gerekli husus, “hukuk”a aykırılık gibi, genel hukuk sistemine yönelik değil, belli bir kurala karşı gelinmesi anlaşılmaktadır. Burada, eylemler genelde, belli hakların geri alınması, özgürlüklerin korunması veye günümüzde sık rastlanan örnek olarak çevrenin korunması biçiminde ortaya çıkmaktadır
Diğer bir ifade ile, eylemciler, kendilerini içinde yaşadıkları sistemin, toplumun dışında görmemekte ve esas itibariyle siyasi sistem ve iktidarın meşruiyetini kabul etmekte, ancak bu ihlal ile yurttaşlık görevlerinin sorumluluğuyla hareket ederek bir takım reformlar, açılımlar talep ertmektedirler.
Bu nedenle de sivil itaatsizlik eylemlerinin hukuk devletinde, karşı çıkan veya eleştiren siyasilerce yapılan değerlendirmelerde, “adi suç” teşkil eden diğer eylemlerden ayrı tutan bir söylemle ele almaları beklenmelidir.
Hemen belirtilmesi gerekir ki, günümüzde oldukça geniş yorumlanmakta olan ifade ve toplanma özgürlüğü kapsamında, suç ihlali olarak değerlendirilemeyecek bazı eylemler sivil itaatsizlik veya pasif eylem olarak anılsa da suç teşkil etmemektedir.
Şiddetin reddi, sivil itaatsizliğin belirgin özelliği olarak, bu eyleme özel bir nitelik kazandırmaktadır. Sivil itaatsizlikte yasanın ihlali söz konusudur; ancak, şiddete başvurmayan, kamuya açık aleni bir eylem söz konusudur ve hukusal sonuçlar baştan kabul edilmiş bulunmaktadır.
Sivil itaatsizliğin, şiddeti reddederek, belli bir kural ihlali yapması, direnişin pasif niteliğinden dolayı, polisle çatışmaya girmeden amacına ulaşma çabası, günümüzde tanınmış haklar ve özgürlükler çerçevesinde belli bir hoşgörü ile karşılanmasına yardım ederken, kamuoyu desteğini sağlamada da önemli olmaktadır.
Sivil itaatsizliğin kabullenilmesinde önemli tarihsel kişilikler olan Gandhi ve Martin Luther King’in şiddete karşı çıkmaları bu unsurun güçlü biçimde benimsenmesinde, böylelikle de yasa ihlali söz konusu olsa bile geniş kitleler tarafından kabullenilmesine yardımcı olmuştur.
Değinildiği üzere, sivil itaatsizlikte, hukuk sistemine uymakla ve şiddete başvurmamakla, toplumsal desteğin artma şansı yükselmekte, meşruiyet algısı güçlenmektedir. Ayrıca şiddete başvurulması, üçüncü kişilerin haklarının ihlali olasılığını da gündeme getirmekte, sivil itaatsizliğin meşruluk algısını yitirmesine neden olmaktadır.
Diğer yandan, hukuk devletinde şiddet tekelini elinde bulunduran develete karşı şiddet kullanılması, devletin karşı şiddet kullanmasını meşru hale getirmektedir. Sivil itaatsizlik eylemlerinde şiddete başvurulmayarak, günümüzde yerleşen anlayış çerçevesinde devletin de orantılı tepki göstermesi beklenmektedir.
Sivil itaatsizlik, kamuoyuna açık eylem olarak, mesajını etkili araçlarla kamuya duyurmaya çaba göstermektedir. Sivil itaatsizlik niteliği itibariyle bir “çağrı” olması nedeniyle, hem siyasi iktidara hem de sivil topluma mesaj göndermekte, destek ve meşruluk arayışı içinde bulunmaktadır. Bu nedenle de, eylemlerin kamuya açık olması önem kazanmaktadır.
Eylemciler, kamuya açık eylemleriyle, yasa veya siyasi kararın ihlalini özellikle görünür kılmakta, eylemin haklılığını vurgulayan mesajlarla bunların iptal veya değişiminde toplumsal destek aramaktadır.
Bu şekilde davranarak kamu vicdanına çağrıda bulunan eylemciler, değinildiği üzere, toplumun adalet duygusuna seslenmektedir ki, bu seslenişin açık biçimde olması, toplumda açık bir değerlendirme ortamı sağlamaktadır.
Buradan hareketle, kamuya açık olarak gerçekleştirilmeyen ve çağrı işlevi görmeyen eylemler sivil itaatsizlik kapsamında değerlendirilemeyecektir. Açıklık, yalnızca eyleme katılanların kendilerini gizlemeksizin eylemde bulunmalarının değil, eylemin kamuoyu tarafından algılanabilir olmasının da gereğidir.
Siyasal güdülenme ile, sivil itaatsizlik eyleminin başlatıcı nedeni, motivasyonu anlatılmaktadır. Burada, sivil itaatsizlik eyleminin belli kişilerin kişisel, özel çıkarlarına değil, genelde toplumun yararına, üstün değerlere yönelme özelliği vurgulanmaktadır. Diğer bir anlatımla, siyasal sistemin, dolaysıyla toplumun, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik bir motivasyon ile yapılması öngörülmektedir.
Bu niteliği ile de politik özelliği görülürken, içinde gerçekleştiği toplumun genel kabul gören değerlerine uyan bir eylem olarak kamuya ve siyasi karar alıcılara çağrıda bulunulmaktadır. Buna göre meşru siyasal motivasyon taşıması, eylemin toplumdaki meşruluk algısının güçlenmesine yardımcı olmaktadır.
Burada, toplum içinde güçlü biçimde var olan siyasi-etik duygusunun önemli olduğu, bu duyguya uyan siyasi güdülenmenin toplum tarafından onaylanacağı kabul edilmektedir.
Sivil itaatsizliğin diğer bir unsuru, eyleme katılanların belli bir kuralı ihlal ettiklerinin ve bunun bir yaptırımı olduğunu bilerek bu eyleme girişmeleri, yaptırıma katlanmalarıdır. Genelde benimsenen belli bir hukuk sistemi içinde belli kuralların ihlali olarak ortaya çıkan sivil itaatsizliğin karşılığında yaptırıma katlanmayı kabullenme, doğal sonuç olarak görülmekte. Bu konuda öğretide görüş birliği olmamakla birlikte, sivil itaatsizlik eyleminin belli bir hukuk düzeni içinde yapıldığı göz önünde tutulduğunda, hukuku ihlal eden eylemlerin hukuki yaptırımla sonuçlanması kabul edilmektedir.
Kamuya açıklık, kamusal yarara yönelme, kamuoyuna çağrı mesajları yanında,
eylem sonucu yaptırıma katlanmanın kabul edilmesi ve katlanılması, eylemcilerin bu konudaki samimiyetini ortaya koyduğu gibi, kamuoyunca eylemin meşruluğu, kabul görmesi için de önemli bir unsur olarak görülmektedir.
Bu yazı, ağırlıklı olarak, Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in Legal Kitapevi tarafından Nisan 2011’de basımı yapılan “Sivil İtaatsizlik” adlı kitabından yararlanarak hazırlanmıştır.