İşitme engelli olduğu için konuşamayan Mehmet Tahir İlhan'ın hakkında hazırlanan iddianamede yasadışı slogan attığı ve polisin uyarılarına dağılmadığı suçlamaları yapıldı. Molotof attığının tespit edilemediği, savcının iddianamesinde yazmasına rağmen hakkında yapılan bir diğer suçlamada polise molotof ve taş attığı iddia ediliyor. Şartlı tahliye edilen ilhan 'propaganda yaptığı' suçlamasıyla 3.5 yıl hapis yatmış
Cumhuriyet'ten Hilal Köse'nin haberi şöyle:
Mehmet Tahir İlhan, sekiz çocuklu bir ailenin en büyüğü. 43 yaşında. Üç kardeşi gibi doğuştan işitme engelli. Konuşamıyor ve duyamıyor. Ailesiyle anlaştığı işaret dili başka. Özel eğitim almadığı için işitme engelliler alfabesini bilmiyor. 6 çocuk babası. Büyük oğlu bu yıl üniversiteye başlayacak. İlhan’ı bu yazının konusu yapan olay ise hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak nitelike olan davası. ‘Örgüt propagandası yaptığı’ iddiasıyla yargılandı. Dosyasına delil olarak konulan şey, grup içindeki bir saniyelik görüntüsüydü. Kitleyi yönlendirdiği bile iddia edildi. 3.5 yılını içerde geçirdi. Şartlı tahliye ile Mart ayında özgürlüğüne kavuştu. İlhan’ı Mersin’deki evinde ziyaret ettik. Kardeşi Mürşit İlhan’ın tercümanlığında, cezaevi günlerini konuştuk. “Allah kimseyi düşürmesin” diyor. Cezaevinin ilk bir kaç ayını ağlayarak geçirmiş. Derdini kimseye anlatamamanın sıkıntısını çok çekmiş. Koğuştakilerin baskısıyla temizlik yapmış, bulaşık yıkamış.... Dosyası şimdi Anayasa Mahkemesi’nde.
Mürşit’e göre, abisi, yerinde duramayan yapısı nedeniyle hapse düştü. Bir yanı hep çocuk kalmış bir adam o. Aklına estiğini yapan, yükleme işi varsa çalışan, yoksa da sürekli bir yerlere gidip gelen... Öyle ki; röportaj için sözleştiğimiz saatte buluşamadık. Mürşit, ‘yoldalar, birazdan gelirler’ dediyse de, ‘ben biraz dolanıp gelirim’ diye ortadan kaybolmuştu. Durduğu yerde canı sıkılıyor çünkü. Röportajın sonunda da, ellerini havaya kaldırıp ‘hadi eyvallah’ deyip çıktı, hızla gözden kayboldu. Mürşit, ‘Çocukken de böyleydi. Köyden çıkıp giderdi. Sıcak kanlıdır. Arkadaşlarına, akrabalarına çok düşkündür. Biri bir şey istesin sonunu düşünmez. Beladan uzak durayım demez, kendini korumaz” diyor.
Mehmet Tahir İlhan’ın davası o dönem çok konuşulmuştu. İlhan’ın yolunu adliyeye düşüren olay, 2011 milletvekili seçimleri sürecinde yaşandı. YSK, Emek Barış ve Demokrasi Bloğu’nun 7 bağımsız adayının, adaylığını iptal etmişti. Karar, bağımsızları destekleyen her kesim tarafından protesto ediliyordu. Mersin’de, 24 Nisan 2011 günü saat 23.30 sıralında, Okan Merzeci Bulvarı’na barikat kuran, slogan atan, 60 kişilik gruba polis müdahale etmişti. İlhan, bu grubun içinde yer aldığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Feci şekilde dövüldü. Sabah yüzü gözü şişmiş bir şekilde bırakıldı. Polis tutanağına göre, üzerinde, kenarı işlemeli çiçek desenli eşarp, yarım limon, ‘görevli’ yazılı yaka kartı vardı. 20 Nisan’da BDP İl Binası önünde yapılan basın açıklamasında görüntülenmişti. Tutanaktaki tespit şöyleydi: ‘Görüntünün 00.02.16 saniyesinde Mehmet Tahir İlhan isimli şahsın grup içinde yer aldığı görüldü...’ Bir saniyelik görüntüyle, 5 Aralık 2011’de tutuklandı, dört ayrı suçtan yargılandı: “Görevi yaptırmamak için direnme, örgüt adına suç işleme, örgüt propagandası, izinsiz gösteri.”
İddianamede, sağır dilsiz olduğu unutulmuştu. Örgüt elebaşı ve lehine, başkalarının attığı sloganlardan sorumlu tutuldu. Uyarıya rağmen dağılmamakla suçlandı. Savcı, YSK kararını protesto çağrısının Kandil’den geldiğini savunuyordu. Protestoların işe yaramasıyla, YSK’nin kararının kaldırılmasıyla ilgilenmiyordu. Çünkü, İlhan’ın içinde bulunduğu grup, polise molotof ve taş atmıştı. Davanın bir de müştekisi vardı. Polis memuru, “Çenemden yaralandım. Şikayetçiyim. Ama beni yaralayan şahısları görmedim, tanımıyorum” demişti. İddianamede, eylemcilerden polise molotof atıldığı ancak İlhan’ın molotof taşıyarak, saldırı yaptığının tespit edilemediği ifade edilmişti. İlhan, bu dosyadan 8 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. Yargıtay, örgüt propagandası ve izinsiz gösteri iddiasıyla ilgili hukuki durumun yeniden tayinini isteyerek kararı bozdu. İkinci yargılamada, 7 yıl 1 ay hapse çarptırıldı.
İlhan’ın diğer dosyasının konusu ise BDP’nin ‘Demokratik Çözüm Çadırı’na gitmiş olması. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararındaki tespit şöyle: “Çadırlar kurulduklarından beri PKK adına gerçekleştirilen eylemlerin merkezi oldu. Ses sistemiyle yasadışı konuşmalar yapılarak, terör örgütü övüldü.” Davada başka sanıklar da vardı. İlhan, ‘örgüt adına suç işlediği’ gerekçesiyle 4 yıl 2 ay hapse mahkum edildi. Bu dosya, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde temyizde. Çadırda, birinde yalnız olmak üzere iki gece geçirmişti...
Savcılar da yargıçlar da, İlhan’ın fiziksel engelini, olayların boyutunu algılayabilecek durumda olup olmadığını tartışmadı. İlhan ise herkesin yaptığı şeyleri yaptığını, tutuklanmayı beklemediğini söylüyor. Çıktıktan sonra mezarlıkta bir buçuk ay temizlik yaptı. Şimdi haftada bir karakola imza veriyor: “Sebze halinde çalışıyorum. İşten çıkardım, canım sıkılırdı, çadırın olduğu yere giderdim. Kalabalık oluyordu. Ne olsa ‘herkes gidiyor’ diyordum. Eylemin olduğu gün arkadaşlarımı gördüm. Yanlarına gider gitmez, gazlı müdahale başladı. Benim zaten dilim yok, kulağım yok.” Çadırda toplam iki gece kalıp ‘bekçilik’ yapmış... Cezaevini sorunca yüz ifadesi birden değişiyor. Ne kadar kötü günler geçirdiği, mimiklerinden, el kol işaretlerinden anlaşılıyor: “Her gün kavga dövüş olurdu. Ben kimsenin dediğinden bir şey anlamıyordum. Kimse de beni anlamıyordu. Zorla temizlik yaptırdılar. Beni rahat bıraksınlar diye mecburen para veriyordum. Çok sıkıntı çektim.” En çok gökyüzüne bakmayı özlediğini söylüyor. Tahliyesini, ‘dünyalar benim oldu’ diye anlatıyor. Mürşit, araya girip, çocuklarını göstererek, ‘Onları özledin değil mi? Onlar için çok çalışacaksın bundan sonra’ diye vurguluyor. Abisinin yeniden başını ‘belaya’ sokmasıdan korkuyor ister istemez... Çünkü, tahliye için çok çabalamış. Cezaevi idaresini dilekçe yağmuruna tutmuş. “Derdimizi kimseye anlatamadık” diyerek, şunları anlatıyor: “Kürkçüler Cezaevi’nde görüşe her gittiğimizde ağlıyordu. Çok zor alıştı. ‘Ben niye burdayım? Ben bir şey yapmadım’ diyordu. Arkadaşları en ufak haraketini yanlış anlıyordu, kavga ediyorlardı. Kendini anlatamayınca sinirleniyordu. İhtiyaçlarını gardiyanlara iletmek için de arkadaşlarına muhtaçtı. Tutuklu olduğu sürede bir kere bile tercüman getirmediler. Ailesine biz baktık. Ben, 50 bin lira harcadım. İçerde çok parası gidiyordu. Boncuk işlemeyi öğrendi, 300 liralık boncuk alıyordum. Yarısını başkaları alıyordu... ”
Cumhuriyet'te yer alan haberine tamamını okumak için tıklayınız