'Hukuk güvenliği krizi varsa, devlet olma fikri anlamsız kalır'

'Hukuk güvenliği krizi varsa, devlet olma fikri anlamsız kalır'

Hükümetin Meclis'e sunduğu yeni yargı paketi hakkında hukukçular ve Yargıtay'dan gelen eleştirilerin ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da "hukuk güvenliği krizinin yaşandığı ortamlarda, ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin yaşanması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkacağını" söyledi. 

Kılıç, "hukuk güvenliğine olan talebin her zamankinden daha fazla seslendiriliyor olmasının, bu alanda önemli bir sorun yaşandığına işaret ettiğini, hukuk güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan yasama, yürütme ve yargı organlarını bu gerçeği göremezlikten gelmesinin düşünülemeyeceğini" belirtti.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Projesi kapsamında düzenlenen "İnsan Hakları Ulusal Koruma Mekanizması Olarak anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Konferansı" Antalya'nın Belek turizm beldesindeki Kempinski Hotel Dome'de başladı. Programa Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürü Philippe Boillat'ın yanı sıra diğer ülkelerin anayasa mahkemesi başkanları da katıldı.

 

‘Hukuk güvenliği krizi varsa, siyasi sosyal krizler kaçınılmazdır’

 

Toplantının açılışında konuşan Haşim Kılıç, yasama, yürütme ve yargı organlarının işlemlerinin neredeyse tamamının etkin bir şekilde denetlenmesine izin veren bireysel başvuru yolunun, hak ve özgürlüklerin korunması noktasında vatandaşlar için yeni bir umut kapısı olduğunu söyledi. Başkan Haşim Kılıç, bireysel başvurunun varlık nedeninin hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlayarak hukuk güvenliğine ulaşmak olduğunu belirtti. Hukuk güvenliği konusunda yaşanan olumsuz gelişmelerin, toplumsal ve siyasal alanda yarattığı umutsuzluk, bireysel başvuru yoluyla açılan hava delikleri sayesinde umuda dönüşerek, hukuk devleti anlayışına can suyu olduğunu ifade eden Başkan Kılıç, "Yasama, yürütme ve yargı organları herkes için hukuk güvenliğini sağlamakta güçlük çekiyorsa, devlet olma fikrinin anlamsız kalacağı açıktır. Zira devletin özü ve varlık sebebi hukuk güvenliğini sağlamaktır. Hukuk güvenliği krizinin yaşandığı ortamlarda, ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin yaşanması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkacaktır. Hukuk güvenliğine olan talebin her zamankinden daha fazla seslendiriliyor olması, bu alanda önemli bir sorun yaşandığına işaret etmektedir. Hukuk güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan yasama, yürütme ve yargı organlarını bu gerçeği göremezlikten gelmesi düşünülemez. Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin güvenliğinin sağlanması, insanlık onurunun yüceltilmesi kapsamında evrensel ilkelere yön gösteren pusula görevini yapmaya devam edecektir." diye konuştu.

 

‘Mahkememiz, özgürlükçü ve eşitlikçi iradesinde kararlıdır’

 

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararların ulusal ve uluslararası kamuoyunca yakından takip edildiğini belirten Kılıç, bunun bireysel başvuru yoluyla hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması konusunda ortaya koydukları güçlü iradenin sonucu olduğunu ifade etti. Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuruda vermiş olduğu kararlarla vatandaşların özgürlük alanını genişlettiğini, hakların teminatı olma konusunda da onurlu bir duruş ortaya koyduklarını belirten Kılıç, "Verilen kararların toplumsal gerginlikleri azaltma, siyasi kutuplaşmalar sonucu ortaya çıkan sorunların çözümünü kolaylaştırma, sevgi ve barış kültürüne katkı sunma konusunda önemli bir fonksiyon icra ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bireysel başvuru sayesinde yasama, yürütme ve yargı organları etkin bir anayasal denetime tabi tutulmakta, halkta gelişen hak ve özgürlük bilinci ise, Anayasa Mahkemesine olan güven duygusuna ciddi bir ivme kazandırmaktadır. Uzun yargılama süreci ve uzun tutukluluk şikâyetleri başta olmak üzere adil yargılanma, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi konularda verilen güçlü, ikna edici ve toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul gören bireysel başvuru kararları kamu vicdanında yargının onurunu yüceltmektedir. Sınırlayıcı, yasaklayıcı bir anlayış yerine, özgürlükçü ve eşitlikçi bir yaklaşımı benimseyen Mahkememiz, bu iradesini devam ettirmeye kararlıdır. Kimlikler üzerinden yürütülen siyasal akımların içine hapsedilen evrensel ilkelerin orijinal anlamıyla hayata geçirilmesi, yargı mensuplarımızın tarafsız duruşu ve cesaretli gayretlerine bağlıdır." diye konuştu.

 

‘Anayasa Mahkemesi topluma umut oldu’

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkeme üzerindeki iş yükü konusuna değindi. Yaşanan iş yükü sorununun kaynağının da verdikleri ihlal kararlarının toplumda oluşturduğu umut olduğunu belirten Kılıç, "Bu anlamda Anayasa Mahkemesi kendi başarısının kurbanı olmak  gibi bir sonuçla karşılaşmak istememektedir. Ancak, iş yükü sorununun asıl kaynağı yargı sisteminde bir bütün olarak yaşanan uzun yargılama ve uzun tutukluluk gibi kronik problemlerin henüz çözülememiş olmasıdır. İstatistiki verilerde bu durumu doğrulamaktadır." dedi.

 

‘29 bin 564 başvuru yapıldı, 348 ihlal kararından 297 adil yargılanma ihlali’

 

Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi'ne 23 Eylül 2012 tarihinden 24 Kasım 2014 tarihine kadarki süreçte yapılan başvuru sayısını da açıkladı. Buna göre 26 aylık dönemde, 2012 yılında 1 bin 342, 2013 yılında 9 bin 897 ve 2014 yılında şu ana kadar 18 bin 325 olmak üzere toplam 29 bin 564. Bu başvuruların, 4 bin 311’i bireysel başvuru bürosu, 8 bini 775’i komisyonlar, 1 bin 69’u bölümler tarafından olmak üzere 14 bin 155 dosya karara bağlandı.

Şu an Anayasa Mahkemesi önündeki derdest dosya sayısı 15 bin 409 olurken, mahkeme tarafından verilen ihlal kararı sayısı  ise 348. Bu kararların 297’sinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle verildi. Rakamlar üzerinden konuşan Kılıç şunları söyledi: "Bu tespitin ortaya koyduğu gerçek, çoğunlukla makul sürede yargılama yapılamamış olunmasıdır. Söz konusu rakamların da işaret ettiği gibi ciddi bir iş yükü sorunuyla karşı karşıyayız. İlke kararı niteliğine sahip Bölüm kararlarımızın sayısının giderek artmasına paralel olarak önümüzdeki derdest dosyaların sayısının bir miktar azalması beklenebilirse de esas çözüm,  yargı sisteminin bütüncül işleyişiyle ilgili yaşanan sorunların ortadan kaldırılmasına bağlıdır."