'Hukuk kimsenin umrunda değil'

'Hukuk kimsenin umrunda değil'

T24- Rıza Türmen Milliyet gazetesindeki köşe yazısında Anayasa Mahkemesi'ne anayasa değişikliklerinin iki maddesinin iptali için açılan davanın sürecini yorumladı. Türmen yazısında, dava sürecinde gizlilik ilkesinin gereğince sağlanmadığını ve bunun karar verecek merci üzerinde bir baskı oluşturduğunu, kararı etkileyebileceğini vurguladı.  Hukuka kimsenin saygı göstermediğine değinenTürmen, kararın kamuoyuna açıklanırken gerekçelerinin belirtilmemiş olmasının da altını çizdi.Rıza Türmen'in "Yargıya saygı göstermek" başlıklı 9 Temmuz 2010 tarihli yazısı şöyle:

Anayasa Mahkemesi (AYM) anayasa değişikliklerinin iki maddesinin iptali için CHP’nin açtığı davayı karara bağladı. AYM’ye ve HSYK’ya üye adayı seçiminde uyulacak esaslara ilişkin iki madde ile cumhurbaşkanının HSYK’ya doğrudan seçeceği dört üyenin hukuk dışı alanlardan da seçilebileceğini öngören maddeyi iptal etti.Anayasa değişikliklerinin doğurduğu temel kaygı, AYM ve HSYK’ya ilişkin maddelerin yargıyı siyasal iktidarın denetimi altına sokmasıydı. AYM’nin kararı bu kaygıyı ortadan kaldırmadı. Tersine, bu maddelerin, küçük değişiklikler dışında, Anayasa’ya uygun olduklarını saptayarak referandumda kabul edilmelerini kolaylaştırdı.Gerekçeli karar olmadığı için AYM’nin ne düşündüğünü anlamak güç. Ancak, AYM’nin 17 üyesinden 10’unun siyasal iktidarla aynı görüşü paylaşan kişilerden olmasını güvence altına alan değişikliğin hukuk devleti ilkesine uygun olduğuna karar verilirken, bunların aday gösterilmesindeki oylama usulünün aynı ilkeye aykırı bulunmasını açıklamak güç. Aynı şekilde, Adalet Bakanı’nın HSYK’ya başkan  ve müsteşarının üye olması hukuk devleti bakımından bir sorun yaratmazken, oylama usullerinin neden hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı açıklanmaya muhtaç.Kararın önemli bir yanı, AYM’nin anayasa değişikliklerinin, değiştirilemez nitelikteki ilk dört madde açısından incelenebileceğine karar vermesi. Bunun, aynı yönde çıkan ikinci karar olması, AYM’nin bu konuda istikrarlı bir içtihat oluşturduğunu gösteriyor. Anlaşılan o ki, AYM, anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından inceleneceğini öngören 148. maddenin, değiştirilemez nitelikteki ilk dört madde dışındaki maddeler için geçerli olduğunu düşünüyor. Değiştirilemez olanın değiştirilip değiştirilmediğini anlamak için AYM esasa girmek zorunda. AYM böyle yorumluyor. Anayasa’yı yorumlamak yetkisi AYM’ye ait.AYM kararını, her zamanki gibi, gerekçesi hazır olmadan açıkladı. Her zamanki gibi, kararın dayandığı düşünceler bilinmeden spekülasyonlar yapılmasına yol açtı. AYM’nin davayı görüştüğü ve karara bağlanacağı kamuoyunda bilindiğinden beklentilere yol açıyor. AYM de kararı, gerekçe yazılmadan açıklamak zorunda kalıyor. Oysa, dava süreci gizli tutulsa, kamuoyunda böyle bir beklenti doğmayacak. Hem kararı gerekçe hazır olunca açıklama, hem de AYM üzerindeki baskıları önleme olanağı bulunacak.Sürecin gizliliği ile ilgili bir sorun da raportörün raporu. AİHM’de raportörün kimliği açıklanmaz. Hazırladığı rapor da gizli tutulur. Nedeni açık. Yargı sürecini dış etkilerden korumak. Türkiye’de ise,  raportörün kimliği de, yazdığı rapor da gazetelerin birinci sayfalarında. Böyle olunca, yargı süreci sürerken, raportörün raporuyla ilgili türlü görüşler ileri sürülüyor. Raportör de, kahraman ya da hain olarak gösteriliyor. Anayasa Mahkemesi’nin görevini gereği gibi yerine getirebilmesi, bağımsız ve tarafsız karar verebilmesine bağlı. Bunun için, kendisini dış etkilerden koruyacak bir duvarla çevrilmesi önemli.Oysa, son davada Anayasa Mahkemesi üzerinde yaratılan baskı, Türkiye’de böyle koruyucu bir duvar kurulamadığını gösteriyor. Bir şeyi daha gösteriyor: Türkiye’deki kutuplaşma ortamında hukuk kimsenin umurunda değil. Önemli olan yargının tarafların görüşüne uygun bir karar vermesi. Bu amaçla her türlü baskıyı uygulamak meşru sayılıyor.Türkiye’de yargıya karşı gösterilen saygısızlık, yargıya dar ideolojik açıdan bakmaktan kaynaklanan önyargılılık kaygı verici. Yargı süreci sürerken, herkes Anayasa Mahkemesi’nin nasıl karar vermesi gerektiği hakkında görüş açıklıyor, raportörün raporu gazetelerde yayınlanıyor. Oldu olacak Anayasa Mahkemesi’nin görüşmeleri ve oylama da halka açık olsun. Hatta kararın ne olması gerektiği konusunda önceden halkoylaması yapılsın. Daha demokratik olur.Türkiye’de siyasal iktidarın ve toplumun yargıya ve yargı bağımsızlığına daha saygılı yaklaşmaları gerekir. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı gibi demokrasinin özünü oluşturan temel ilkelerin içselleştirilmesi, bunların ideolojik kavgaların dışında tutulması, gerçek bir demokrasinin yerleşmesi açısından büyük önem taşıyor.