Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin, hükümetin yol haritasını anlattı. Kurtulmuş, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan karar çıkması için 4 yıl beklenmeyeceğini, önce parlamentoda 367 kişilik sınırı zorlayacaklarını, orada da sonuç alamazlarsa, 330 oy bulup referanduma gideceklerini belirtti.
Star köşe yazarı Fadime Özkan’a konuşan Kurtulmuş, erken seçim tartışmalarına ve Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’e tahliye yolunu açan ‘hak ihlali var’ kararını ‘’Kabul etmiyorum, saygı duymuyorum’’ sözleriyle eleştiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik ‘’Cumhurbaşkanı’mızın kişisel görüşüdür’’ sözlerine de açıklık getirdi.
Hükümet olarak erken seçim gündemlerinin olmadığına vurgu yapan Kurtulmuş, Erdoğan’ın AYM eleştirilerine ilişkin şu ifadeleri kullandı:
‘’Açıklamam “Cumhurbaşkanı AYM’yi nasıl eleştirir?” eleştirilerine cevaptır. Sayın Cumhurbaşkanımız herhangi bir mahkeme kararını eleştirme hakkına doğal olarak sahiptir ve AYM kararı hakkındaki tutumunu ortaya koymuştur. Mesele bundan ibarettir. Bunun üzerinden yapılacak, söylediklerim haricinde söylenecek her şey lafı güzaftır.’’
Kurtulmuş’un sözlerinin tamamı şöyle:
- Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağıldıktan sonra TBMM Başkanı tekrar çağrı yaptı partilere. CHP üç şart öne sürdü, biri başkanlığın önerilmemesiydi, “ilk dört madde kırmızı çizgilerimizdir, hukuk ilkelerini de tartışmayız” dedi. Nedir, AK Parti evrensel hukuk ilkelerini kaldırmak mı istiyor anayasadan?
Siyasette kırmızıçizgi lafı meşhurdur da kırmızıçizgileri millet koyar. Partilerin durduk yerde kırmızıçizgiden bahsetmesi doğru değildir. Ortada bir vaka var. 1982 anayasasına oy verildiği günden beri Türkiye’de “bu anayasa değişsin” talebi var. Yeni anayasa için meclisteki partilerin tamamı kendi seçmenlerine, topluma söz vermişti. Bu fırsatın kaçırılmasına kimse neden olmasın. Kim bu süreçten çekilirse, kaçarsa millet, onu “anayasa kaçkını” olarak damgalar. Talep nettir.
- Partilerin komisyonda eşit üyeyle temsili antidemokratik bulunuyor. Tabanı kendisine yüzde 50 oy ve buna eşit temsil yetkisi vermişken AK Parti bu yetkiyi ve haliyle tabanının iradesini ne hakla ve neden tenkisata uğratıyor?
Hayır, tenkisata uğratmıyor, zaten bizim arkamızda milletimizin vermiş olduğu bir destek var, belki bugün daha da artmış olarak var. Ve bu desteğin parlamentoya yansıması olan 317 kişilik bir parlamento çoğunluğu var, sonuçta biz parlamentoda tek başına anayasa yapmaya yeter sayımız olmadığı için diyoruz ki, herkes bu işin içerisinde olsun. Hatta diyelim ki, 400’ü aşkın milletvekilimiz olsa dahi biz sonuçta parlamento içerisinde diğer partilerin de bu sürece katılmasını arzu ederdik. Parlamento dışında, üniversitelerin, kanaat önderlerinin, STK’ların, velhasıl milletin kanaatlerini yansıtan ne varsa, herkesin fikrinin alındığı son derece katılımlı bir süreci öngördük. Biz bunun için ortaya çıktık. Bu nedenle her partinin eşit sayıda katıldığı bir anayasa komisyonu gündeme geldi. Bu bizim oyumuzdan ya da bize destek veren halkımızın iradesinden tenkisat anlamına gelmiyor. Bu gücü hep biliyoruz, masada da buna göre hareket ediyoruz, bundan sonra da ona göre hareket edeceğiz.
- Eşit üye+kararda oy çokluğu esası sonucu belirliyor. Anayasa bu şartta çıkmaz?
Bu yöntemi deneyeceğiz ama şunu söyleyeyim, illa dört yıl bu komisyonu bekleyeceğiz diye bir şey de yok. Belli bir süre bekleriz, iyi niyetimizin sonuçlarını alıyor muyuz, almıyor muyuz, bakarız. Sonuç itibarı ile şimdiden böyle kırmızı çizgiler koyan ya da iki de bir masadan kaçmak için gözü dışarıda olanlarla bu işi yapamayacaksak, parlamentoda yapmaya gayret ederiz. Anayasa değişikliği konusunda partiler grup kararı almıyor, milletvekilleri bireysel görüşleriyle reylerini kullanıyorlar. 367’yi bulursak ne ala, bulamazsak 330’u bulup millete gideriz, millet bu kararı verir.
- AK Parti’nin 317 vekili var. Referandum içinse Mecliste 330’a ihtiyaç var. Komisyon işlemezse -ki öyle görünüyor- AK Parti kendi önerisini Meclise sunacak ve 330’u mu arayacak? B planı bu mu?
Yeni anayasanın felsefesi, muhtevası ne olmalıdır ve yeni anayasanın ortaya koyacağı sistem, yönetim sistemi ne olmalıdır? Bu sorularla ilgili bir ikna süreci olacak. Önce halkımıza anlatacağız. Yeni anayasa ve etkin bir yönetim modeli olarak başkanlık sistemi; diğer mekanizmalar; yasama, yürütme ve yargının konumu ve aralarındaki ilişkiler ve dengeler, denetim mekanizmalarının oluşturulması vb. bunları anlatacağız milletimize. Toplumun tartıştığı bir süreç ve sonuçta anayasa için toplumsal bir dalganın oluşturulması ile ilgili bir şey bu. Parlamento buna kayıtsız kalamaz.
- Siyasi pazarlıklar dönecek endişesi-iddiası başladı bile...
Asla siyasi bir pazarlık içerisinde hareket etmeyeceğiz. Sonuçta bu fikirleri paylaşacak milletvekillerinin olacağına inanıyoruz. 330’u bulamazsak dahi her şeyin demokratik teamüller içinde olmasını öngörüyoruz ama Türkiye bu anayasa ile artık devam edemez, kesin.
- AK Parti 330’u bulamaz, anayasa halkın önüne gelmezse bir kez daha sivil anayasa yapamayacağız öyle mi?
Sivil bir anayasa yapma sorumluluğundan bu meclis kaçamaz. Bu meclis çok çalışsa bile eğer yeni anayasa yapmazsa siyaseten hiçbir şey yapmamış olur. Siyasetin gerekleri bazen rakamlar üzerinden ve siyasi dengeler üzerinden konuştuklarınızı aşar. Şu anda yeni anayasa talebi siyaset dengelerini aşmış vaziyettedir.
- Seçim olasılığını dolaştıranlar var. B planı işlemezse C planı erken seçim mi?
1 Kasım’da yeni bir seçim oldu ve millet çok açık bir şekilde siyasi istikrardan yana oy kullandı. Bu parlamentonun önünde dört yıla yakın süre var. Dolayısıyla Türkiye’nin erken seçim diye bir gündemi yok. Türkiye herhangi bir meseleyi aşamadığı zaman seçime gider gibi bir kural da yok. Parlamento herşeyi tartışacaktır, anayasayı da tartışacaktır. Sonuç da alınacaktır Nihayetinde işin milletin kendisidir.
- Evet, ama CHP başkanlığı zinhar tartışmam diyor, AK Parti de başkanlık önerisimi geri çekmem. Masa dağıldı, tartışma ortamı zehirlendi. AK Parti başkanlık önerisini somutlaştırsa süreç daha sağlıklı işlemez mi?
CHP’nin ve bazı muhalefet partilerinin başkanlıkla ilgili endişesi maalesef şu; eğer başkanlık sistemine geçilirse bizim partimiz hiçbir zaman başkan seçemez. Böyle bir endişeyle peşin bir kabulle hareket ediyorlar ve bunun verdiği bir panik havası içinde başkanlık sistemine karşı çıkıyorlar. Bu doğru bir şey değil. Biz anayasa değişikliğini sadece bir tek maddeye, başkanlık sistemine indirgemiyoruz. Türkiye’de yasama yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olduğu ama her birine milletin dokunabilir olduğu bir reforma ihtiyacımız var. Türkiye’de özgür yurttaşlık üzerinden yeni açılıma, yeni anlayışa ihtiyaç var. ‘61 anayasasında var olan ‘82 anayasasında pekiştirilmiş olan ve milletin egemenliğini ortadan kaldıran tüm maddelerin değiştirilmesini istiyoruz. Anayasanın ruhunun, felsefesinin değiştirilmesini.
- Muhalefet panik içinde dediniz. Nereden çıkardınız?
Bırakın anayasanın tamamını, tek madde değiştirelim desek, CHP’nin buna da itiraz edeceğini biliyorum. Hepsi olduğu gibi dursun ama buyurun tek şu maddeyi değiştirelim; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, millet bu egemenliğini seçimle oluşturulmuş kurum ve kuruluşlarıyla kullanır, seçilmişler vasıtasıyla kullanır” diyelim, bundan da kaçarlar. Çünkü başkanlığa karşı çıkmanın arkasında yatan asıl neden, millete olan güvensizlik, millet bizi seçmez korkusu. Niye bu anayasanın ruhu demokrasiye aykırı diye sorarsak. Çünkü madde şöyledir: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, millet bunu anayasal kurumları aracılığıyla kullanır.” Şu manaya gelmektedir; Türkiye’de millet egemenliği yoktur. Vesayeti tanımlıyor, garanti altına alıyor. Siz bu vesayeti ortadan kaldıracak bir değişikliği yaparsanız, tek bir madde ile dahi bu değişikliği yaparsanız, karşı çıkacaklardır.
- Seçilmişler arasında yetki karmaşası, olası bir siyasi krize neden olabilir tespiti-endişesi var. Malum, iki seçilmiş siyasetçi var. Cumhurbaşkanı şu an anayasal yetkilerini kullanmıyor ama kullanması halinde hükümetle cumhurbaşkanlığı makamı arkasında krizin doğabilir deniyor. Doğsun diye bekleyen de var ama sorun net: Hükümet üyesi olarak, böyle bir krizi mümkün görür müsünüz, sistemdeki sürtüşme bir çatlamaya yol açar mı?
Önceki sistem yasama, yürütme ve yargının çatışması fikri üzerine kurulmuş bir anayasal düzen. Bu düzenin emniyet sübabı; aşırı yetkilendirilmiş sorumsuz cumhurbaşkanı. Eski sistemin kurgusu bir şekilde devam ediyordu çünkü cumhurbaşkanı halktan güç almıyordu. Hatta kapalı odalarda birileri karar veriyor, partilere de cumhurbaşkanı adayınız falanca diyordu. Bunu aşmış olan Sayın Turgut Özal ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesidir. İstisna sayabiliriz. 2014’te Sayın Cumhurbaşkanımızın halkoyuyla seçilmesinden sonra sistem melez hale geldi. Eski sistem kurgusu üzerinde halkoyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanlığının yürümeyeceği ortaya çıktı. Şimdi birileri diktatörlük benzetmesi yapıyor, bu nedenle başkanlık sistemi isteniyor diye. Ne Sayın Cumhurbaşkanımızın ne AK Parti’nin böyle şahsi bir hesabımız var. Hepimiz faniyiz, öyle bir anayasa yapalım, geleceğe öyle bir sistem bırakalım ki, sonraki nesiller güllük gülistanlık bir Türkiye yönetsinler.
Türkiye bu anayasa ile çok antidemokratik uygulama gördü. Bunlardan çekmiş, sürtüşmeleri yaşamış bir siyasi hareket olarak diyoruz ki; bu garabet, melez durum ortadan kalksın ve Türkiye etkin bir demokratik sisteme kavuşsun.
- AYM’nin Can Dündar kararı tartışılıyor. Hükümet sözcüsü olarak yaptığınız açıklama da eleştiri konusu yapıldı?
Söylediklerim açık. Bir; AYM kararı herhangi bir mahkeme kararı değildir. İki; yargılama devam ediyor, tutuksuz yargılanmanın önünü açmıştır. Üç; Cumhurbaşkanımız AYM’ye bireysel başvuru hakkını Başbakanlığı döneminde kendisi getirmiştir. Açıklamam “Cumhurbaşkanı AYM’yi nasıl eleştirir?” eleştirilerine cevaptır. Sayın Cumhurbaşkanımız herhangi bir mahkeme kararını eleştirme hakkına doğal olarak sahiptir ve AYM kararı hakkındaki tutumunu ortaya koymuştur. Mesele bundan ibarettir. Bunun üzerinden yapılacak, söylediklerim haricinde söylenecek her şey lafı güzaftır.
- Nevruz yaklaşırken PKK’dan yeni tehditler açıklamalar geldi?
Hem istihbari hem önleyici tedbirler anlamında titizlikle çalışılıyor. Hangi kurumun neye ihtiyacı varsa gayretle karşılanıyor ve tüm kurum-kuruluşlar arasında belki de son 25-30 yılda görmediğimiz kadar üst düzeyde bir koordinasyon sağlandı. Terör örgütünün bunca hareketli ve iddialar içinde olmasının sebebi Türkiye’nin içindeki değil dışındaki gelişmelerdir. Kürt siyasal hareketinin tarihi boyunca ilk defa iki büyük güç ABD ve Rusya Kuzey Suriye’deki gruplara destek veriyor. Ama halk iddianız varsa bu halkın size destek vermesi lazım. 22 Temmuz’dan bugüne gelinen süreçte, en büyük avantajımız Kürt kardeşlerimiz. Halkımız artık yeter diyor.
- CHP Diyarbakır ve Mardin’e bir heyet gönderdi, heyet raporunda “sokağa çıkma yasağı hukuk dışıdır, bölge halkı kopuşa gider” diyor. Bu yoruma ve CHP’nin tavrına yorumunuz ne?
CHP’nin bölgeye gitmiş olması önemli, en azından siyaset kanallarını açık tutuyorlar, bu bir sorumluluk hissettiklerini gösterir. Ama şu var. Efendim şehirler niçin yıkılıyor diye konuşmak kolay. Güvenlik kuvvetleri bir sabah kalkıp hadi Cizre’ye top atışı yapalım demedi. Kamu gücü kafasına esti de sokağa çıkma yasağı ilan etmedi. Böyle bir şey yok. Dağda Suriye’de yetişmiş gerillaların elli yüz metrede bir çukur kazıp içine bombalar yerleştirdiği şehirler, ilçelere var. Konulan tedbir halkımızın can güvenliği için koruyucu tedbir.