Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ABD'de tutuklu bulunan işadamı Reza Zarrab'ın davasının Türkiye'ye yönelik kumpas olduğunu belirterek, "Bu dava siyasidir, hukuki dayanaktan yoksundur. Bu Türkiye'ye dönük bir kumpastır" yorumunda bulundu. Bozdağ, ABD mahkemelerinin Zarrab'ı Türkiye'ye karşı iftiraya zorladığını dile getirek "Reza Zarrab'ı Türkiye'ye karşı iftiraya zorluyorlar" ifadesini kullandı.
NATO'nun Mustafa Kemal Atatürk ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Düşman liderler" olarak gösterilmesinin ardından özür dilemesini olumlu bulduklarını belirten Bozdağ, " NATO'dan gelen özrü olumlu karşılıyoruz ancak skandalın üstü örtülmemeli" dedi.
Bozdağ, Bakanlar Kurulu'nda yeni Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) değerlendirildiğini ve önümüzdeki günlerde iki yeni KHK'nın geleceğini söyledi. Bozdağ KHK'ların içeriğine ilişkin bilgi vermedi.
Bekir Bozdağ, Rusya'dan s-400 alımına ilişkin ABD'den gelen iddiaları da değerlendirdi. Bozdağ, "Türkiye kendisini korumak için kendi savunma silahlarına sahip olmalı, Türkiye savunma sanayii konusunda dünyada söz sahibi ülkelerin arasına hızla giriyor.
22 Kasım'da Soçi'deki zirvede Suriye'deki sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunulacak. Türkiye, Suriye'de siyasi çözüm konularında her türlü desteği vermeye hazır. Suriye'de PKK, PYD ve YPG ile yapılacak herhangi bir işbirliğinin yanında Türkiye Cumhuriyeti devleti yoktur" dedi.
Bakanlar Kurulu toplantısından sonra konuşan Bozdağ, üst amirlerin de soruşturulması gerektiğine değindi.
Bozdağ'ın açıklamasından satır başları şöyle:
Bu NATO tarihinin en büyük skandallarından bir tanesidir. Açık bir had bilmezliktir, kabul edilemez bir durumdur. Türkiye gerekli onurlu duruşunu ortaya koymuştur ve askerlerini derhal tatbikattan geri çekmiştir. Bu saldırı sadece ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve son Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendiye dönük bir saldırı, saygısızlık değildir. 80 milyon Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne dönük açık bir saygısızlıktır. Haklarında idari tahkikat başlatmalarını, özür dilemelerini olumlu karşılıyoruz ama bu olayı şahıslarla kaim görmediğimizi ifade etmek isteriz. Bu sadece şahıslarla izah edilebilir bir durum gibi gözükmemektedir. Bir özensizlik sonucu yapılmış bir iş gibi görülmektedir. Sadece 2 kişi ile alakalı işlem yapılması bu olayın tamamen enine boyuna araştırıldığı, aydınlatıldığı anlamına gelmez. Üst amirler, komutanlar kimse onlarla ilgili de işlem yapılmasını, sorumlulukları olup olmadığının tespit edilmesini istiyoruz. Üstünün örtülmemesi gerektiğini de açıkça ifade ediyoruz.
NATO yetkilileri de Türkiye karşıtı olan çevrelerin NATO'yu etkilemesine ve NATO ile ilgili iş ve işlemlere sızmasına, faaliyetlerini olumsuz bir şekilde gölgelemesine izin vermemelidir. Türkiye'nin terör nitelikli gördüğü örgütlerle dayanışma içinde olanlarla istifade edilmeye çalışılması da asla kabul edilemez. Örgütlerle iltisak içinde olanlar bu tür uluslararası örgütlerde çalışanlarla etki kurarlarsa daha bunun gibi birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalabiliriz. Türkiye NATO'nun saygın bir üyesidir. Bundan sonra da katkılarını sunmaya devam edecektir ama Türk milletine, devletine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve Recep Tayyip Erdoğan'a yapılan saldırıyı, alçaklığı kabul etmemiz mümkün değildir. Ana muhalefet ve muhalefetin ortak tavır koymalarını da memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim.
AK Parti hükümetleri yüksek faiz ile yüksek enflasyon ile mücadelede başarılı olmuş hükümetlerdir. Şu anda ilk dönemdeki faizlerle mukayese edilemeyecek oranda faizler düşüktür, enflasyon düşüktür. Ancak bunun daha da düşmesi son derece önemlidir. Hükümetimiz bunun üzerinde ciddi çalışmalar yürütmektedir. Cumhurbaşkanımızın yaklaşımı sır değildir. Yüksek faizin olduğu yerde olumlu gelişmelerin olacağı da gerçektir. Faizlerin aşağı çekilmesi hususu, kendi içerisinde kuralları var. Kurallar çerçevesinde işleyecektir. Bugün bu konu konuşulmadı ama Cumhurbaşkanımızın şikayeti, aşağı çekilmesi konusunda iradesi yeni değildir. Rutinin dışında elbette Merkez Bankası ve diğer çalışma yapanların kendi ezberlerinden giderek adım atmaları hep olumlu sonuçlar doğurmuyor.
Yeni KHK ile ilgili çalışmalar değerlendirildi. Önümüzdeki günlerde yeni KHK çıkacaktır. Hem tedbir hem de düzenleme kararnamesi olmak üzere 2 kararname yayınlayacağız.
Daha önce de bu konuyu değerlendirdik. Rıza Zarrab davası Türkiye'ye dönük açık bir kumpastır. Siyasi bir davadır, hukuki dayanaktan yoksundur. 17-25 Aralık sürecinde FETÖ'nün başaramadığı hukuk darbe teşebbüsünün ABD yargısı eli ile tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Hukuki değildir. Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir. Olmayan belgeler üzerinden ellerinde varmış gibi yargılama yapıyorlar. Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin tamamı Türkiye'nin ulusal hukukuna uygun olduğu gibi bu konudaki uluslararası hukuka da uygundur.Türkiye bir hukuk devletidir, bütün ticari işlemleri bu çerçevede yürümektedir. Herhangi bir hukuka aykırılığın bulunması söz konusu değildir. Türkiye'nin ekonomik ilişkilerine zarar vermeyi amaçladığı da çok açıktır. Aynı şekilde yönetilmeye devam edecektir. Bundan kimsenin endişesi olmamalıdır. Bu dava siyasidir, hukuki dayanaktan yoksundur. Türkiye'ye karşı bir kumpas davasıdır. Davanın sanıkları üzerinde yargılamayı yapanlar baskı uygulamaktalar. Onlar rehin durumda adeta. Şu ifadeyi kabul ederseniz, şu kadar ceza ile kurtulursunuz. Türkiye'yi suçlayan, Türkiye'nin aleyhinde karar çıkmasına yardımcı olacak iftiralarda bulunmaya zorluyorlar. Türkiye aleyhinde yapılan bu kumpasta hukuka uygun bir delil yoktur ellerinde. Böyle bir şeyin aslı zaten yok. Bu davada kullandıkları veriler, sözde deliller, nasıl elde edildi? Nerede elde edildi, kimden nasıl elde ettiniz? Bunların aslı mı var, kopyası mı var? Bunların oluşturulması süreçlerinde katkınız var mı, yok mu? Varsa elinizde ne var? Türkiye'deki belgelerle ilgili FBI bunu neye göre teyit etti? Bir belge var da ona göre mi teyit etti? FBI ajanının yetidinin bir kıymeti var mı? Yok. Bu oluşturulmuş şeyleri oluşturanlardan mı aldı? Bunların hepsi ortaya çıkacaktır. Bu Türkiye'ye dönük yeni bir kumpastır.
Türkiye büyük bir devlet. Kendi ulusal güvenliği ile ilgili tedbirleri kendisi alacaktır. Bugünkü ve yarınki menfaatlerini Türkiye başka devletlere veya uluslararası örgütlere rehin edemez. Bizim ülkemizin ve milletimizin güvenliği bazı silahların alınmasını gerektiriyorsa Türkiye bu silahları alır, yapılması gerekiyorsa Türkiye bizzat kendisi yapar. Türkiye, Suriye ve Irak'taki iç çatışmalardan etkileniyor. Bazı ülkeler Türkiye'nin istediği silahları vermeyiz demiyorlar ama paramızla alma hususundaki süreçleri yavaşlatıyorlar. Bir ayda alınacak şey, 6 ayda, 1 yılda alınabiliyor. Siz hava sahanızı korumak için NATO'dan talepte bulunuyorsunuz size vermiyorlar. O zaman kendi göbeğini kendi kesiyor ve kendi kaynakları ile adım atıyor. Bu Türkiye'nin doğal bir hakkıdır. Başkalarından onay almamıza gerek yoktur. Bu üstü örtülü kısıtlamaların Türkiye'nin savunma sanayisine katkı yaptığını da belirtmek isterim. Kötü komşu insanı mal sahibi yapar hesabı bu anlamda dünyanın söz sahibi ülkelerinden birisi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Yapılan harcamalarda limit olmaz.
22 Kasım'da Putin, Cumhurbaşkanımız ve İran Cumhurbaşkanı bir araya gelecekler. Bugüne kadar gelinen nokta ve bundan sonra atılacak adımlar ele alınacaktır. Ondan önce de Dışişleri Bakanımız, Rusya ve İran Dışişleri Bakanı ile bir araya geldiler. Şimdi ana görüşme Soçi'de yapılacaktır. Türkiye'nin siyasi çözüm olarak bütün adımlara desteği açıktır. Bunun hukuki olması, itibar sahibi olması konusunda çok net duruşu vardır Türkiye'nin. Türkiye'nin bu konudaki duruşu nettir.
Rakka'ya oparasyon ABD tarafından PYD, YPG terör örgütleri kullanılarak gerçekleştirildi. Biz bir terör örgütü ile mücadele için diğer bir terör örgütü ile mücadelenin doğru olmadığını hep söyledik. Burada çatışma oldu da mı duymadık? Haber verdiler de biz mi duymadık? Bir baktık bir televizyon kanalının haberi üzerine PYD, YPG teröristleri güvenli koridor oluşturmuşlar, IŞİD teröristleri silahları ile beraber güvenlik koridorundan geçiyorlar, o anlaşma gereği güvenli olan bölge neresi ise oraya doğru gidiyorlar. Bu anlaşmanın, işbirliğinin ABD'den habersiz olduğunu kabul etmemizi kimse beklemesin. ABD'nin bilgisi ve onayı olmadan herhangi bir iş yapamazlar. Bu teröristler nereye gitti? Bence bunu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti sözcüsüne değil de ABD'li yetkililere sormak lazım. Buradaki teröristler nereye gitti? Bundan sonra nereyi bombalayacaklar ona sormak lazım. IŞİD'li teröristlerin Türkiye'ye girmemesi için biz her türlü tedbiri aldık. Duvar örme çalışmaları, birçok tedbir geliştirdik ve uyguluyoruz. IŞİD terör örgütünün hedeflerinden birisi de Türkiye'dir. Türkiye IŞİD terör örgütüne karşı her türlü mücadeleyi bundan sonra da yürütecektir. PYD ve YPG terör örgütünün nasıl bu işbirliği içinde diğer bir terör örgütü ile kanka olduğunu gösteren de ibret verici bir örnektir aynı zamanda. Biz bugüne kadar böyle bir mücadele olmaz diyorduk, ortaya çıkan sonuç Türkiye'yi haklı gösterdi.
Taşeronla ilgili çalışmalar son noktaya geldi. Başbakanımızın başkanlığında ilgili bakan arkadaşlarımız uzun bir toplantı yaptılar. Daha sonra Başbakanımız bakanlarımıza bazı hususlarda ayrıca durulması talimatı verdi. Onlar da çalışmalarını sürdürüyorlar. Aralık sonu, Ocak ayı içinde taşeronla ilgili yasa Meclis'e gelecek ve sonuçlandırılacaktır.