Hükümete yakınlığıyla bilinen Eğitim Bir-Sen'in “Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi” raporunda 2002 sonrasındaki AKP iktidarı dönemine ilişkin olarak hükümete değinilmeden “Kamuda, gelişmiş ülke örneklerinde başarıyla uygulandığı görülen liyakat ve kariyer sistemi yerine, geleneksel kayırmacılığın modern ve postmodern yöntemlerinin uygulanmasına devam edilmiştir. Eğitim yönetimi ve eğitim yöneticiliği için de durum farksızdır” eleştirisi yapıldı.
Hükümete yakınlığı ile bilinen Eğitim Bir Sen, hazırladığı “Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi” raporu ile eğitim yöneticilerinin atanmasında liyakat esasları için yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini açıkladı. MEB’in birçok ilde okul müdür ve müdür yardımcısı atarken adaylar hakkında Eğitim Bir Sen’in değerlendirmelerini aldığı ortaya çıksa da, raporda atamalarda esnek ve geliştirilebilen bir yönetici seçme, atama modeli oluşturulması talebi dikkat çekti. Yandaş sendikanın raporunda, hükümet eleştirileri ise üstü kapalı olarak yer aldı.
Eğitim Bir Sen, Osmanlı’dan bu yana 145 yıldır Türkiye’nin eğitim sistemi ve MEB’de düzgün işleyen başarılı bir yapının olmadığını belirterek, “Eğitim yönetiminde temel problem, yönetici seçme ve atamada belirsiz ve kestirilemez politikaların izlenmesi, uzun vadeli bir perspektifin oluşturulamaması, neticede kalıcı bir modelin inşa edilememesidir” dedi.
Liyakat sisteminin uluslararası kriterlerinin de yer verildiği raporda, “Liyakat sistemi, giderek bir toplumun demokratik yönetime sahip olup olmadığını belirleyen kıstaslar arasında yer alırken; otoriter ve totaliter rejimlerin bile, bir süre sonra çaresiz başvurmak zorunda kaldığı bir araç haline gelmiştir” yorumu dikkat çekti. Liyakate ilişkin ayrıca “bir pozisyon için seçilen kişinin yeterli eğitimi, yeterli tecrübesi veya hem yeterli eğitimi hem de yeterli deneyimi olması aranır. İlgili pozisyon için aranan niteliklere sahip olmak gerekmektedir. Siyasal, dinsel inançlar, ırk, renk, milliyet, cinsiyet, medeni durum, yaşlılık durumu gibi, pozisyonla ilgisi olmayan etmenler dikkate alınmaz. Siyasal yönetimde bir değişiklik olması durumunda, liyakat sistemine göre çalışan memurların durumunda bir değişiklik olmaz, yerleri değiştirilmez” tanımı yapıldı.
Çok partili siyasal hayata geçilmesinden bu yana Türkiye’nin kamu personel yönetimi için yapılan çalışmaların başarısız olduğunu belirten Eğitim Bir Sen, 1960’ta kurulan Devlet Personel Dairesi’nin kayda değer tek başarısının Devlet Memurları Sınavı (DMS) ve 2002’deki Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) olduğunu savundu. 2002 sonrasındaki AKP iktidarı dönemine ilişkin olarak hükümete değinilmeden, “Kamudaki bu olumlu gelişme, özellikle yönetici kadrolarına yapılan atama, yer değiştirme ve terfilere yansımamış, gelişmiş ülke örneklerinde başarıyla uygulandığı görülen liyakat ve kariyer sistemi yerine, geleneksel kayırmacılığın modern ve postmodern yöntemlerinin uygulanmasına devam edilmiştir. Eğitim yönetimi ve eğitim yöneticiliği için de durum farksızdır” eleştirisi dikkat çekti.
Rapordaki dikkat çeken bir diğer unsur da adalet vurgusu oldu. Yandaş sendika, muhalefetin iktidara yönelttiği liyakat eleştirileri benzeri “Özel sektör veya kamu sektörü fark etmeksizin, tüm çalışanlar ve yöneticiler için örgütsel adaleti bozan korkulası virüs, kayırmacılıktır. Kayırmacılık, kamu görevini yerine getiren görevlinin, yakınlarını haksız yere ve yasalara aykırı olarak kayırması, arka çıkmasıdır. Kayırmacılığın, akraba kayırmacılığı, eş dost kayırmacılığı, siyasal kayırmacılık, hizmet kayırmacılığı ve oy ticareti, lobicilik gibi değişik türleri vardır. Genel olarak azgelişmiş ülkelerde toplumsal örgütlenme ve ilişkiler büyük ölçüde aile, akraba, dinsel ve hemşerilik bağlamında oluşmaktadır” değerlendirmesi yapıldı.
Atamalarda nesnel, şeffaf ve yargı denetimine açık olması için demokratik metotlardan yararlanılması gerektiğini vurgulayan sendika, “Liyakat ilkesinin gereği olarak, bilgi düzeyini ölçen yazılı sınavlar ile beceri ve tutumları değerlendiren sözlü sınav (bugünkü uygulamadan farklı bir mülakat) yapılmadan eğitim yöneticisi unvanı kimseye verilmemelidir. Sözlü sınav konusunda objektif kriterler belirlenmelidir” dedi. Ayrıca eğitim yönetiminde karar alıcı ve siyasi makamlar olarak anılan müsteşar, müsteşar yardımcısı ve genel müdürlerin, ‘istisnai kadrolar’ kapsamına alınarak bakan ile gelip bakan ile gitmeleri sağlanması istendi. Bu kapsamda objektif ve adil bir seçme ve atama sistemi kurulması önerildi.
Hükümetin memur alımında kullandığı ve ciddi eleştirilere neden olan mülakat sisteminin de hedef alındığı raporda, “Son yıllarda milli eğitimde öğretmen ve yönetici seçiminde sık sık gündeme gelen, adaletsizliklere sebep olduğu ve kamu vicdanını yaraladığı yönünde ciddi eleştiriler alan konu mülakattır. Geride bıraktığımız dönemde kötü örnekleri görülen mülakatlar devam edecekse eğer, bu uygulamaya derhal son verilmelidir” denildi.
Eğitim Bir Sen ayrıca, eğitim yönetiminden öğretmenlikten bir anda atanan okul müdürü ve yardımcıları yerine, liderlik eğitimi ve akademik çalışması yürütmüş kişiler arasından seçilmesini önerdi. Bu kapsamda oluşturulacak ulusal standartların, okul yöneticilerinin birer eğitim lideri olarak sahip olmaları gereken bilgi, beceri, deneyim, tutum ve yetkinliklere göre hazırlanması istendi. Liderlerde, öğretmenlik becerilerinin yanı sıra insan kaynakları yönetimi, demokratik okul yönetimi, farklılıkların yönetimi, stres yönetimi, çağdaş eğitim denetimi, eğitim ekonomisi, eğitim hukuku, örgütsel iletişim, çatışma yönetimi, takım kurma, yönetsel mevzuat, psikoloji, sosyoloji, etik liderlik, eğitimsel ve teknolojik liderlik gibi alanlarda yeterlilik sahibi olması gerektiği vurgulandı.