T24 - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'ın Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in Anayasa değişikliğiyle ilgili eleştirilerini değerlendirirken "Yargıtay ve muhalefetin eleştirileri birbiriyle örtüşüyor. İyot gibi açığa çıktılar" demesini yorumladı: "İyot gibi açığa çıkan bir şey varsa o da hükümetin niyetidir"Baykal, partisinin il kongresi için Bartın'a hareketinden önce Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP lideri, yargı mensupları ile muhalefetin anayasa değişikliği teklifi hakkında "aynı yönde konuşmasının" eleştirilmemesi gerektiğini belirtti. Baykal, "Akıl için yol bir. Muhalefet de yargı kuruluşları da ülkenin gündemini yakından izleyen tarafsız hukuk çevreleri de anayasa değişikliğiyle ilgili projenin altında neyin yattığını, projenin ne anlama geldiğini ifade ediyor" dedi. "Bu kuruluşların aynı tespiti yapmış olmasının gizli bir ittifakın bulunuşunun yansıması olmadığını" ifade eden Baykal, şöyle konuştu: "Herkes ne söylüyor, bu anayasa değişikliği AKP'nin yüce divan korkusunu yansıtıyor, AKP, Anayasa Mahkemesi'nin, bir süre sonra gideceği Yüce Divan olarak çalışacak olan bu organı kendisine yakın yargıçlarla doldurmak istiyor... Gerçek bu, bunun için çalışıyorlar. Bu yargının bağımsızlığına aykırıdır. Tarafsızlığına aykırıdır. Anayasanın özüne aykırıdır. Yanlış bir iştir. Bu yanlış işi söyleyen insanlar kimler? Türkiye'nin aydın hukukçuları ve muhalefet partileri. Yargı ve muhalefetin aynı istikamette konuşuyor olması eleştirilecek bir şey değil, tam tersine hükümetin bunlardan ders alması gerekir. Kendisine şunu sormalıdır, 'Yargı şunu söylüyor, siyasi taraflar böyle söylüyor, bunun haklı bir tarafı herhalde vardır. Bunu anlayalım, çare bulalım' diye düşünmesi lazım. Ama o yargı böyle söylüyor, muhalefette böyle söylüyor, bunlar aynı anlayıştalar demeye getiriyor. Başbakan'ın söylediği çoğu laflar da PKK'nın sözleridir. Apo'nun sözlerini bize Başbakan söylüyor. Eğer böyle paralellik kurulmaya kalkılırsa Türkiye bir kabusa döner. Zaten bir kabusa dönmeye başladı. Bunun da temel nedeni, Başbakan'ın bu zihniyetidir."Van'daki olayBaykal, dün Van'da kendisine yönelik yapılan saldırıya ilişkin de bu konuda yeni bilgiler edindiğini, olayın BDP ile ilgisinin bulunmadığına kesin bir kanaat getirdiğini söyledi. CHP lideri, olayın yaşandığı noktada, Van'ın BDP'li belediye başkanı ve il başkanının, CHP Merkez Yönetim Kurulu üyesine telefon açarak olayın BDP'yle ilgisinin olmadığını, yaşananları kınadıklarını ve olayın hiçbir şekilde içerisinde olmadıklarını söylediklerini aktardı. Daha sonra yapılan incelemelerin olayı açıklığa kavuşturduğunu ifade eden Baykal, "Bu AKP'nin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in uzantısı, yakınları olan insanların düzenlediği bir tertiptir. Van halkıyla da ilgisi yoktur. Çünkü biz havaalanından çıktık, orada çok güzel karşılandık. Bütün kenti çok sıcak bir ortamda geçtik. Selamlaşarak Vanlı insanlarla dostça bir ilişki ortamında kongrenin yapılacağı binanın sokağına kadar geldik. Oraya kadar hiçbir işaret, emare yok. Sıcak bir Van ortamı... Organizasyon orada başladı. Organizasyonda yazılı pankartlara baktık, o pankartlar BDP pankartları değil. O anlayışı, terminolojiyi yansıtan pankartalar değil. AKP yazıları, sözler, CHP düşmanlığı... BDP'yle ilgisi yok. Bu AKP'yle ilgili" diye konuştu. Olaydan sonra, AK Parti'nin, Mart 2009'daki yerel seçimlerde aday gösterdiği kişinin ve Hüseyin Çelik'in akrabalarının bu işin içinde olduklarının tespit edildiğini öne süren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok açık biliyoruz, olay budur. Bir AKP organizasyonudur. Bu yönüyle de önemlidir. Çünkü 2002'den bu yana ilk kez AKP sokak saldırılarına girmeye başlamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi'ne karşı, CHP Genel Başkanı'na karşı AKP bir sokak saldırısı düzenlemiştir. Bu ilk kez oluyor, önemlidir. Bunu sıradan bir halk tepkisi diye izah etmek mümkün değildir. Böyle olmadığı çok açıktır. AKP'nin bu yola başvurma zorunda kalması, böyle bir aşamaya gelmesi gerçekten üzüntü vericidir ve Türkiye'nin ne noktada olduğunu ortaya koyan bir olaydır. İktidar, hükümet, Başbakan kendi yönetiminde, ana muhalefet partisi genel başkanının yapacağı bir kongre ziyaretine karşı böyle bir sokak saldırısını düzenlemenin sorumluluğunu üstlenmiştir. Bugüne kadar Başbakan sık sık 'Bunlar Sivas'ın doğusuna geçemez' diyordu. Biz bunu aklınca tespit yapıyor diye düşünüyorduk. Başbakan duruma bakıyor ve muhalefet partilerinin Sivas'ın doğusuna geçemediği tespitini yapıyor diye düşünüyorduk. Ama şimdi anlaşılıyor ki Başbakan bunlar Sivas'ın doğusuna geçemez derken yapmak istediği tespit değil, tehditmiş. 'Geçemezsiniz' diyormuş, bir meydan okuyormuş, 'sizi oraya geçirtmem' diyormuş. Geçmemiz halinde bundan mutluluk duyması gereken, bundan sevinç duyması gereken Başbakan ve ona yakın olan medya kuruluşları bunu bir sevinçli değerlendirdikleri olay haline dönüştürdüler. Eğer bu bir tespit olmuş olsaydı, Başbakan'ın bundan üzüntü duyması gerekirdi, bunu ortadan kaldırmak için sorumluluk taşıdığını bilmeliydi, ama Başbakan o zamanda bunu gülerek, iftiharla söylüyordu. Halbuki öyle bir tespitin onun iktidarı döneminde yapılabilmiş olması onun sorumluluğudur, zafiyetidir. Bunu dahi ona gösterememiştik, şimdi görüyorum ki 'muhalefetin Sivas'ın doğusuna geçmesi karşısında üzüntüye sürüklenmiştir, bunu engellemek için her türlü girişimi yapmışlardır. Başbakan 'Sivas'ın doğusuna geçemezler' diyor, Başbakan'ın Genel Başkan Yardımcısının yakınları biz oraya gittiğimiz zaman taşlı saldırılarla, sokak saldırılarıyla bunu engellemeye çalışıyor. Bu hükümetin içinde bulunduğu manzarayı çok açık şekilde gösteriyor." "Sahte belgeyle anayasa değişikliği yapılır mı?"Deniz Baykal, AK Parti'nin anayasa değişikliği teklifinde TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in imzasının yer aldığı iddialarının hatırlatılarak, "AK Parti teklifi geri mi çekmeli?" sorusu üzerine şu yanıtı verdi: "AKP'nin aklı başında unsurları, geri çekmemenin ciddi sonuçlar doğuracağını görerek, 'gerekirse onu da yaparız' demeye başladılar. Ortada meşru bir anayasa değişiklik önerisi TBMM'ye sunulabilmiş değildir. Daha o süreç başlamamıştır, yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Tam bir dağınıklık, şaşkınlık, tutarsızlık içinde hareket etmişlerdir. Bunu örtbas etmeye çalıştılar. İmza orada duruyor, imza atılmıştır. 'İmza atmadım' diyor Meclis Başkanı, kim attı o imzayı? Onun imzası, imzayı atmadım derken Anayasa değişikliği için atmadım diyor. Sen, anayasa değişikliği için atmadın da o imzayı anayasa değişikliği için kimler koydu. Senin atmadığını söylediğin imzayla anayasa değişikliği teklifi yapılırsa ne oldu. 'Çizer geçeriz' diyorlar, hayır çizip geçemezsin. Hazır, blok imzalarla anayasa değişikliği teklifi yapılmaz, grup yapmaz. Oradaki her imza 'evet, ben yukarıda önerilen anayasa değişikliği maddelerinin bu şekilde değiştirilmesi için harekete geçiyorum' diye imza atar. Değişikliğe karşı olanların bile imzasını koydular. Baştan aşağıya sahte, her şey sahte. Bu ortaya çıktı, sahte belgeyle anayasa değişikliği yapılır mı? Değiştireceklerdir, değiştirmek zorundadırlar. Nasıl 'Amerika'ya gideceksiniz' dedim Salı günü ve Amerika'ya gidiyor Başbakan, şimdi bunu da değiştireceklerdir. Bunun değişmemesi çok önemli sonuçlar doğurur."