Hülya Karabağlı
T24/ ANKARA Kaos Gl, ( Gey, lezbiyen, biseksüel, trans), muhalefetin çabasına rağmen Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddet Yasa’sında kırılamayan tabuyu hükümetin muhafazakar yapısına bağladı. Derneğe göre, Aile ve Sosyal İşler Bakanı Fatma Şahin, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, hükümetin yürüttüğü muhafazakar siyaset, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği düzenlemelerine izin vermez.
TBMM’den geçen yasa da ayıklamalar yapıldı. Taslak metinde, toplumun dezavantajlı grupları eşcinseller için tanım yapıldı. Ancak, Başbakanlık aşamasında tanımlar çıkarıldı. Yasanın TBMM Genel Kurulu görüşmelerinde CHP ve BDP’nin önergeleri reddedildi. BDP’nin yasaya, “trans kadınlar”, “lezbiyen”, “gay” ve “eşçinsel” ibarelerinin eklenmesini öngören önergesi reddedildi.
Kaos Gl Derneği avukatı Yasemin Öz’ün değerlendirmeleri şöyle:
Sayın bakan ne kadar iyi niyetli olursa olsun hükümetin yürüttüğü muhafazakar siyasetin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının önüne geçecek düzenlemeleri getirmeye izin vermeyeceğini düşünüyorum şahsen. Bu konuda maksimum gösterilen iyi niyet, nazik bir dille ertelemek şeklinde gösteriliyor.
Oysa LGBT bireyler öncelikle aileleri ve birincil çevreleri tarafından ciddi şiddete maruz kalıyor. Bu şiddeti görmezden gelmek, engellemek için düzenleme yapmamak, aslında bu şiddete göz yummak, dolaylı da olsa şiddeti doğuran zemini korumak anlamına geliyor. Bu bir yok sayma ancak bu yok sayma beraberinde korunmasızlığı ve şiddeti de getirdiği için bu kıyıma prim vermek sonucunu doğuruyor. Hükümetin yürüttüğü muhafazakar siyasete göre ertelenebilir, görmezden gelinebilir olarak algılanan bu konu, LGBT bireyler için hayati bir aciliyette.
İstanbul Sözleşmesi'nin "Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı" başlıklı 4. maddesi, sözleşme uygulanırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapılmaması gerektiğini açıkça düzenliyor. Bu sözleşme anayasanın 90. maddesine göre kanunların üzerinde. Yani bu sözleşmeye aykırı kanunlar ve düzenlemeler mevcut ise, sözleşmeye aykırılıkları iddia edilebilir bundan böyle.
Başka bir anlatımla cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine ilişkin ayrımcı tüm hukuki düzenlemeler bu sözleşmeyle çelişeceği için, bundan sonra bu düzenlemelerin iptalinin talep edilebileceği hukuki bir olanak ortaya çıktı bu sözleşmeyle beraber.
Ancak İstanbul Sözleşmesi dahi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına ilişkin düzenleme yapmak konusunda devlete bir yükümlülük getirmiyor.
Yani cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı konusunda negatif düzenleme yapılmasının önüne engel koyuyor ama aynı konuda pozitif düzenlemeye yapmaya zorlayamıyor. Sözleşme ayrımcılık yapamazsın diyor ama ayrımcılığı önlemek için kanun yap demiyor.
4320 sayılı yasada yapılan değişiklikler müzakere edilirken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gözetilmeksizin şiddete uğrayan herkesi kapsayacak şekilde düzenleme yapılması gerek kadın örgütleri gerekse sayın bakanla katıldığımız toplantılarda tarafımızdan doğrudan dile getirildi. Sayın bakan bu konuda ayrı ve özel bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olduğunu söylemekle yetindi. Bu konuda hem ayrı ve özel bir düzenlemeye hem de mevcut kanunlar içerisinde özel düzenlemeye ihtiyaç var. Birini yapmak için diğerinden feragat etmek gerekmiyor.