Hükümetsiz yönetim mümkün mü?

Hükümetsiz yönetim mümkün mü?

Modern demokrasilerin kalbinde tüm liderlerin seçilmesi gerektiği fikri yatar. Fakat Avrupa'da 2018'e hükümetsiz giren ülkeler, bölgeler olunca insanların kafasında "Siyasetçilere ihtiyacımız var mı?" sorusu oluşabilir.

12 ay önce Kuzey İrlanda Başbakan Yardımcısı Martin McGuinness istifa etti. Milliyetçilerle birlik yanlıları arasındaki güvensizlik o kadar fazlaydı ki iki tarafta da sorunun çözüleceğine dair bir işaret görmek mümkün değil.

Yeni yasaların çıkması için iki tarafın da desteğinin gerektiği düşünülürse Kuzey İrlanda Parlamentosu'nda neredeyse hiçbir şey yapılmıyor denebilir: Bütçe Londra'dan kararlaştırılıyor, Kuzey İrlanda'yı ilgilendiren konularda ise kamu görevlileri kararlarını uyguluyor.

Böyle bir durum sıra dışı gözükebilir fakat siyasi liderliğin yokluğu kamu hizmetlerinin çökmesine yol açmadı ve insanlar günlük hayatlarına devam ediyor.

Kuzey İrlanda'da yaşananlar sıra dışı olsa da dünyada tek değil ve bu durum alaycıların "Hükümetler olmadan da işler görülüyor, neden hükümete ihtiyacımız var ki" demesine yol açabilir.

Örneğin Almanya, 24 Eylül'deki genel seçimden bu yana seçilmiş bir hükümeti olmadan yönetiliyor.

Pazar günü bir hükümet kurma girişimi başlatılsa da resmi koalisyon görüşmelerinin Mart veya Nisan'a kadar başlaması öngörülmüyor. Bu durumda bir hükümetin göreve başlaması aylar sürebilir.

Belçika da seçilmiş bir hükümeti olmadan yönetilme rekorunu 2010-2011 yılında kırmış, Flaman ve Valon siyasetçiler arasındaki anlaşmazlık nedeniyle 589 gün hükümetsiz kalmıştı.

İspanya ise benzer bir senaryoyu 2016'nın ilk 10 ayında yaşamış, hükümetsizlik yalnızca merkez solun muhafazakar partinin azınlık hükümeti kurma için oylama yapmasına izin vermesiyle aşılmıştı.

Peki hükümetsizliğin sonuçlarının daha az hissedildiği köklü bir devlette hükümetin olmaması nasıl bir etki yaratıyor?

Almanya'da siyaset yuvarlanıp gidiyor, bakanlar vekaleten görevlerini yürütüyor, onaylanmış bir bütçe var, politikaları hayata geçirme sorumluluğunun çoğunun ait olduğu yerel ve bölgesel hükümetler bu durumdan etkilenmeden işlerine devam ediyor.

Ülke Avrupa Birliği (AB) kurumlarında temsil edilmeye devam ediyor.

Fakat bu durumun getirdiği üç olumsuz etki de var.

Birincisi, parlamentoda yeterli irade olmadan, zor meselelerin arada kaynama riski var.

Tarım Bakanlığı'na vekalet eden Christian Schmidt, Avrupa Birliği'nde tartışmalı bir böcek ilacının kullanılmasına devam etmesi yönünde oy vermesi buna bir örnek. Merkel Schmidt'i bu konuda desteklemiyordu ve büyük partiler bu ilacın yasaklanması üzerinde uzlaşmıştı.

İkincisi, bu durum Almanya'yı ulusal veya uluslararası konularda büyük kararlar almasını zorlaştırıyor.

Örneğin Alman hükümeti Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un AB reformuna yönelik hırslı planlarına nasıl yaklaşacak?

Yanıtı bilmiyoruz ve bilemeyiz çünkü böylesi bir karar verecek bir hükümet bulunmuyor.

Benzer bir şekilde Almanya ulusal ölçekte de reformlar gerçekleştiremiyor, örneğin sosyal bakım veya konut yapımı gibi alanlarda karar alamıyor.

Üçüncüsü bu durum, bakanlıklara vekalet eden kişilerin seçmenlerin 2017'deki kararları yerine 2013'teki kararlarına göre hareket etmesi.

Yine de bu durum diğer türlü demokratik tıkanmalar kadar dramatik değil.

ABD'de ise hükümetin zorunlu olmayan tüm kamu hizmetlerini kapatmak zorunda kaldığı durumlar yaşanabiliyor.

Kongre ile başkanın bütçe üzerine anlaşamaması durumunda ortaya çıkan bu tablo, dönem dönem müzelerin kapanması, pasaportların basılmaması, mortgage başvurularının gecikmesi gibi sonuçlara yol açıyor.

Ulusal krizler durumunda ise ülkeler "teknokratlar hükümeti" tarafından yönetilebiliyor. İtalya'da 2011-2013 yılları arasında bunu görmüştük.

Bu analiz BBC tarafından başka bir kurumda çalışan bir uzmana yazdırılmıştır.

Dr. Ed Turner Aston Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Politika Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır.