Radikal yazarı ve Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, “İş dünyasına ‘Hükümette bir şeyler mi oluyor?’ sorusunu sordurtan bazı perde arkası gelişmeler var. Bunlar daha önce koalisyon dönemlerinde yaşananları anımsatıyor” dedi.
Murat Yetkin’in Radikal’de “Hükümetin mutfağında bir şeyler oluyor ama…” başlığıyla yayımlanan (13 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Bu soru 11 Kasım akşamı İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Laurent Bili’nin Bülent Eczacıbaşı’ya Legion D’Honneur, “Lejyon Donör” nişanı verme törenine katılan çoğu iş dünyasından önemli isimleri en çok meşgul eden sorular arasındaydı.
Türkiye’de bugünlerde hakim olan hükümet ağırlıklı siyaset atmosferinde uluorta sormak için tekinsiz bir soru olabilir bu, ama yine de hükümet bünyesinden son zamanlarda gelen bazı işaretler nedeniyle cevabı merak ediliyor.
Hayır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’ya göre partisiz olmasına rağmen, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olduğu günlerdeki kadar sık ve muhalefete çıkışan konuşmalar yapıyor olmasından kaynaklanmıyor bu soru sadece.
Aslında Erdoğan bu bakımdan kimseyi kandırmış değil. Zaman zaman Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gölgede bırakıyor olsa da, seçim sürecinde hükümet işlerini sadece başbakana bırakmayacağını açıkça söylemiş ve işbaşına halkın oylarıyla gelmişti.
Yani iş dünyasında hükümete dair “bir şeyler” olup olmadığı merakını doğuran yalnızca Erdoğan’ın sık sık siyasi konuşmalar yapması değil ; başka işaretler de var.
Bunlardan belki en önemlisi, Başbakanlık müsteşarlığına yapılan atama oldu. Ankara siyaset kulisindeki bilgilere göre Erdoğan, Efkan Ala’yı İçişleri Bakanlı yapması ardından Başbakanlık Müsteşarlığına getirdiği eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga’nın Davutoğlu’nun da Müsteşarı olarak devam etmesini arzu ederdi.
Başbakanlık Müsteşarı, Türk sisteminde bir numaralı devlet memurudur ve Başbakanın hem bir numaralı danışmanı, hem de sır katibidir; en yakın çalışma arkadaşıdır. Yine kulis bilgisine göre, Davutoğlu da bu önemli makamda kendisi gibi üniversite kökenli olan, YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’yı görmek istiyordu.
Olmadı. Erdoğan’ın onayıyla Davutoğlu’nun Müsteşarlığı’na Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Kemal Madenoğlu getirildi. Madenoğlu yıllardır devlet hizmetinde olan Planlama kökenli bir bürokrattı; Kalkınma Müsteşarlığı döneminde üstlendiği en önemli proje ise, 1 milyar 370 milyona mal olan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı olmuştu.
O arada Çetinsaya görevinden alındı. Davutoğlu onu “Büyükelçi” ünvanıyla danışmanlar kadrosuna dahil etti.
Yerine de YÖK Başkan Yardımcısı Yekta Saraç getirildi; ismi kapatılan 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmaları çerçevesinde –o zaman- Başbakan Erdoğan’a atfedilen telefon kayıtlarındaki “Alo Fatih” Saraç’ın kardeşi idi.
Tartışılan bir başka yüksek bürokrasi makamı da Hazine Müsteşarlığı; İbrahim Çanakçı’nın IMF’ye gidişinden bu yana 2,5 aydır boş. Hazine Müsteşar Yardımcısı Cavit Dağdaş ve Kalkınma Müsteşar Yardımcısı Erhan Usta en güçlü adaylar, ama her ikisini de hükümet içinde destekleyen farklı lobiler olduğuna bakarak üçüncü bir ismin sürpriz yapabileceği söyleniyor.
Bu tür kamplaşmalara Türkiye daha önceki koalisyonlar döneminden alışıktı, AK Parti’nin 2002’den bu yana süren “hakim parti” hükümetlerinde pek görülmüyordu.
Sadece bürokrasi ile sınırlı da değil bu hareketlilik.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi dün, ekonominin değişik alanlarına bakan beş bakanlık bulunduğunu, bunun işlev ve verimlilik bakımından yanlış olduğunu, aynı işin pek ala iki bakanlık tarafından yapılmasının mümkün olduğunu söyledi; haklıydı belki de, bunu söyleyen bir muhalefet sözcüsü değil, hükümetin etkili bir üyesiydi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de AK Parti bünyesinde Ak Saray’ın gerçek bedelini açıklayarak tartışmaları alevlendirdiği suçlamasıyla eleştirildiği haberi kuliste konuşuluyor.
Muhalefetteki HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, dünkü basın toplantısında tuhaf bir şey söyledi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın geçen hafta PKK lideri Abdullah Öcalan ile hükümetin diyalogu konusunda söylediklerini –fazla sert bir üslupla- “talihsiz” olarak niteleyerek bunun “bilgi eksikliğinden” kaynaklanmış olabileceği iddiasında bulundu. Önder ve İmralı ziyaretçisi HDP’liler, Öcalan’a mesaj aktarıp talimat aldıktan sonra çoğunlukla bir diğer Başbakan Yardımcısına, Yalçın Akdoğan’a bilgi veriyorlardı.
Oysa AK Parti’nin emektarlarından Arınç, Davutoğlu kabinesinin görev bölümünde Kürt diyalog sürecinden sorumlu görünüyordu. Bilgi eksikliği nasıl söz konusu edilebilirdi?
Sadece bunlar da değil. Örneğin birbiri ardına gelen ölümlü maden kazası felaketlerinin Enerji Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma Bakanı Faruk Çelik’i, üstelik bazen kameralar önünde karşı karşıya getirdiği gözlenebiliyor.
Mevlüt Çavuşoğlu’na emanet edilmiş Dışişleri Bakanlığı için ise, sadece hükümet içinde değil, AK Parti bünyesinde de ciddi bir rekabet olduğu dışarıdan rahatlıkla görülebiliyor.
İşte bunlar, iş dünyasına “Hükümette bir şeyler mi oluyor?” diye sordurtan gelişmelerden bazıları.
Bir şeyler olduğu anlaşılıyor ama, ne olduğunu ve nasıl yatışacağını anlamak için belki Başbakan Davutoğlu’nun G-20 Zirvesi için gittiği Avustralya’dan gelecek haftaki dönüşünü beklemekte fayda var.