T24 - Dört yıl aradan sonra rol aldığı 72. Koğuş filmiyle sinemaya dönüş yapan Hülya Avşar, "Hâlâ benim fiziğimde ve yüzümde kimse gelmedi" dedi.
Vatan gazetesinde yer alan söyleşi şöyle:
Dört yıl aradan sonra rol aldığı 72. Koğuş filmiyle sinemaya dönüş yapan Hülya Avşar, yıllardır hep sanat filmlerinde, ağır kadın rollerinde oynatılmaktan şikayetçi. “Nedense ben hep daha ağırbaşlı filmlere konumlandırılıyorum. Yıllar öncesinde Mavi Mavi, Hülya, Aşıksın gibi İbrahim’le (Tatlıses) ya da Osman Seden’le çektiğimiz filmlerde daha keyif alarak oynuyordum. Çok fazla sanat filmi çekme heveslisi değilim” diyen Avşar, artık gülmek ve güldürmek istiyor. Hatta hedefi belli; Türkiye’nin Bette Midler’ı olmak!
* 72. Koğuş, 4 yıl aradan sonra çevirdiğiniz ilk film. Neden bu film, teklifi kabul etmenizdeki sebep neydi?
Bir kere klasik bir roman oluşu önemli. Klasik bir romandan mutlaka iyi bir şey çıkar diye düşündüm. Ayrıca Yavuz’larla (Yavuz Bingöl) birlikte olmak, onlarla çalışmak istemem de etkili. n Dram olduğu için gişe anlamında umutlu musunuz; malum Recep İvedik’ler gişe rekoru kırıyor?Gişe anlamında Recep İvedik gibi olmayabilir ama gişesinin iyi olacağına inanıyorum. Çünkü bu sinemayı özleyen bir seyirci var. Bu bir roman, genç jenerasyonun bilmediği belki de okumadığı bir roman. Bir şeyler anlatan bir sinema. Son derece magazinsel çekildi. Seyrederken keyif alınacak bir film oldu. Eminim, seyirci keyifle çıkacak sinema salonundan.
* Çok yetenekli bir oyuncusunuz ama son 10- 15 yıla baktığımızda fırtınalar koparan bir filminiz yok. Hâlâ ilk olarak akıllara Berlin in Berlin geliyor. Oyunculuk performansınızı yeterince ortaya çıkaramadığınızı düşünüyor musunuz?
Genelde sinemada sanat filmleri diye adlandırılan hiçbir film patlama noktasına gelmedi. Hiçbir zaman komedi ya da romantik filmler de ödül alamadılar ama baktığınızda içlerinde gişe rekorları kıranlar var. Ben de aslında çok iyi gişe yapan bir romantik komedide oynamam gerektiğini düşünüyorum. İçimde ukte olup da yapamadığım şeylerden bir tanesidir bu.
* Bir romantik komedide mi oynamak istiyorsunuz?
Kesinlikle.
* Yönetmenler sizi iyi kullandı mı, gelen senaryolar iyi miydi?
Türk sineması bile daha yeni yeni kendine gelmeye başlamışken bunu istemem biraz haksızlık olur. Şimdiye kadar çektiğim filmlerin hepsinden çok memnunum. Ama dedim ya, en çok oynamak istediğim romantik komedi. Eğlence, gırgır, şamata... İzlerken insanların keyif alacağı bir filmde oynamak istiyorum. Nedense ben, hep daha ağırbaşlı filmlere konumlandırılıyorum. Yıllar öncesinde Mavi Mavi, Hülya, Aşıksın gibi İbrahim’le (Tatlıses) ya da Osman Seden’le çektiğimiz filmlerde daha keyif alarak oynuyordum. Çok fazla sanat filmi çekme heveslisi değilim. Ama her seferinde nedense gelen teklifler o doğrultuda oluyor. Ben de beğenince oynamak istiyorum ve oynuyorum. Filmlerde daha çok yaşlandırılıyorum; neden öyle oluyor bilmiyorum ama öyle denk geliyor.
* Ki siz kıpır kıpır bir kadınsınız.
Evet; zaten filmde günlük hayatımdaki mimiklerimi, o enerjiyi yakalasam zaten yeterli olacaktır. Gülmek ve güldürmek istiyorum. Oysa genelde hep daha ağır kadın rolleri geldi. Mavi Mavi gibi birkaç filmden sonra Benim Sinemalarım, Bir Kırık Bebek gibi filmler çektim... Bakarsan aslında hiç romantik komedi filmim olmadığını görürsün. Bense fıkır fıkır bir filmde oynamak istiyorum; dişiliği, kadınlığı ön planda olan bir rolde. Çünkü ben komedi oyunculuğumun da çok ağır olduğunu düşünüyorum. Ve henüz bunu ortaya çıkaracak bir filmde oynadığımı düşünmüyorum.
* Yeşilçam yıllarında zorluklar yaşandı ama daha çok film çekildi. Şimdikiler ise daha rahat şartlarda çalışıyorlar. Daha mı şanslılar?
Ben ikisinin de ortasındayım. Şanslı döneme de şanssız döneme de denk geldim. Kendi adıma bilemem. Ancak geçmişte çok zor şartlarda yapılan ve istenilen sonuçların alınmadığı dönemler de oldu. Bu döneme de yetiştiğim için çok mutluyum. Şimdikiler kaymağını yiyor diyebiliriz ama.
* 72. Koğuş’a baktığımızda başınıza gelebilecek en kötü şeyler geliyor; katil oluyorsunuz, hapse düşüyorsunuz, tecavüze uğruyorsunuz... En çok hangisi zorladı sizi?
Hiçbir şey zorlamadı. Ben sadece oyunculuğumu yapıyorum ve o sahneyi çektiğim sürece, iyi oyun çıkarmak için kendimi zorluyorum, o kadar. Onun dışında hiçbir sahne hiçbir zaman beni yormadı. Bana oyun oynuyorum gibi geliyor zaten; çocuğun eline en sevdiği oyuncağı verirsin, onunla oynarken keyif alır ya... Öyle bir şey benimki. Hiçbir sahnede zorlanmadım şimdiye kadar.
* Daha önce Fatmagül’ün Suçu Ne ve Salkım Hanımın Taneleri filmlerini de saydığımızda 72. Koğuş tecavüze uğradığınız 3’üncü film oluyor. Hiç mi etkilenmiyorsunuz?
Yok, hiç etkilenmiyorum.
* Filmde Yavuz Bingöl’ün canlandırdığı Ali Kaptan size platonik olarak aşık oluyor. Eminim size bu tür çok aşık olan, ulaşmak isteyen çok olmuştur. Nasıl başa çıktınız bu tarz yaklaşımlarla?
Benim önümde hep bir duvar oldu, ulaşmak mümkün olmadı bana. Bu nedenle de gıyabımda gelişen bir takım olayların henüz farkında değilim. Hissettiğim oluyor ama birebir bana gelip, bunu bir şekilde gösterme şansına çok fazla sahip olamadılar.
* Yani öyle kırmızı güller, pırlanta kolyeler gönderenler olmadı mı?
Yoo. O filmlerdeki gibi çok fazla bir şey yaşamadım. Sahne dönemimde olabilirdi ancak öyle şeyler. Film setlerinde zaten böyle şeyler olduğunu hiç duymadım. Sahnedeyken bir kere ona benzer bir şey oldu ama çok üstünde durulacak bir mesele değil... Bende bir mesafe var; ya cesaret edemediler ya da ulaşamadılar. Fakat çok ortak arkadaşımız oluyorsa, gerçekten yaklaşabilecekleri bir yol bulduklarında da hiç affetmiyorlar. O oluyor tabii ki.
Mutsuz olduğumda kilo alıyorum; şimdi ise keyifliyim
* Güzellik sinemada artı mı eksi mi?
Güzel kadın olmak sinemaya başladığım yıllarda beni çok yordu. Ama bu oyunculukla değişebilecek bir şey. Oyunculuğunla önüne geçebiliyorsan güzellik pek rahatsız edici olmuyor. Ben bunu sinemaya başladıktan 7-8 yıl sonra öğrendim.
* Sizi zaman zaman daha kilolu, daha çökmüş; bazen de incecik ve çok fresh görüyoruz. Bu dönemsel geçişleri nasıl yaşıyorsunuz?
Ben kiloyu daha çok mutsuz olduğum zamanlarda alıyorum. Zaman zaman mutsuzluklar yaşıyorum ve bu bahsettikleriniz bununla ilgili. Geçmiş olduğumuz 3- 4 yıl içerisinde annemi kaybettim, bir takım şeyler yaşadım, onların etkisidir mutlaka. Ama çok şükür şimdi daha kendime dönük ve keyifli bir hayatım olduğunu düşünüyorum. Bir takım olaylar geçti, bitti çok şükür. Mutluyum; keyifliyim... Her şeyin nedeni mutluluk. 4-5 aydır işlerime yoğunlaşmış durumdayım.
* Estetik ameliyata sıcak bakmadığınızı biliyorum. Şu an estetikle ilgili fikirleriniz neler?
Yapılanların çoğu iyi sonuç vermiyor gibi geliyor bana. Belli bir yaşa geldikten sonra, (ki ben şimdi 47’yim) belki daha toplu bir şey mi yaptırmak lazım bilemiyorum. Ben sonuçlardan memnun değilim o kadar. Gördüğüm örnekleri beğenmiyorum; “Ben yapılıyım” diye çok bağırıyorlar. Bir de kadın, yaşının güzelliğini taşımalı diye düşünüyorum. Bence en seksi kadın yaşını taşıyan kadındır. Yaşı belli, yaşamışlıkları belli ama her yeri gergin olmak bence kadını dişilikten uzaklaştırmak gibi geliyor. Kadın her şekilde yaşının güzeli olmalı. Ben öyle olmayı düşünüyorum.
* Biz kadınlara “güzelsin” dendiği an erir biteriz. Ama siz bu kelimeyi o kadar çok duymuşsunuzdur ki... Sizi hangi iltifatı duymak mutlu ediyor?
Yaptığım işlerde farklılık yaratmış olduğumu duymak; yaşımın güzeli olduğumu, çekici olduğumu duymak hoşuma gidiyor. Her konuda o kadar çok iltifat duydum ki; gözlerimden dişlerimin yapısına kadar.
* Kızınızın sinema yapmasını ister misiniz?
Tamamen kendisine bağlı, özgür o konuda. Yaparsa hayır demem.
Beren veliahtım değil benimle alakası yok
* Veliahtınız olarak Beren Saat’i gösteriyorsunuz değil mi?
Hayır, öyle bir şey yok. Beren Saat’i yeni jenerasyonda beğeniyorum o kadar.
* Neden, kendinize mi benzetiyorsunuz?
Hiç benzemiyor. Sadece oyunculuğunu, duruşunu beğeniyorum. Benimle alakası yok.
* Peki kendinize benzettiğiniz bir isim var mı?
Yok.
* Bir dönem güzel kadın denince tek akla gelen isimdiniz. Ama şimdi Beren Saat, Tuba Büyüküstün gibi isimler de var.
Çok geç kalındı bunun için.... Müjde Ar’dan sonraki jenerasyon olarak ben geliyorum. Açıkçası bence diğer isimlerden çok geç söz edilmeye başlandı. Daha erken yıllarda bu tür isimler ortaya çıkmalıydı diye düşünüyorum. Boş geçen bir dönem oldu. O yüzden daha da çoğalmalı; Beren, Tuba da yeterli değil.
* Kabullenmek zor oluyor mu?
Hayat bu, çark böyle dönüyor. Ama, o kadar göreceli bir şey ki. Mesela, Nebahat Çehre ile Beren Saat arasında kıyas yapacak olsak; ben o kadar yaş farkına rağmen Nebahat Çehre derim. Ki tabiri caizse ben, kendi yüzümde kendi fiziğimde hâlâ kimsenin geldiğini düşünmüyorum. Bunun yaşla, gençlikle alakası yok. Bu, benim Beren’in yaşındaki halimden bugüne süregelen bir şey.
Kendimden genç birini oynamak daha zor geliyor
* Önceden evin güzel genç kızını oynarken şimdi anne rolleri oynamak hiç mi sizin gibi güzelliğiyle ön plandaki bir kadını rahatsız etmez?
Bana şimdi ağır gelen ne biliyor musunuz; kendimden daha genç yaşta birini oynamak. Onu kabullenmek daha zor geliyor. O kadar çok her rolü oynadım ki, her yaşımı o kadar iyi değerlendirdim ki... O yüzden de zor gelmiyor. Yapmamamış olsaydım zor gelirdi. Her yaşı oynadım filmlerde. Hatta gelmediğim yaşları bile oynadım. Ben gideceğim başkası gelecek. Bu böyle, kabul etmek zorundayız. Kabullenmek zor da gelmiyor. Çünkü benim mesleki hayatımın dışında da bir hayatım var; o hayatta da mutluyum. Onun mutluluğu diğerini bir şekilde dengeliyor.
* Devamlı ilgi odağı olmak nasıl bir his?
Röportajı yaptığımız bu restoranın kapısını açmadan önce bile biliyorsunuz ki herkes size bakacak, sizi inceleyecek.Sanki hep öyleymiş gibi geliyor bana. Doğduğumdan beri öyleydi zaten. Çok küçük yaşlarda da bu ilgiyi görüyordum. Çok güzel bir genç kızdım, ilgiye hep alışkındım.
* Bu ilgiyi kaybederseniz üzülür müsünüz?
Üzülmeyeceğim şeylerle yerini doldurmaya çalışıyorum. Hobiler oluşturarak, spor yaparak, özel hayatıma da çok değer vererek...
Her zaman seçen taraf oldum, seçilen değil* Arkadaşınızın eşi ya da sevgilisinin size aşık olduğu oldu mu hiç?
Yok, hayır. Özellikle o tür konularda çok duvar koyarım, hiç cesaret edemezler. Buna hiç izin vermedim. Dedim ya etrafımdaki erkekler red cevabı alacaklarına çok emindiler. Çünkü benim beğenmem, benim bir şeyleri istemem, kabul etmem lazım ki ben o enerjiyi vereceğim ve erkeğin gelmesine izin vereceğim. O da zaten çekinmeden gelir. Ama öbür türlü bilirler ki red yanıtı alacaklar, o yüzden de gelmezler. Kendi içlerinde yaşarlar.
* Her zaman seçilen değil seçen taraf oldum mu diyorsunuz?
Öyle oldu evet.
* Hülya Avşar’la beraber olmak demek sınıf atlamak demek bir nevi. Sonuçta yanınızda görünen erkek birdenbire tanınan, merak edilen birisi oluyor. Hülya Avşar markasının kullanıldığını hissettiniz mi hiç ilişkilerinizde?
Hiç bilinmezken, tanınmazken tanınmış hale geliyorlar ama beni rahatsız eden bir şey olmadı şimdiye kadar. Hem bu çok normal bir şey zaten, dünyada da böyle.