Ankara’da 95 kişinin yaşamını yitirdiği katliam sırasında alanda bulunan Hürriyet Daily News editörü Stefan Martens, o sırada neler yaşandığını anlattı. Patlamadan hemen sonra Eskişehir’deki Gezi Parkı eylemleri sırasında polisler tarafından teknik takiple bulunup dövülen Caner Ertay ile karşılaştığını aktaran Martens, Ertay’ın şu sözlerine yer verdi:
“Yanımda kan içinde bir telefon çaldı” diyor. “Ne yapsaydım, açsa mıydım?”
Meseleyi kadere bağlamak niyetinde değilim ama şimdi fark ediyorum ki 95 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıda ölmekten ya da sağlık görevlilerinin can hıraş çalıştığı, ağzına kadar dolu bir yoğun bakımda midemdeki demir bilyelerin çıkarılmasını beklemekten basın özgürlüğü stickerlerim sayesinde kurtuldum.
Ankara Garı’nı vardığımızda saat 8’di, hemen kahvaltılık bir şeyler bulmak, elimizi yüzümüzü yıkamak gibi temel işlere giriştik. Emek, Barış ve Demokrasi mitingi için gelenlerin sayısı giderek artıyordu.
Saat 10 gibi bir yandan ülkedeki basın özgürlüğünün geldiği son hali protesto eden stickerlarımızı elektrik direklerine falan yapıştırarak Sıhhiye Meydanı’na doğru harekete geçtik.
Kalabalığın içinde zar zor ilerleyerek, yürüyüşten 10 dakika önce alana vardım ama stickerlarım bitmişti.
Ben de gazeteci arkadaşlarımın yanına dönüp fotoğraf çekmek için pusuya yatmaya karar verdim.
Tam renkli bir kortejin fotoğrafını çekmek üzereydim ki, az önce terk ettiğim alandan önce iki patlama sesi geldi, sonra gökten duman ve kağıt parçaları yağmaya başladı.
Bütün dünya patlama anını, halay çeken insanların videosundan izledi. Benim orada ne olduğunu anlamak için ne o videoya ne de takım elbiseli adamların –ki genellikle erkekler – timsah gözyaşlarına ya da “kaygılı” diplomatların kopyala-yapıştır mesajlarına ihtiyacım var.
Her taraf duman içindeydi, insanlar koşuşturuyordu. Kalabalıktan bazıları belki de dev bir balon ya da bir ses bombası patlamıştır diyordu. Bir an ne yapacağımı bilemedim. İnsanlar olay yerine yaklaşırken aslında ne olduğunu anlamak ve belki de aramızda patlayacak yeni bir bombadan kaçınmak için yavaşça uzaklaştım. TOMA’lar ambulanslardan önce gelerek yeni bir rekor kırıyordu.
Caner, Eskişehir’den, Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü yerden gelmiş. Hatırlarsınız, aynı gece o da telefonu dinlenerek bulunmuş, ağır şekilde dövülmüştü. “Yanımda kan içinde bir telefon çaldı” diyor. “Ne yapsaydım, açsa mıydım?” Telefona bakmadığı için ona kızamıyorum.
Önce birkaç yaralı haberi geldi, ardından birkaç ölü. Sonra sayı 10 oldu, 20 oldu. Kimisi tek başına, kimisi bir arkadaşının omzunda ağlıyordu. Bazılarıysa kurtulmuş olmanın verdiği suçluluk duygusuyla, amaçsızca ortada dolaşıyordu.
O an insan öfke duyamıyor. Sosyal medyada bazılarının saldırıyı HDP'nin oy almak için gerçekleştirdiğini iddia ettiği haberlerine bile şüpheyle bakıldı. Daha çok analiz becerilerinin kısıtlılığına bozulduk bu insanların.
Tüm bu duygular yerini zamanla öfkeye bırakacaktır. Ama şimdi yas tutma zamanı.