Hürriyet Okur Temsilcisi'nden gazetesine 'uyarı': Ölümler nerede olursa olsun kanıksanmamalı

Hürriyet Okur Temsilcisi'nden gazetesine 'uyarı': Ölümler nerede olursa olsun kanıksanmamalı

Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde polisin zırhlı araçtan ateş açması sonucu 4 kişi hayatını kaybetmesiyle ilgili olarak gazetesinde yer alan haberi eleştirdi. Bildirici, "Gündem sayfasındaki haberde, makineli tüfeğin ‘bilinmeyen bir nedenle ateş aldığı’ belirtiliyordu. Olayın nedeni sorgulanmıyor; sadece polisin gözaltına alındığı bilgisi veriliyordu. Ama bu haberin yayınlandığı gün o polis tutuklandı. Demek ki, ‘bilinmeyen neden’ ortadan kalktı; ‘polisin suçlandığı’ bir evreye gelindi. Bu bilginin Hürriyet okuruna iletilmesi gerekirdi; çünkü ilk haber belirsizliklerle doluydu, yeterli bilgi vermiyordu. Fakat polisin tutuklandığı haberi gazetede yayınlanmadı. Dört insanın ölümü, bırakın ertesi gün haberin devamını yayınlamayı, ciddi bir sorgulamayı hak ediyordu. Ölümler nerede ve nasıl olursa olsun kanıksanmamalı. Yüksekova’da da olsa, İstanbul’da da" dedi.

Faruk Bildirici'nin "Üniversitede atış poligonu" başlığıyla yayımlanan (17 Ekim 2016) yazısı şöyle:

'FETÖ üniversitesinde atış poligonu' başlıklı haber, kararnameyle kapatılan Zirve Üniversitesi'nin rektörlük binasında 'atış poligonu ve kozmik oda' bulunduğunu duyuruyordu.

Haberdeki bilgiler, üniversitenin devredildiği Gaziantep Üniversitesi rektörü Prof. Dr.Ali Gür’ün açıklamasından alınmıştı.

1 Ekim’de birçok medya kuruluşunun yanı sıra Hürriyet internette de yayınlanan bu habere Ersin Bayraktar adlı okurdan itiraz geldi. “Orası ateşli değil, havalı silah poligonu. Biraz araştırılsa bu poligonun Türkiye şampiyonu milli atıcı ve öğrenci Mehmet Abiş’in antrenmanları için kullanıldığı öğrenilirdi” diyordu. Okurun bu eleştirisi, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5 Ekim’de yaptığı yazılı açıklamayla da doğrulandı. Savcılık açıklamasında rektör yalanlanıyordu:

“... Bahse konu poligon ve kozmik oda olarak belirtilen yer ile ilgili FETÖ’ye ait olduğuna ilişkin bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Poligon konusunda açık kaynaklardan yapılan araştırmalarda, poligonun öğrencilerin talebiyle yapıldığı, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün desteğiyle (2009-2010) yılında hizmete girdiği anlaşılmıştır. Havalı tabanca atış poligonunun herhangi bir izin, ruhsat konusunun olmadığı, Emniyet birimlerine poligonla ilgili örgütsel bir konunun intikal etmediği öğrenilmiştir. Olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığımızca soruşturma başlatıldığı hususu kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Bu açıklamanın ardından hurriyet.com.tr, haberi ‘Atış poligonuyla ilgili başsavcılık açıklaması’ başlığıyla güncelledi. İsabetli bir yaklaşımla yeni haberde ağırlıklı olarak başsavcılık açıklamasına yer verildi.

Haber düzeldi ama rektör Gür’ün davranışının nedeni anlaşılamadı. Savcılığın tekzibine ilişkin görüşüne hiçbir yerde rastlamadım. Herhalde savcılığın bu açıklamasını rektöre soran bir gazeteci olmadı ya da o yanıtlamadı.

“Atış poligonu” haberini, bu puslu havada ortaya atılan gerçekdışı haberlere yeni bir örnek oluşturduğu için yazdım. Bu örnek de gösteriyor ki, bir rektör bile açıklasa, yine de güvenmemek, araştırmak ve mümkün olan bütün kaynaklardan kontrol etmek zorunlu. FETÖ soruşturması haberlerinde ‘atış serbest’ olmamalı.

Bizim işimiz kanıksamamak

İstanbul’da zırhlı polis aracından durup dururken ateş açılsa ve dört sivil insan yaşamını yitirse bu olay nasıl haber yapılırdı? Bunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Uzun uzun canlı yayınlar yapılır, ertesi gün de gazetelerde epeyce geniş bir yer kaplardı herhalde.

 

Böyle bir olay, 8 Ekim günü Yüksekova’da yaşanınca haber kanalları bırakın canlı yayın yapmayı, kısa süreli haberlerle yetindiler. Gazeteler de kısacık haberler verdiler; bazı gazeteler ilk sayfaya bile çıkarmadı. Daha önemlisi, gazetelerin olaya bakış açısıydı. Gazetelerin çoğu silahın kendiliğinden ateş aldığını öne çıkarırken, bazı gazeteler kaza olarak nitelendiren başlıklar kullandı. Çoğu gazete ilk sayfaya bile çıkarmadı haberi.

 

Bu konudaki haberleri incelememin nedeni, Kamuran Yağızcan adlı okurun bütün medya kuruluşları gibi Hürriyet’in de Yüksekova’daki bu vahim olayın üzerinde yeterince durmadığı yönündeki eleştirisi.

 

İncelemeye internetten başladım. Hürriyet internet, olayın olduğu 8 Ekim’de‘Yüksekova’da silah sesleri: 4 ölü’ başlıklı bir haber vermiş. ‘İki grup arasında henüz nedeni bilinmeyen kavgada dört kişi hayatını kaybederken, iki kişi de yaralandı’deniyordu bu haberde. Ertesi gün de zırhlı aracın kulesindeki makineli tüfeğin başındaki polisin tutuklanması haberi ‘Yüksekova’da 4 kişinin öldüğü olayda 1 polis tutuklandı’ başlığıyla verildi.

 

Aslında polisin tutuklanması, savcılığın onun ‘silahın kendiliğinden ateş aldığı’savunmasına itibar etmediğini gösteriyordu. Bu durumda Hürriyet internetin olayı ‘iki grup arasında kavga’ olarak aktaran ve tümüyle yanlış olan ilk haberi güncellemesi gerekirdi. Tutuklamayı duyuran ikinci haber ise ilkinin tersine iyi çalışılmış, ilgili tarafların görüşlerini de içeren objektif bir haberdi.

 

Basılı gazetede ise 9 Ekim’deki ilk sayfada ‘Yüksekova’da zırhlı araç Kobra’nın silahı cadde ortasında ateş aldı, 4 kişi öldü’ anonsu kullanılmıştı. Gündem sayfasındaki haberde, makineli tüfeğin ‘bilinmeyen bir nedenle ateş aldığı’ belirtiliyordu. Olayın nedeni sorgulanmıyor; sadece polisin gözaltına alındığı bilgisi veriliyordu. Ama bu haberin yayınlandığı gün o polis tutuklandı. Demek ki, ‘bilinmeyen neden’ ortadan kalktı; ‘polisin suçlandığı’ bir evreye gelindi. Bu bilginin Hürriyet okuruna iletilmesi gerekirdi; çünkü ilk haber belirsizliklerle doluydu, yeterli bilgi vermiyordu.

Fakat polisin tutuklandığı haberi gazetede yayınlanmadı. Dört insanın ölümü, bırakın ertesi gün haberin devamını yayınlamayı, ciddi bir sorgulamayı hak ediyordu. Ölümler nerede ve nasıl olursa olsun kanıksanmamalı. Yüksekova’da da olsa, İstanbul’da da...