Hürriyet yazarı: LGBTİ yürüyüşünü yasaklayan vali, "Olay çıkaracağız" diyen magandaları niye yakalamadı?

Hürriyet yazarı: LGBTİ yürüyüşünü yasaklayan vali, "Olay çıkaracağız" diyen magandaları niye yakalamadı?

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, İstanbul Valiliği tarafından 'güvenlik' gerekçesiyle izin verilmeyen LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) Onur Yürüyüşü'yle ilgili olarak, "Vali diyor ki 'Katılımcıların ve vatandaşların can güvenliği tehlikeye girer, onun için yürüyüş yaptırmam!' İyi de o zaman senin Vali olarak bu kentte ne işin var? Emrinde bu kadar polis var. Artık istersen askeri de kent içine yardıma çağırma olanağın var. İstihbarat olanakları elinde, olay çıkarma olasılığı olanları bulup olay çıkarmalarını önlesene. Olay çıkaracak magandalar kendilerini itiraf etmişlerdi zaten, onları yakalasana" diye yazdı.

Mehmet Yakup Yılmaz'ın, "Güvensiz şehre turist niye gelsin?" başlığıyla yayımlanan (21 Haziran 2016) yazısı şöyle:

İstanbul Valiliği, on yıldır olaysız şekilde gerçekleştirilen LGBTİ yürüyüşüne geçen yıl olduğu gibi bu yıl da izin vermedi.

Valilik, neden izin verilmediğini şöyle açıklıyor: “Başta katılımcılar olmak üzere vatandaşlarımızın güvenliği ve kamu düzeni gözetilerek anılan günlerde bu yönde bir toplantı ve gösteri yürüyüşü tertip edilmesine izin verilmeyecektir.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul’daki en üst yetkilisi İstanbul Valisi.

Ve bu Vali diyor ki “Katılımcıların ve vatandaşların can güvenliği tehlikeye girer, onun için yürüyüş yaptırmam!”

İyi de o zaman senin Vali olarak bu kentte ne işin var?

Emrinde bu kadar polis var. Artık istersen askeri de kent içine yardıma çağırma olanağın var.

İstihbarat olanakları elinde, olay çıkarma olasılığı olanları bulup olay çıkarmalarını önlesene. Olay çıkaracak magandalar kendilerini itiraf etmişlerdi zaten, onları yakalasana.

Ama hayır, bunu yapmıyor. Kendi beceriksizliğinin bir itirafı olarak güvenliği sağlayamayacağını söylüyor.

Ve bu şehrin otelcisi, esnafı gelmeyen turistin yolunu gözlüyor!

İyi de Vali bizzat güvenliği sağlayamayacağını kendisi itiraf ederken, turist neye güvenip de İstanbul’a gelsin?

LGBTİ Onur Yürüyüşü, her yerde olduğu gibi İstanbul’da da renkli görüntüler veriyordu.

Bu yürüyüşün güvenle yapılmasını sağlamak, patlayan bombalarla güvenilir kent imajı sarsılan İstanbul’un, normal, yaşanılabilen, herkesin rahatça kendisi gibi olabildiği bir kent olduğunu dünyaya göstermenin en iyi yoluydu.

Bu görüntüler dünya televizyonlarında, gazetelerde yayınlandığında vereceğiniz bin demeçten daha etkili bir mesaj iletmiş olurdunuz dünyaya.

Ama içinizdeki önyargılar bu gerçeği görmenizi engelledi.

İstanbul, BBC World’de üçüncü haberdi! İslamcıların ve polisin el ele verip LGBTİ yürüyüşünü engellediği haberiyle!

 

Yok öyle üç kuruşa beş köfte

 

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerine öğüt verdi:

“Zorla alınırken fotoğraf verelim düşüncesi varsa fevkalade yanlış olur.”

Yani diyor ki “Milletvekilleri soruşturma için savcılığa çağrıldıklarında kendiliklerinden gitsinler. Polis gelip götürmeye kalkışırsa da direnmesinler, tıpış tıpış gitsinler.”

Bizim memlekette yiğit namıyla yürür. Onun için Bekir Bozdağ’ın imam hatipteki lakabını merak ediyordum, bu fikirlerini okuyunca bir lakap da ben takayım dedim. Uyanık Bakan!

Siz Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyle bazı milletvekillerini hapse tıkmak için dokunulmazlıkları kaldıracaksınız, onlar da hiç direnmeden paşa paşa önce savcıya, sonra hapishaneye gidecekler, öyle mi?

Şöyle bir halk deyişi var: “Yok öyle üç kuruşa beş köfte!”

Siz memleketi bir kelepçeyle konuşamaz, kımıldayamaz, itiraz edemez hale getirmek isteyeceksiniz ve kimse buna direnmeyecek!

Tam tersine bugün Türkiye’deki rejimin ne tip bir rejim olduğunu göstermek için bu bir fırsat olarak kullanılmalıdır.

Türkiye’nin nasıl bir polis devletine dönüştürüldüğünü, hukukun nasıl ayaklar altında olduğunu, bağımsız yargı diye bir şeyden artık söz edilemediğini bütün dünyaya göstermenin yollarından biri de budur!

Milletvekilleri direnmeliler ki rejimin gerçek yüzü herkesçe görülsün.

 

İslam, hoşgörü, demokrasi?

 

Bitmek tükenmek bilmeyen bir tartışma bu: İslam ile demokrasi bir arada olabilir mi? Müslümanlar, gerçekten demokrat olabilirler mi?

Bir gazete köşe yazısının sınırları içinde tartışılabilecek bir konu değil.

Kesin bir hüküm vermeyi neredeyse imkânsız kılan birçok dinamiği olan bir soru bu.

Ama küçük tespitlerimizi bu köşelerde de yapabiliriz.

Koreli bir plakçının etkinliğini bazı magandalar bastı, etkinliğe katılanlar arasında dövülüp yaralananlar oldu. Mülk sahibi, Koreli plakçıyı dükkânı boşaltmaya zorladı.

Bu olayın çıkış nedeni plakçıda düzenlenen etkinlikte içki bulunması.

Katılımcılardan bazıları içki içmiş. Muhtemelen içlerindeki sigara tiryakileri, dükkânda içemedikleri için içkileriyle birlikte kapının önüne de çıktılar.

Cumhurbaşkanı’na bakarsanız, olaya karışan iki taraf da hatalı.

Magandaların neden hatalı oldukları açık.

Peki dayak yiyenler, olayın mağdurları neden hatalı?

Onu da Cumhurbaşkanı açıklıyor: “1– Ramazan günü sokaklara taşan bu tarz etkinliğe kalkışmak. 2– Kendi milletinin, kendi şehrinin hassasiyetlerine saygı duymamak!”

Soru-cevap oynayalım: Ramazan günü sokaklara taşan böyle bir etkinlik, oruç tutan, inanmış Müslümanların ibadetlerini sakatlar mı? Hayır, sakatlamaz.

Bu bir günahsa, günahı kime yazılır? Kuşkusuz ki içki içenlere.

Bu şehrin tek hassas insanları siyasi İslamcılar mıdır? Hayır, yaşam biçimlerine karışılmaması konusunda hassas olanlarımız da var.

Bu memlekette oruç tutmak isteyenin orucunu zorla bozduran var mı? Yok.

Peki, kendi bildiği gibi yaşamak istemeyen insanların yaşam biçimlerine zorbalıkla karışmak isteyenler var mı? Görülüyor ki var, sayıları da bir hayli çok.

Peki o zaman nasıl birlikte yaşayacağız?

Birileri benim yaşam biçimimden rahatsız oluyor diye bundan vazgeçmeli miyim?

O zaman nerede kaldı demokrasi? Hani siz kimsenin yaşam biçimine karışmazdınız, karışmayacaktınız?

Bu zihniyet ile demokrasi bir arada var olabilir mi?