Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde 8 Ekim 2014’te gerçekleşen gösteriler sırasında polisin attığı yoğun biber gazı sonucu fenalaşan ve kaldırıldığı hastanede bir süre sonra hayatını kaybeden 28 yaşındaki Aynur Kudin'in ölümü sonrası yaşanan hukuki süreci köşesine taşıdı.
Ergin, yazısında Anayasa Mahkemesi'nin geçen ay Aynur Kudin'in yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini, soruşturmayı yürüten Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığı ve otopsideki bulgularda çelişkiler bulduğuna dikkat çekti.
Ergin, "Bir ölümün üstü nasıl örtülür?" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, takipsizlik kararını verirken Aynur Kudin’in hastaneye kaldırılmasına yol açan olayda polisin biber gazı kullandığını olgusal bir durum olarak kabul ediyor.
Ancak bu noktada bir tuhaflık var; şöyle ki... Başsavcılık, 4 Ocak 2017 tarihinde Viranşehir Emniyet Müdürlüğü’den Aynur Kudin’in kardeşi S.K.’yı yakalayan ve biber gazı kullanan kolluk görevlilerinin kimlik ve adres bilgilerini talep ediyor. Emniyet Müdürlüğü, 7 Şubat 2017 tarihinde olaya müdahale eden polislerin listesini iletiyor, ancak 'olay günü biber gazı kullanan herhangi bir personel tespit edilemediğini' belirtiyor. Bu yazının Başsavcılık tarafından problemli görülmediği anlaşılıyor.
AYM, Başsavcılığın ciddi bir kusurunu daha tespit ediyor. Buna göre, Başsavcılık tarafından olayla ilintisi bulunan kolluk görevlilerinin tanık ya da şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulduğu yönünde gerek bireysel başvuru dosyasında gerek UYAP üzerinden yapılan incelemede bir bilgiye/belgeye rastlamamıştır. Bundan, polislerin ifadelerinin alınmadığı sonucu çıkıyor.
Yeniden polisin tutumuna dönelim. AYM’nin bulduğu bir çelişki daha var. Olaydan çok sonra 21 Haziran 2015 tarihinde kolluk tarafından tutulan tutanakta 'Çevreden A.K.’nin ikametinin merdiven boşluğunda düşerek yaralandığı şeklinde bilgiler alındığı' ifadesine yer veriliyor. Buna karşılık 28 Mart 2016 tarihinde düzenlenen ikinci bir kolluk tutanağında 'Olayı gören, duyan, şahitlik eden hiç kimsenin bulunmadığı' tespiti yapılıyor.
Olayı gören yoksa Aynur Kudin’in apartman boşluğunda düşerek yaralandığına nasıl kanaat getirilebilir? Zaten AYM kararında iki tutanak arasındaki farklılığa dikkat çekilerek bu durum hakkında 'bir tezat oluşturduğu izahtan varestedir' deniliyor. Ardından şu görüş belirtiliyor: 'İki tespit arasındaki mevcut tutarsızlık soruşturmanın özensiz olarak yürütüldüğü izlenimine neden olabilecek bir emaredir.'
Bir ayrıntı daha verelim. Yakınları, verdikleri ifadede olaydan sonra hastaneye gittiklerinde doktorların 'gazın kalbe ve beyne etkisinin olacağı' yönünde beyanda bulunduklarını aktarmıştır. Gelgelim, Başsavcılık bu doktorların ifadesi/beyanına da başvurmamıştır.
Viranşehir Başsavcılığı, işte bu seyri izleyen soruşturma sonucunda 26 Ocak 2018 tarihinde 'kovuşturmaya yer olmadığına' karar vererek dosyayı kapatmıştır. Kararda Adli Tıp raporundaki 'ölüm nedeninin patolojik beyin kanaması olduğu' tespitine atıf yapılarak şöyle deniyor:
'Bu hali ile olay günü vuku bulunan müteveffanın ölümünün olay yerinde kullanılan biber gazının etkisi ile meydana geldiğini ve yaşanan olaylar arasında illiyet bağının mevcut olduğunu gösterir nitelikte bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmakla...'
Baba Kadir Kudin, Şanlıurfa Birinci Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurarak bu karara itiraz etmiş, 'soruşturmanın yüzeysel yapıldığını ve gereğinden uzun sürdüğünü' belirtmiştir. Hâkimlik, 14 Mart 2018 tarihinde aldığı kararla 'ölüm olayının tıbbi delillerinin bulunmadığına' hükmederek, 'dolayısıyla ölüm olayında güvenlik güçlerinin kasıt veya taksirlerinin bulunduğuna dair kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığını' bildirmiştir.
İlginç bir noktayı daha dikkate getirelim. AYM Adalet Bakanlığı’na bu dosyayla ilgili görüş sorduğunda, Bakanlık’tan 'Başsavcılığın soruşturmayı olayı aydınlatacak şekilde yaptığı' yanıtını almıştır. Bir başka anlatımla, Bakanlık Viranşehir Başsavcılığı’nın arkasında durmuştur."