Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "İlke olarak cumhurbaşkanlarının tarafsız olması lazım. Partili cumhurbaşkanı olmaz, doğru bulmuyoruz” ifadesiyle ilgili olarak "Kılıçdaroğlu, ne kadar doğru bulmasa da artık Türkiye’nin gerçeği bu ve bu gerçeğe göre hareket etmek, iktidara talip olan bir partinin görevi olmalıdır" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Artık ‘tarafsız cumhurbaşkanı’ olmayacak" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a, genel başkanların cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiği şeklindeki görüşünün devam ettiğini söyledi.
“İlke olarak cumhurbaşkanlarının tarafsız olması lazım. Partili cumhurbaşkanı olmaz, doğru bulmuyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu, parlamenter sistemin cumhurbaşkanından söz ediyor olmalı.
Ama referandumda Anayasa değişti, başkanlık sistemine geçiyoruz ve artık cumhurbaşkanları, “yürütmenin başı” olacak.
İcraat yapacak, belli bir programı uygulayacak, ekonomik kararları alacak, yüksek bürokratları atayacak, ülkeyi yürütme alanına ilişkin konularda kanun çıkarılmasına gerek kalmaksızın kararnamelerle yönetebilecek.
Yargı da zaten Anayasa değişikliğiyle yürütme karşısındaki bağımsızlığını kaybetti.
Onun için “tarafsız bir cumhurbaşkanı” bu sistemde olamayacak.
Adaylar, seçim vakti geldiğinde halkın karşısına çıkıp, bu programlarını anlatıp oy isteyecekler.
CHP, parti olarak bu sistemin yanlışlığını savundu. Onun için gelecek parlamento seçimi için parlamenter sisteme uygun bir anayasa vaadiyle halkın karşısına çıkıp oy isteyebilir, yeterli çoğunluğu bulursa da Anayasa’yı değiştirebilir.
Ancak o yapılana kadar cumhurbaşkanı, yürütme organının başı olacak.
Onun için CHP’nin çıkaracağı aday da parti programı doğrultusunda icraatlar vaat edecek bir aday olmak durumunda.
Kılıçdaroğlu, ne kadar doğru bulmasa da artık Türkiye’nin gerçeği bu ve bu gerçeğe göre hareket etmek, iktidara talip olan bir partinin görevi olmalıdır.
Geçen gün eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutuları ve banyo lifleri içinde bulunan ve sonra mahkemece kendisine yasal faiziyle iade edilen paralar ile ilgili bir soru sormuştum.
Süleyman Aslan, bu paraların Osmancık’ta bir imam hatip lisesi yaptırmak için toplanan yardım paraları olduğunu söylüyordu.
Osmancık İmam Hatip Lisesi’nde görevli ve aynı zamanda dernek başkanı da olan Aydın Derin’den bir açıklama aldım
Açıklamanın ekinde Osmancık’ta yapımı tamamlanan lise binası ve inşaatı süren spor salonunun fotoğrafları da vardı. Cami ise projelendirilmiş, uygulama aşamasına geçilmek üzereymiş.
Güzel binalar yapılmış, iyi bir iş çıkmış, emeği geçenleri kutlarım.
Bu açıklama üzerine Aydın Derin’den Süleyman Aslan’a yaptığı yardımların karşılığında verilen makbuzların kopyalarını istedim.
Derin, bu konuyla ilgili bilgisinin önceki dönem Valisi Ahmet Kara’nın gazetelerde de yayımlanan bir açıklamasıyla sınırlı olduğunu belirtiyor.
Vali Kara’nın açıklaması da şöyleymiş:
“Bu paralar, daha önce basında ‘Ayakkabı kutuları paraları’ diye lanse edilen ve daha sonra mahkeme tarafından Süleyman Aslan’a iade edilen paralardır. Süleyman Aslan, ‘O paraları ben hayır işi için toplamıştım’ demesi üzerine, para geçtiğimiz yıl Çorum Valiliği emrine geldi. Çorum Valiliği de paraların toplanma amacına uygun olarak Osmancık İmam Hatip Lisesi inşaatının bütün ihtiyaçlarını buradan karşılıyor. Bu para 8 milyon 200 bin TL. Burası aslında Süleyman Aslan’ın İmam Hatip Lisesi’dir.”
Bu durumda valiliğin, Süleyman Aslan’a yardım paralarının karşılığında bir makbuz ya da belge vermiş olması gerekiyor.
Valilik ya da Aslan söz konusu makbuz ya da belgelerin kopyalarını bana gönderirlerse bilgilerinize sunacağım.
Aankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisiyken kanun hükmündeki kararname ile ihraç edilen Cenk Yiğiter, üniversite sınavına girdi ve bu kez Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni kazandı.
Ancak üniversiteye bu kez öğrenci olarak dönmesi, üniversitenin kayıt yönetmeliğini değiştirmesiyle engellendi.
Anayasa’nın 42. maddesi açık: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”
Kanun ile düzenlenir demek, bu konuda karar verecek merci Türkiye Büyük Millet Meclisi demek.
Bu da yetmez, çıkarılacak kanunun Anayasa’nın özüne ve ruhuna da uygun olması gerekir.
Ama üniversite, idari bir karar alıyor, yönetmeliğini değiştiriyor ve öğrenim hakkını engelliyor.
Üstelik bunun “kişiye özgü” bir uygulama olduğu, Cenk Yiğiter’in haklarını kısıtlamak için yapıldığı da çok açık.
Üniversiteyi bile Anayasa’yı, hukuku tanımaz hale getirenler ileride çok utanacaklarını hiç düşünmüyorlar mı?