CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, dağda geçen 48 saatin ayrıntılarını anlattı. Aygün, serbest bırakılmaması halinde 'açlık grevi' yapma karar aldığını, ancak bunu uygulamaya gerek kalmadan, kamuoyu baskısıyla özgürlüğüne kavuştuğunu söyledi.
Aygün, Akşam gazetesinden Ersin Bal'ın sorularını yanıtladı. Aygün'ün anlattıkları şöyle:
Beni kaçıran grubun amacı PKK'nın Dersim sorumlusuna götürmekti. Yaptığım sohbetlerden, ifademin alınacağını ve bu amaçla kaçırıldığımı anladım. Silahların gölgesinde, baskı altında böyle bir dayatmaya teslim olmam söz konusu olamaz. Bu nedenle serbest bırakılmamam halinde açlık grevi yapma kararı aldım. Eğer sorumlunun yanına götürülseydim bu kararımı açıklayacak ve sonu nereye varırsa varsın uygulayacaktım. Ancak açlık grevi yapmama gerek kalmadan kamuoyu baskısıyla beni bırakmak zorunda kaldılar.
İlk geceyi beni kaçıran iki kişiyle geçirdim. Ertesi sabah yeniden yola çıkıldı, 3-4 kişilik grupla buluşuldu. İlk gece sadece ince bir şiltenin üzerinde uyudum ve çok üşüdüm. Sonraki gece ise üzerimi örtmem için kalın bir kamuflaj kıyafeti verdiler. Peynir, zeytin, domates ve ekmekle beslendim.
Kaçırılma olayını Dersim'in kimliğine ve Alevi inancına yönelik bir eylem olarak değerlendiriyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı seçilmesi ve benim CHP Milletvekili olmam bölgedeki birçok dengeyi değiştirdi. CHP'nin Dersim'de yükselen varlığı PKK'yı rahatsız etti. Beni alıkoyanların dile getirdikleri, 'bağımsız politika yap' taleplerinin altında da aynı rahatsızlık yatıyor.
Beni alıkoyan grup, 18-25 yaş gençlerden oluşuyordu. Sohbetlerimizde şiddetin nasıl korkunç bir travma olduğunu, Yaşar Kemal'in romanlarından örnekler vererek dile getirdim. Bana katıldılar. Bir milletvekili olmamın ötesinde hakkımda neler bildiklerini sordum. Kitaplarımı okuduklarını söylediler. 'Dersim 1938 ve Zorunlu İskan' adlı kitabımı konuştuk. Kitaptaki birçok ayrıntıyı hatırladılar. Aynı kitabın Genelkurmay'ca tavsiye edilen kitaplar listesinde yer aldığını belirttiğimde buna çok şaşırdılar.
CHP'de hissedilir bir değişim yaşanıyor. 'Yeni CHP' tanımlamasının da sebebi bu. Akan kanın durması için CHP olarak Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırdık. Uludere ve Şemdinli'de yaşanan olayları yerinde incelemek üzere benim de içinde bulunduğum heyetler oluşturup bölgeye gönderdik. Beni alıkoyan gruba da yeni CHP'yi ve yaptıklarımızı anlattım.
Bırakıldıktan sonra yaptığım açıklamada silahlı iki PKK'lıya çok fazla direnmediğimi ve kendi rızamla gittiğimi söylemiştim. Bu sözlerimi kimileri hemen aleyhime kullanmaya başladı. Benim tabancam, korumam yok. Elbette ki silah zoruyla dağa götürüldüm. Çok fazla direnmeden kendi rızamla gitmeyi kabul etmemin nedeniyse yanımdaki iki kişinin ve yoldan geçen araçlardaki sivillerin olası bir çatışmada zarar görmelerinden endişe duymamdır. 'Kendi rızamla gittim' sözümün altında bu yatıyor.
Açıklamamda geçen 'Bu dağları iyi bilirim' ifademi kimse bir tarafa çekmesin. Bu topraklarda büyüdüm, karış karış bilirim. Avukatlık yaparken birçok köye ve olay yerlerine keşfe gittim, kastettiğim buydu.
Açıklamamda beni kaçıranlardan 'arkadaşlar' diye söz ettim. Bu ifadenin altında o kişilerin bu ülkenin çocukları olması yatıyor. Üniversite okuyup sevgili edinecekleri çağda, dağa çıkmalarına duyduğum üzüntüyü vurguladım. Bunu kendilerine de söyledim 'sizin hayatınız hayat değil' dedim, hak verdiler.