AKP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, İstanbul ve Ankara'da eşzamnlı olarak yürütülen rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu değerlendirdi. Çelik, “Ortada sıkıntılı bir durum varsa Başbakan’ın buna kayıtsız kalması söz konusu olamaz. Yanlışın arkasında durmaz. Bizim tanıdığımız Başbakan böyle bir şey asla yapmaz”dedi
Serpil Çevikcan'ın Milliyette yer alan 'Tanıdığım Başbakan yanlışın arkasında durmaz' (20.12.2013) başlıklı yazısının tamamı şöyle;
Tanıdığım Başbakan yanlışın arkasında durmaz
İstanbul’da başlatılan, dört bakanın adının geçtiği yolsuzluk operasyonu Türkiye’nin gündemini uzun süre belirleyecek. Hedefi, niteliği ve kapsamı itibariyle çok sayıda artçı şoku beraberinde getirmesi kaçınılmaz olan soruşturma konusunda dün Ak Parti Sözcüsü, Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’le konuştum. Değerlendirmelerini özetle şöyle aktarabilirim:
Sıralı amirlerinizle paylaşmadığınız, emniyet müdürüne, valiye haber vermediğiniz, bakanla, Başbakan’la paylaşmadığınız bir şeyi, eğer daha operasyonun başladığı saatlerden itibaren medyaya servis ediyorsanız, burada soruşturmanın gizliliği çok açık bir şekilde ihlal ediliyor demektir. Tabii bu Türkiye’de ilk defa olmadı. Adalet sistemi içerisinde yapılan bir yargılamadan ziyade bir yargısız infaz yapılıyor görüntüsü var.
(“Soruşturmaya müdahale ediliyor” iddialarını yanıtlarken) Görevden almalar bu operasyonlar yapılmadan önce olsaydı, ‘Bu operasyonları engellemek için yaptılar’ denebilirdi. Şimdi zaten yapılan yapılmış, zanlılar savcılara getirilmiş. Bu saatten sonra o emniyettekilerin yapabileceği çok fazla birşey var mı? Burada birincisi yargısız infaz yapılıyor. Artı; Ergenekon’da da, Balyoz’da da, 28 Şubat’ta da, daha hiç bir operasyon hatırlamıyorum ki, emniyet müdürünün bile haberi olmasın. Diyorlar ya, ‘İçişleri Bakanı’na haber verilseydi şöyle olurdu, böyle olurdu.’ Şimdi bakın herkes şunu çok iyi biliyor: Diyelim ki İçişleri Bakanı’na bildirmiyorsunuz, bu hassasiyetinizi koruyarak İstanbul Emniyet Müdürü’ne, valisine söyleyebilirdiniz. Başbakan’a doğrudan bildirilebilirdi. Başbakan böyle bir şeyden haberdar olsa veya böyle bir sıkıntının bulunduğunu bilse, ilgili bakanına, oğluyla ilgili, olup bitenle ilgili olarak gerekeni söylemez mi? Gerekeni yapmaz mı? Ortada sıkıntılı bir durum varsa Başbakan’ın buna kayıtsız kalması söz konusu olamaz. Yanlışın arkasında durmaz. Bizim tanıdığımız Başbakan böyle bir şey asla yapmaz.
Suçun şahsiliği vurgusu
Operasyonun yapıldığı gün borsadaki ve faizdeki dalgalanmadan dolayı Türkiye’nin zararı 25 milyar TL’dir. Türkiye’de ekonomiyi, siyaseti etkileyecek, tansiyonu çıkaracak olan böyle bir meselede ülkenin Başbakanı’nın haberi yok. Böyle bir şey olabilir mi?
Suçun şahsiliği her olayda geçerli
Birisi hukuk devletinde yanlış yaparsa, onun ceremesini kendisi çeker. Balyoz Davası’nda, Ergenekon Davası’nda bazı suçlamalar vardı. Ama biz, topyekün Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedefe koyan bir üslup hiçbir zaman benimsemedik. Suçun şahsiliği darbe planlarında da söz konusudur, her meselede söz konusudur. Bu açıdan burada bir gariplik var.
Sandıkta değiştirirsiniz
Devletin hukuk nizamına, seçimle iş başına gelen hükümetlere rağmen, akıl almaz bir sürü şey meydana geldi geçmişte. Şimdi vicdan ve izan sahibi hangi siyasetçi faili meçhul bir cinayetleri, var ya da yok JİTEM’i onaylar? Bunlar var mıydı? Vardı. Devlet gücünü kullanarak, devletin hiyerarşik çarkı dışında, birileri durumdan vazife çıkararak birşey yapıyorsa bu devlet içinde devlet demektir. Devletin bir cumhurbaşkanı, başbakanı, hükümeti, icra organları var. Beğenmediğinizde sandıkla değiştirirsiniz. Ama birileri devletin bu hiyerarşik yapısının dışında kendisini hiçbir güce, hiçbir makama bağlı hissetmeksizin, içinde bulunduğu konumu kullanarak vazifesini suistimal ediyorsa ve birileriyle işbirliği halinde başka türlü işler yapıyorsa bu devlet içerisinde devlettir. Siz bakansınız; sabah kalkıyorsunuz memleketinizde sizin sorumluluk alanında bulunan bir konuda olanı televizyondan öğreniyorsunuz. Veya Başbakansınız. Bu normal mi?
Demokratik işleyiş içerisinde iktidarların el değiştirmesine dayanmayan manipülasyonlarla toplum algısını, siyasi algıyı değiştirmek, bir siyasi grubun diğerinin önüne geçmesini sağlamaya çalışmak toplum mühendisliğidir. Ama burada asıl amaç mahalli seçimler değil. Mahalli seçimlerin ardından cumhurbaşkanlığı, onun ardından genel seçimler var. Bu cumhurbaşkanlığı seçimini daha anlamlı hale getiren; Recep Tayyip Erdoğan gibi karizmatik bir liderin, yıllardır Türkiye’ye damga vurmuş bir liderin de aday olma ihtimalidir. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Türkiye’de her zaman ama her zaman ortalık karıştırılmıştır. Seçimin zora sokulması için bir sürü manüplasyon yapılmıştır. Öyle görünüyor ki bu da onlardan biri.
Biz Ak olan ismimize leke sürdürmeyiz. Yanlış yapanlar Ak Partililer de yakınları da olabilir. Hukuk devletinde hukuk önünde herkes eşittir. Bizim şu anda tartıştığımız bu değil. Bununla ilgili kısım zaten yargıda yürüyor. Yargı bizim emrimizdeki neferler değil. Yargı bağımsızdır. Ama yargı keyfi davranacak diye bir şey de yok.
Bu olup bitenlerden kimse haz duymaz. Fakat olduğu zaman da bunun gereği yapılır. ‘Kırılıp dökülen bir dönem olacak’ demiyorum. Şeffaflık, güçler ayrılığı prensibi çalışırsa ki çalışıyor. Güçlü bir hükümet, güçlü bir liderlik var. Eğer Türkiye bir kurallar ve prensipler ülkesi ise olup bitenlerden çekinmeyelim ama belki birileri ortalığı daha da karıştırmak için başka şeyler yapmak isteyebilir.
(“Başka gelişmeler mi bekliyorsunuz” sorusu üzerine) Olabilir. oldum olası söylediğim bir şey vardır. Türkiye genellikle uzadıkça budanan kurudukça sulanan bir politika ile karşı karşıyadır. Dünyadaki hakim güçler Türkiye’ye her zaman böyle bir muameleyi reva görüyorlar. Türkiye’de her şey yolunda giderken, dünyada krizler alıp başını gidiyor. Biz BM’deki haksız nizamı sorgulayan bir ülkeyiz. AB’ye körü körüne teslim olmamış bir iktidarız. Suriye’de olup bitene ‘bana ne’ diyenlerden değiliz. Siz ‘küresel oyunda ben de varım’ dediğiniz zaman bu küresel bazı aktörleri de rahatsız ediyor. Büyük fotoğrafı böyle görmek lazım.
(“Yolsuzluk soruşturması seçimlerde Ak Parti’ye oy kaybettirir mi” sorusu üzerine): Akrabalarının adı geçen sayın bakanların akrabaları zaten yargılanacaktır. Bir sayın bakanın kendisiyle ilgili durum varsa onunla ilgili de hukuk devletinde yapılması gereken neyse onlar yapılıyor zaten. Onun için bunu halka anlattığımız zaman anlayacaktır. TSK içindeki 3-5 adamın yaptığını bütün bir orduya mal ederek ordumuzu gözden çıkaramayacağımız gibi Ak Parti içinde de biz 325 milletvekiliyiz. Belediyelerin yüzde 60’ı bizde. Bizim aramızda da böyle şeyler olabilir. Hukuk sistemi işlediği, biz de bunu halka anlattığımız zaman halkımız bunu takdir edecektir. Biz yapılan bir yolsuzluğu sahiplenerek halka anlatmayız. Onun için bu seçimlerde bu olaydan dolayı bir oy kaybı beklemiyoruz.
Sayın bakanlar yargısız infazdan son derece müştekiler. Burada bir itibar cinayeti işleniyor. Adeta bir haysiyet cellatlığı yapılıyor. Sonuçta böyle bir olayın konusu olmaktan dolayı herhalde kimse hoşnut olmaz. Günlerdir ülke, medya sizden bahsediyor; herhalde bir insan bu şekilde gündem gelmek istemez. Ama itibar cinayeti işlememek, haysiyet cellatlığı yapmamak lazım. Adil yargılanma herkesin hakkıdır. Diyelim ki Balyoz Eylem Planı. Nihai karar verilinceye kadar biz kimseyi mahkum olarak görmedik. Bugün de aynı şeyi söylüyorum.
(“Hâlâ niye istifa etmediler” sorusu üzerine) Her hükümetin, her siyasi partinin kendine göre bir tarzı, yolu yordamı, siyaset yapma biçimi vardır. Onun için neticede şöyle mi doğru böyle mi doğru onu onlara bırakın. Bir siyasi kadro yanlış yaparsa bunun hesabını millet ödetir. Suç işlerlerse hukuk ödetir. O zaman problem ne?