Star yazarı Hüseyin Gülerce, AKP'nin MHP'ye resmen ilettiği yeni anayasa taslağıyla ilgili olarak "Açıklığa ve netliğe kavuşması gereken husus; Meclis’in görev ve yetkileri, seçim sisteminin nasıl olacağı ve yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığının nasıl sağlanacağıdır" dedi. "Anayasa değişikliği Meclis’ten geçip referandumda kabul edilse bile sistem 2019’dan itibaren işlemeye başlayacaktır" diyen Gülerce, "Tartışmak, uzlaşmak ve ortak aklı devreye sokmak için yeterli bir süre olacaktır" görüşünü savundu.
Hüseyin Gülerce'nin "Cumhurbaşkanlığı sisteminden anladığım…" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Başbakan Yıldırım ve MHP lideri Bahçeli arasındaki görüşmenin somut adımları belli oldu. AK Parti’nin hazırladığı yeni anayasa taslak metni MHP’ye ulaştırıldı. Şimdi iki partinin uzmanları metin üzerinde bir çalışma yapacaklar.
Başkanlık Sistemini konuşurken bir sürprizle karşı karşıyayız. Sayın Bahçeli “bize ulaşan metinde ‘cumhurbaşkanı’ ifadesi geçiyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün Pakistan ziyareti öncesinde “Çalışmanın ‘başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı’ olmasında benim için herhangi bir sıkıntı söz konusu değildir” açıklamasını yaptı.
AK Parti’nin, “Başkanlık Sistemi” ifadesindeki ısrardan vazgeçtiği anlaşılıyor. Bunun isabetli olduğunu ve “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile orta yolun bulunduğunu söyleyebiliriz. Çünkü “Başkanlık” üzerinden öylesine bir algı operasyonu yürütüldü ki, “Erdoğan, diktatörlük istiyor, Türkiye otoriterleştiriliyor” algısını kırmak imkansız hale geldi. Ayrıca Parlamenter sistemi tercih ettiğini açıkça belirten MHP de bu “Başkanlık” ibaresinden dolayı köşeye sıkıştırılıyor, ilkelerinden vazgeçmekle eleştirilerek baskı altına alınıyordu.
“Başkanlık” yerine “Cumhurbaşkanlığı” sistemi denmesi evet, Sayın Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi bir sıkıntı doğurmuyor. Dünkü haberlere göre MHP’ye iletilen teklifin özünde iki temel değişiklik var:
Birincisi, Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi kesilmiyor. Pakistan’a giderken yaptığı açıklamaların içinde Sayın Erdoğan’ın şu ifadesi de var: “Benim kanaatim cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesilmesi bir defa ülkedeki siyasi etkinliğin, aktif yapının zafiyet bulmasını getirir.”
Bu gerçeğin iki örneği var. Turgut Özal ve Süleyman Demirel, Çankaya Köşkü’ne çıkıp, partileri ile ilişkileri kesildiğinde, Anavatan Partisi de, Doğru Yol partisi de tabela partisine dönüştü. Çünkü iki lider de partilerinin kurucusu, her şeyi idi. Etkileri kalmayınca partilerinin yanlış ellere geçtiğini, geçirildiğini düşündüler. Kendilerini sevenleri, bağlıları ile müdahale etmek istediler, bu da partilerinin bölünmesini hızlandırdı. Türkiye’nin siyasi istikrarı, ekonomisi, kalkınması bu durumdan ciddi zarar gördü. Kaybeden Türkiye oldu.
Sayın Erdoğan bu gerçeği en iyi bilen insandır. Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin, dolayısıyla Türkiye’nin başına geleni seyretmek onun karakteri, dava inancı, sorumluluğu ile asla bağdaşmaz.
Yeni anayasa değişiklik metninin özündeki ikinci önemli değişiklik, Yürütmenin başının Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olmasıdır. Bugünkü Anayasaya göre “Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nde yürütmenin başıdır.” Anayasa değişiklik metninde ise; “Cumhurbaşkanı Devletin ve yürütmenin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” deniyor. Başbakandaki yetkiler, Cumhurbaşkanına geçmektedir. Bu da iki başlılığı ortadan kaldıran, yürütmede istikrarı sağlayacak olan değişikliktir. Ayrıca “Cumhurbaşkanı Yardımcılığı” da ihdas ediliyor. Bakanlar Kurulunu tamamen Cumhurbaşkanı belirliyor. Bakanlar doğrudan cumhurbaşkanına karşı sorumlu oluyor.
Açıklığa ve netliğe kavuşması gereken husus; Meclis’in görev ve yetkileri, seçim sisteminin nasıl olacağı ve yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığının nasıl sağlanacağıdır.
Anayasa değişikliği Meclis’ten geçip referandumda kabul edilse bile sistem 2019’dan itibaren işlemeye başlayacaktır. Tartışmak, uzlaşmak ve ortak aklı devreye sokmak için yeterli bir süre olacaktır.
15 Temmuz darbe girişimi evet, yönetimde istikrar arayışı ve devlete paralel yapılara bir daha fırsat/imkân tanımama açısından bir milattır.