Dr. Agah Hazır/ Oxford Brookes Üniversitesi Öğretim Üyesi
İran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin gözaltındayken ölmesiyle başlayan eylemler devam ediyor.
Peki eylemler nereye varabilir, hükümet nasıl bir tepki verdi? Protestocuların talepleri ve geçmişteki kitlesel eylemlerden farkları ne? Oxford Brookes Üniversitesi'nden yarı zamanlı öğretim üyesi, İran uzmanı Dr. Agah Hazır BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Başörtüsünün sembolik anlamından eylemlerin 2009'da yaşananlardan farkına 5 soruda bugün İran'da yaşanan protestolar:
Eylemler, 22 yaşında bir İran Kürdü olan, Mahsa Amini’nin, başörtüsü zorunluluğuna uymadığı için götürüldügü gözaltı merkezinde hayatını kaybetmesi ile başladı.
İranlı yetkililer ölüm nedeni olarak kalp krizini gösterirken, Amini’nin ailesi kızlarının ani ölüme yol açacak bir hastalığının olmadığını söylüyor. Amini’nin gözaltına alınırken başına vurulduğuna ve kafasını gözaltı aracına vurduğuna dair görgü tanıkları olduğu iddialar arasında. Eylemler Tahran’da başladı ancak bugün itibarıyla 20’den fazla şehre yayılmış durumda.
Kamusal alanda başörtüsü zorunluluğu, Humeyni’nin ‘Kadınlar İslami standartlara göre giyinmelidir’ dediği 1979 Mart’ından beri İran’da en önemli gerilim alanlarından bir tanesi. İslami rejime karşı ilk toplumsal gösteriler de bu nedenle çıkmıştı.
İran’da dönemin başbakanı Mehdi Bazargan ile Humeyni’nin ilk çatışması olması nedeniyle başörtüsü zorunluluğunu İran’da dini liderlik ile siyasi liderlik arasındaki ilişkinin kurucu tartışmalarından biri olarak da görebiliriz. Bugün itibarıyla İran, Afganistan’ı saymazsak dünyada kadınlara, dini aidiyetlerini gözetmeden (sadece Müslüman kadınlara zorunlu kılan ülkeler var), başörtüsünü zorunlu kılan tek ülke. Dolayısıyla tesettür zorunluluğu İran devletinin İslami kimliğinin en temel ayırıcı özelliklerinden bir tanesi.
Yasak neredeyse devrimle yaşıt ama uygulanışı hep siyasi gelişmelerle beraber gitti. Rejimin sertleştiği dönemlerde uygulama sertleşirken, reformcuların iktidarda olduğu dönemlerde kısmen gevşetildi.
Bunun yanısıra pratiğin sınıfsal bir fark yansıttığı da söylenebilir. Sözgelimi genelde üst sınıf İranlıların oturduğu Kuzey Tahran’da yasağın keskinliği azalırken, yoksul mahallelere ve taşraya gidildikçe daha keskin uygulamalar görülebiliyor.
Son olarak başörtüsü zorunluluğu yakın zamanda iki gelişmeyle yeniden gündem oldu. Temmuz ayında 28 yaşındaki İranlı yazar Sepideh Rashno’nun başörtüsü zorunluluğuna uymadığı için gözaltına alınmasının görüntüleri sosyal medyada tepki toplamıştı. Rashno’nun televizyonda, bazılarına göre işkence altında, yaptıklarından pişman olduğunu söylemesi bu tepkiyi azaltmadı.
Bununla paralel olarak, Agustos ayında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin başörtüsü zorunluluğunu sosyal medya profillerini de içerecek şekilde genişletmesi de tepkiyi çoğaltan bir diğer gelişme oldu. Bunlar da bugünkü eylemlerin arkaplanında sayılmalı.
2009 İran protestoları, en azından başlangıçta, şeçimi kimin kazandığına dair bir tartışmaya dayanıyordu.
Siyasi liderliğini Musavi ve Kerrubi’nin manevi liderliğini de Muntazeri’nin yaptığı bir hareketti. Zamanla farklı yerlere evrilse de temelde Ahmedinejad’ın istifa etmesi ve Musavi’nin cumhurbaşkanı olması amacını güdüyordu. Bu anlamda, şimdilik bir lideri ve net talepleri olmayan bugünkü protestolardan farklı.
Bir diğer farklılık ise dönem ile ilgili. 2009 dünyanın ve bölgenin daha iyimser olduğu bir dönemdi. O dönem nispeten yeni olan sosyal ağlara heyecanla bakıldığı, bunların toplumu değiştirici gücünün çokça zikredildiği bir bağlamdı.
Bugün özellikle Arap Baharı'nın vardığı yer düşünülürse, bu iyimserlikten uzaktayız.
Benzerliklere bakarsak, iki hareketin de genel olarak rejimin muhafazakar yapısına karşı olduğunu ve bu anlamıyla “Batıcı” olduğunu söyleyebiliriz.
Katılan kitleler özelinde de bu benzerlik daha görünür. İlk bakışta iki hareket için de çoğunluk şehirli, eğitimli, orta sınıf, genç ve kadın ağırlıklı kitlelerden oluşuyor gibi görünüyor.
Bugünkü eylemlerde bir de Amini’nin Kürt olmasından kaynaklanan etnik bir tema da var. Eylemlerin en çok zikredilen sloganı Zen, Zendegi, Azadi Suriye İç Savaşı’nda Kürt grupların yaygınlıkla kullandığı Jin, Jiyan, Azadi sloganı ile son derece benzer.
Eylemler daha bir haftalık olmadı. Dolayısıyla taleplerin kristalize olmasını görecek kadar vakit geçmedi. Zaten merkezi bir önderliği olmayan dağınık grupların eylemlerinden merkezi talepler çıkarmak zor.
Tabii şimdiden farklı siyasi yapıların kendi taleplerini eylemcilerin talepleriymiş gibi göstermeye çalıştıklarını söylemek mümkün. Sözgelimi Halkın Mücahitleri eylemlerde kendilerine destek sloganları atıldığını iddia ederken çeşitli Kürt gruplar eylemlerin etnik niteliğini ön plana çıkarıyorlar.
Bugünden görülen, İran’ın son on yılında her eylemde ortaya çıkan taleplerin bir kere daha vurgulanması.
Etrafta, "İslam Cumhuriyeti istemiyoruz"dan başlayan Hamaney’in ve Reisi’nin şahsını hedef alan birçok slogan dolaşıyor.
Başörtüsü zorunluluğu temasına uygun olarak, kamusal alanda başörtüsü çıkarma, saçlarını kısa kestirme ya da bunları simgeleyen sosyal medya görüntülerini paylaşma diğer eylem biçimleri.
Dediğim gibi Amini’nin etnik kimliği üzerinden Kürt hakları vurgusunun da dolaşımda olduğunu görüyoruz.
İran rejimi 2017’den başlayarak hemen her sene geniş çaplı toplumsal eylemlerle karşılaştı. Hayat pahalılığından, dış politikaya kadar birçok konuda büyük çaplı toplumsal gösteriler oldu.
Bu gösteriler bir yandan toplumun protesto deneyimini artırırken öte yandan rejimin eylemcilere karşı araç ve kabiliyetlerini arttırması ile sonuçlandı.
Bunun teknolojik yansıması rejimin özellikle Çin ile ilişkileri üzerinden son teknolojik takip ve kontrol araçlarını elde etmesi oldu.
Söylem düzeyinde ise propaganda içeriğini son derece işlevsel kullanmayı beceriyor.
Son eylemlerde ikisi de kullanıldı. Söylemsel olarak bir yandan Amini’nin ölümünde rejimin sorumluluğu reddedildi. Amini’nin kalp krizi geçirdiği ve küçükken geçirdiği beyin ameliyatının ölümüne yol açtığı söylendi. Öte yandan eylemlerin arkasında dış güçlerin olduğu da farklı rejim aktörleri tarafından vurgulandı. Son olarak Hamaney son konuşmasında gençlere İran-Irak savaşını ve orada yapılan fedakarlıkları hatırlattı.
Bunun dışında yine benzer eylemlerde sıkça yaptığı gibi gerekirse kitleye karşı güç kullanmaktan, eylemcilerin organize olmasını engellemek için sosyal medya erişimini kısıtlamaya kadar diğer metodlar da rejim tarafından da kullanıyor.
Bu dönemi diğerlerinden farklı kılan bir özellikten bahsedilebilir.
Bir süredir Hamaney’in hasta olduğuna dair söylentiler yaygınlaşmıştı. Cumhurbaşkanı Reisi de Hamaney sonrası için en güçlü adaylardan bir tanesi.
Bir taraftan Hamaney sonrası için rejimin güvenliğini sağlayabilecek ideal aday olduğunu göstermesi lazım, öte yandan halk nezdinde meşruiyetini sıkıntıya düşürebilecek aşırı sertlikten kaçınması gerekiyor.
Bu esnekliğini azaltabilecek bir durum. Sertliği bir düzeyde tutmaya çalışacaktır diye düşünüyorum.
İran’da toplumsal hareketlerin tarihi eskidir. İran ve Türkiye karşılaştırması yapılırken çokça vurgulanan bir tema İran’da halkın Türkiye’de devletin güçlü olduğudur.
Yine de İran’da 1979 sonrasında rejim değiştirme amacını güden herhangi bir toplumsal hareketin başarıya ulaştığını görmüyoruz. Hem içeriden hem dışarıdan İran’da rejim değişikliği bekleyenler son 40 yılda hep hayalkırıklığına uğradı.
Toplumun bir kısmının rejime öfkeli olduğu belli ancak 40 yaşını geçen devrimin, kendisine bağladığı önemli toplumsal kesimler de var.
En tartışmalı olan kadın hakları alanında bile İran devleti, kadın istihdamı, bebek ölümleri, okuma yazma oranları gibi belirli göstergelerde devrim öncesine oranla belirli başarılar kazandı.
İran’da bunların tatmin ettiği bir kitle de yaşıyor.
Bunun yanısıra antiemperyalizm ve Şiilik üzerinden meşruiyeti konusunda halkın belirli kesimi üzerinde ikna edici olabiliyor.
Uluslararası alanda da şimdilik ittifakları güçlü gibi görünüyor. Bu koşullardan büyük bir değişim çıkmasını beklemek zor.
Yine de sözkonusu İran olunca çok iddialı olmamak lazım. 1970 ortalarına kadar Şah rejiminin de bölgenin en istikrarlı ve güçlü rejimi olarak göründüğünü akılda tutmalı.