TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, Adnan Menderes'in idam kararının iptali ve ''iadeiitibarı'' için Meclis'e yapılan başvuruyu değerlendirdi. Baş, ''Mağdurlar arasında makam, mevki, statü ayrımı olmaz. Eğer bir ülkede darbe sonucu haksız bir idam olmuşsa, 'Adil olmayan, toplum vicdanını kanatan kararlar var' diyorsak, bu kararların hepsine birlikte bakmamız gerekir." dedi.
Adnan Menderes için yapılan "iadeiitibarı" başvurusuna ilişkin açıklama yapan Baş, eğer bir değerlendirme yapılacaksa bunun adil yapılması gerektiğini söyledi.
''Mağdurlar arasında makam, mevki, statü ayrımı olmaz" diye Baş şöyle devam etti: "Eğer bir ülkede darbe sonucu haksız bir idam olmuşsa, 'Adil olmayan, toplum vicdanını kanatan kararlar var' diyorsak, bu kararların hepsine birlikte bakmamız gerekir. Dolayısıyla Adnan Menderes'ten başlanarak 12 Eylül'de idam edilen 50 gence kadar, herkes dahil olmalı. Tabii eğer bir değerlendirme yapılacaksa. Ben, 'Bir değerlendirme yapılsın' demiyorum. Ama yapılırsa adil ve eşit davranılması gerekir."
Baş, 1980 darbesinde 15 yaşında lise öğrencisi olduğunu belirterek, ''Tanklar sokaklarda yürürken alkışlamış çocuk değildim'' dedi.
Söz konusu dönemde yaşanan olaylar hakkında basın yoluyla da bilgi alamadıklarını anlatan Baş, şöyle devam etti:
''Hukukçu olmaya darbe döneminde karar verdim. Çünkü çok yakınlarım da dahil olmak üzere, çok sayıda insana çok büyük haksızlıklar yapıldığını, haksız cezalar verildiğini gördüm. 28 Şubat da çok ağır ve uzun bir süreçti. İnsan hakları ihlallerinin yaşandığı bir dönemdi. O dönemde de avukatlık yaptım, tehdit olarak algılanan kesimin avukatlığını yaptım. İnançlı insanların çok küçük sebeplerle hayatlarının nasıl karartıldığına şahit oldum. Toplum şimdi barışmaya çalışıyor. Bir çok insan, 'Biz sizi tanımıyorduk ve böyle bilmiyorduk' diyor belli kesimlere karşı. Ama tanımak için kimse çaba sarf etmedi ki.''
Toplumun kutuplaştırılmaya çok alışkın olduğunu belirten Baş, şunları kaydetti: ''Ama artık şimdi o güvenceyle hareket etmesin kimse. Çünkü bizim çocuklarımız daha başka bir dünyaya geldiler. Bizim çağımızda çok az insan yurt dışına gitme, görme imkanına sahipti. Bizim çocuklarımız dünyanın her yerine gidiyor. Bütün kurumların, pozisyonları konusunda kafaları çok daha net. Yani, 'Eğer siyasiler kavga ederlerse ülkenin yönetimine ordu el koyabilir mi?' denildiğinde 'Ordunun el koyması ne demek? Nasıl bir şey?' diyebilir artık benim oğlum. Bence çocuklarımıza, gençlerimize demokratik toplumu inşa etmenin yolunun, demokratik bireylerden geçtiğini ve hak arama kültüründen geçtiğini iyi anlatmamız gerekiyor.''