‘İçimizde namazında niyazında olan da var, milliyetçi de, solcu da’

‘İçimizde namazında niyazında olan da var, milliyetçi de, solcu da’

Ayta Sözeri’yi nereden tanıyorsunuz? Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmenliğini yaptığı “Güneşi Gördüm” filminden mi, yoksa Yıldırım Türker’in senaristlerinden olduğu "Kayıp Şehir" dizisinden mi?

Sözeri, ekranlarda bu iki hadiseyle bilindi. Ancak o bir süredir tiyatrolarda ve dizilerde oyunculuk yapıyordu. Fakat translara biçilen tipik rollerde oynamayı yola çıkarken reddetti. Ve şov dünyasında kendine yer edinmeyi başardı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Almanya’ya göç eden ailelerden birinin çocuğu olarak dünyaya gelen Sözeri, 1982 yılında ailesinin Türkiye’ye geri dönmesiyle İzmir’de yaşamaya başladı. Her trans birey gibi zor bir çocukluk dönemini ardından Sözeri, Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde öğrenim gördü. Üniversitenin ardından 9 Eylül Üniversitesi bünyesinde yer alan Türk Sanat Müziği Korosu’nda musiki eğitimi aldıktan sonra İstanbul’a taşındı ve sahnelerde ünlü isimlere vokal yaparak hayatını kazanmaya başladı.

“Hayat Bağları” dizisiyle oyunculuğa başladığını anlatan Sözeri, Kırmızgül’ün yönetmeni olduğu “Güneşi Gördüm” adlı sinema filminde “Tuana” adlı karakterle beraber sinema oyunculuğuna ilk adımı attı. Doğu Anadolu’dan İstanbul’a göç eden bir ailenin oğlunun cinsel yönelimini keşfetmesinin anlatıldığı filmde, Ayta Sözeri de İstanbul’da yaşam mücadelesi veren ama ayrımcılığa maruz kalan trans kadınlardan bir tanesiydi. Güneşi Gördüm’le beraber Sözeri, “Teslimiyet” ve “Kukuriku” (Kadın Krallığı) adlı iki sinema filminde daha rol aldı. Sinema sektöründe kendini ispatlayan oyuncu, dizi sektöründe de Hayat Bağları’nın yanı sıra "Dadı", "Arka Sokaklar", "Kuzey Rüzgarı", "Dudaktan Kalbe", "Akasya Durağı", "Kahramanlar", "Parmaklıklar Ardında", "Papatyam", "Acayip Hikayeler" ve "Ulan İstanbul"un da aralarında yer aldığı pek çok televizyon dizisinde oynadı.

Gökçe Bahadır ve İlker Kaleli’nin başrol oynadığı Kayıp Şehir dizisinde, trans bir kadın olan “Duygu” karakteriyle dikkat çekti. Şimdilerde Sözeri, Nurgül Yeşilçay ve Erkan Petekkaya’nın başrol oynadığı “Paramparça” adlı dizide oynuyor. Ve işlediği çeşitli suçlardan dolayı cezaevinde uzun süre kalan ve cezasını çektikten sonra özgürlüğüne kavuşan “Nezaket” adlı bir kadın karakteriyle karşımıza çıkıyor.

İnsan hakları savunuculuğu, şarkıcılık ve oyunculuk derken hayatıyla fark yaratan Ayta Sözeri ile yaşama dair konuştuk. Maçka Parkı içerisinde yer alan Ela Club’ün kulisinde bir araya geldik. Menajeri, asistanı, basın danışmanı, orkestra şefi ve vokallerinin olduğu kalabalık bir ortamda sahneye hazırlanırken bir yandan makyajını yaptı, bir yandan da sorularımızı yanıtladı. “Nefrete İnat Yaşasın Hayat” yazı dizisinin üçüncü bölümünde, işte samimi cevapları ve cesur yaşam hikâyesiyle Ayta Sözeri:

 

'Oyunculuk yapmak isteyen, aç kalmayı göze alsın'

 

“Belki birden çok şeyi bir arada yapabilirim ama her yaptığım işi iyi yapmaya gayret ediyorum. Paramparça dizisinde oynuyorum ve bir yandan da sahne yapıyorum. Televizyon işleri pek belli olmuyor biliyorsunuz. Uzun süreceğini düşündüğünüz diziler bir anda yayından kaldırılabiliyor ve hiç tutmayacağını düşündüğünüz diziler ise uzun süre yayımlanıyor. Oyunculuk yapmak biraz zor. Oyunculuk yapmak isteyenlere en büyük tavsiyem aç kalmayı göze alsınlar. Çok uzun yıllar aç kalabiliyorsun çünkü.”  

 

Yola çıkarken tipik trans rollerine ret

 

“Kayıp Şehir'de siz beni görüp bilip tanıyana kadar, ‘ah Ayta Sözeri diye bir oyuncu varmış’ diyene kadar zaten oyunculuk yapıyordum. Televizyonda ya da sinemada, ne zaman birileri Taksim ve Tarlabaşı'nda film çekecekse ya kavga eden bir trans kadın ya bıçak çeken bir trans kadın, bazen uyuşturucu satan ya da kullanan bir trans kadın veya zorunlu seks işçiliği yapan trans kadınlar düşünülürdü. Biz yola çıkarken böyle şeyler oynamayacağız dedik ve böyle çıktık yola.”

“Ben biyolojik kadınları oynadığım için kimse fark etmedi belki zaman içinde beni ama Kayıp Şehir'le Ayta Sözeri olduğu fark edildi. Ben de bir an düşündüm, ‘Acaba bundan sonra hep trans rollerini mi oynayacağım’ diye. Çünkü artık benim ne oynayacağım çok önemli değildi. Ben 16 yıllık bir insan hakları savunucusu olarak zaten yapmam gerekeni yapmış, bir kapı aralamıştım, bir taş atmıştım baraja ve azıcık çatlatmıştım. Baraj duvarından bir su sızıyor artık, diğer arkadaşlarımın atacağı taşlar önemliydi. Diğer arkadaşlarım da sadece trans bireyi değil, hetero rolleri de oynasınlar. Çünkü bunu yapmaya başlayınca cinsiyet kimliği yazılı metinler gelmemeye başladı.”  

 

‘Kayıp Şehir senaryosunda trans yoktu, izleyici yazdı’

“Aslında Kayıp Şehir’de de bu böyleydi. Sosyal medya kullanıcılarının paylaşımlarıyla Duygu karakterinin trans olduğu vurgusu yapıldı, insanların gözüne soka soka. Aslında senaryoda bir trans kadın yoktu ama insanlar böyle olmasını istedi, böyle tanımak istedi. Evet translar da nefes alıyorlar, yaşıyorlar, üzülüyorlar, ağlıyorlar... ‘Ahh babası ölüyormuş inanmıyorum’,  ‘Transların da babası ölüyormuş, ağaçtan yetişmiyorlarmış’ gibi etkileri oldu.”

 

'Geldiğim yeri unutmadım'

 

“Eğer ben bugün bir yerdeysem bir yerlere gelebildiysem geldiğim yeri unutmadım, önemli olan kısmı bu. Ben hâlâ insan hakları savunucusuyum. Hâlâ bir şey olduğu zaman canımla başımla koşturup gitmeye çalışıyorum ama insan hakları savunucusu olduğum için de bir yere geldiğimi düşünmüyorum. Çünkü bu yetenekle ve yeteneğin haricinde o zamanın gelmesiyle alakalı. İçinde bulunduğum sektör insan haklarına çok saygılı bir sektör. Yani bütün filmciler ve oyuncular insan hakları konusunda duyarlı kişiler.” 

 

‘Rol modelim Cher’

 

“Hayatım boyunca birçok kişiyi rol modeli almaya çalıştım ama oyunculuğuyla ve şarkıcılığıyla kendisini izlemeyi sevdiğim bir tek kişi var; o da Amerikalı şarkıcı Cher.”

 

‘Transfobi tedavi edilebildiği zaman hiçbirimiz ötekileştirilmeyeceğiz’ 

 

“Herkes herkesi tanımak zorunda değil veya tanısa bile içindeki nefreti kusmak adına tanımıyormuş gibi yapabilir. Ömrüm boyunca söyledim; hiçbir şeyin önemi yok, hiçbir şeyin. Ne olursan ol, eğer karşındaki insanın içinde sana karşı, kimliğine karşı, ırkına karşı, rengine karşı, dinine karşı, diline karşı bir ayrımcılık varsa  bunu sana yapıyorlar ve yapacaklar da.”

“Transfobi tedavi edilebildiği zaman, homofobi bittiği zaman, insanlar bunun bir insan hakları ihlali olduğunun farkına vardıkları zaman ötekileştirilmeyeceğiz. İnsanlar birbirine, sadece kendilerine benzemedikleri için katlanamaz hale gelmedikten kurtuldukları zaman, herhalde hiçbirimiz ötekileştirilmeyeceğiz.”  

“Birkaç yerde ‘Ünlü oyuncu Ayta Sözeri gittiği bir gece kulübüne alınmadı’ yazmışlar ama böyle bir şey yok. İçeride çok kalabalık bir grup vardı. Perşembe gecesi gitmiştik, yani bir cuma-cumartesi portföyü değildi. Özel bir gece için açmışlar ve erkeklerin yoğunlukta olduğu bir kalabalık varmış. Bana ‘Hiç rahat edeceğinizi düşünmüyoruz, içerisi çok kalabalık sizi bir başka gün misafir edebilir miyiz’ dediler. Hatta mekanın işletmecisi arkadaşım olduğu için, onun dışarı gelmesi için kapıda biraz bekledim. Bir selam vermek istedim. O esnada orada görevli olan magazin muhabirleri de benim görüntülerimi çekip altına ‘Taksiye atlayıp gözden kayboldu’ yazmışlar. Halbuki evim çok yakın yürüyerek gitmiştim. Zamanında ben de, her arkadaşım gibi, bazı mekanlara alınmamıştım kimliğimden dolayı. İnsanlar için açılmış bir mekana, bir insanın alınmamasını anlayamıyorum. Yani şimdi gidip ‘Ben şu köpek barınağında kalmak istiyorum’ desem ve bana ‘Efendim siz köpek değilsiniz, sizi buraya alamayız’ deseler anlayacağım da zaten insanlara hizmet amacıyla açtığın bir yere bir insanı almamanı anlayamıyorum! Bunun sebebi ancak bireysel problemler olabilir, bu sadece LGBTİ bireyler için geçerli değil. Bir kişinin o mekanda daha önce bir problemi olmuştur ve onu almıyorlardır, bunu anlarım ama ‘Kusura bakmayın, biz sizin gibilere hizmet etmiyoruz’ gibi cümlelerle içeri almayanları anlayamıyorum. Ve bu kime yapılırsa yapılsın, bu düşüncenin her zaman karşısında duracağım.”  

 

‘İçimizde namazında niyazında olan da var, sağcı da, solcu da’  

 

“Bir trans gazeteciyle röportaj yapabiliyorsam, televizyonda oyunculuk yapabiliyorsam, birileri de şarkı söyleyebiliyorsa ve hâlâ bize sokakta selam veren insanlar varsa demek ki trans aktivizmi doğru şekilde yapılıyor. Bütün bunlar trans aktivizmin kazanımlarıdır. Kendi içimizdeki örgütler ve kişiler arasındaki çatışmalar bizi ilgilendirir. İçimizde namazında niyazında olan da var, milliyetçi, liberal, solcu, sağcı olan da var. Herkes var, hepimiz bir aradayız. Bizim derdimiz cinsiyet kimliğimizin anayasada koruma altına alınması, yani pozitif ayrımcılık. Başka bir şey istemiyoruz.”

“Ben apolitik birisiyim ama herkes gibi ben de oy kullandım. Herkes halkın iradesine saygı duymalı. Kadın sayısının Meclis'te artması çok önemli ama benim için bu bile az. Meclis'in yarısının kadın olması gerektiğini düşünüyorum. Kadınlara hiç değer verilmediğini düşündüğümüz Doğu ve Güneydoğu illerinden daha çok kadın milletvekilinin çıkması ve kadın kimliğine daha çok değer verilmesi önemli bence. Her parti daha çok kadın milletvekili çıkartmalı. Yuvayı dişi kuş yapar diye söylemesi kolay oluyor ama. Bizim, yani LGBTİ bireylerin Meclis'te olacağımızın sinyallerini biz çok önceden vermiştik, bu çok fazla korkulacak bir şey değil. Sonuçta biz de onlar gibi kırılgan, onlar gibi nefes alan, onlardan biraz daha geniş düşünen insanlarız. Hepimizin oturduğu koltuk aynı olunca bir şey değişmeyecek. Eğer temsili demokrasiyse, bu temsili demokrasilerde sen kendini kimin temsil etmesini istiyorsan onu seçebilirsin. O yüzden seçilene değil, seçene bakacaksın. Eğer halk beni temsilci olarak seçmek isterse seçer.”

 

'Öğretilmiş güzelliği kabul etmiyoruz desek de...’

 

“Trans güzellik yarışmasına katılan adaylar, bence Miss Turkey'e katılan adaylardan çok daha güzel yürüyecekler podyumda. Bundan eminim. Trans kadınlar madem sosyal hayata katılmak istiyorlar, öğretilmiş güzellikle alakalı bir yarışma yapmak istiyorlarsa bunun karşısında duramayız. Bunu da yapmaları gerekiyor, destek vermeliyiz. ‘Bizler bunu kabul etmiyoruz, öğretilmiş güzelliği reddediyoruz’ diyebiliriz ama gönül rahatlığıyla onların isteklerine de evet diyebilmeliyiz, hatta ‘Ben de izlemeye geliyorum’ diyebilmeliyiz.”