İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Suriye'nin kuzeyinde Rusya ile ortak devriye sürerken, operasyon kapsamında yakalanan IŞİD'lilere ilişkin olarak açıklamalarda bulundu. Hollanda'nın 'vatandaşlıktan çıkardığını' belirterek yakalanan teröristi ülkesine kabul etmeyişinin 'yeni bir yöntem' olduğunu ancak Türkiye tarafından bunun kabul edilebilir olmadığını ifade etti. "Biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz" diyen Soylu, konuya ilişkin tepkisini, "Ben ne yapayım senin teröristini? Nereme koyayım senin teröristini?" sözleriyle dile getirdi.
Konunun uluslararası bir platformda konuşulması gerektiğine dikkati çeken Soylu, Türkiye'deki sığınmacılara ilişkin de açıklamalarda bulundu. "Şu ana kadar 60 binin üzerinde İstanbul’da ikametgâhı olmayan Suriyeli, kendi illerine veya istedikleri vilayete gönderildi" diyen Soylu, "Bize akıl öğretmek isteyenler gelsinler Türkiye’nin göç politikasında nereye geldiğini görsünler" diye konuştu.
Soylu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
(Hollanda teröristlerden birinin vatandaşlıktan çıkarıldığını ve kabul etmeyeceklerini söyledi. Bu konuda nasıl bir atılacak?) Bu sadece Hollanda'nın ortaya koyduğu süreç değil, aynısını İngiltere de yapıyor. İşin kolayını herkes bulmuş. DEAŞ'lı biri olunca kendi vatandaşlığından çıkarıyor, yani vatansız bir hale getiriyor. Onsan sonra da bulunduğu ülkede onun herhangi bir yere gitmesi hususunda kendine ait bir sorumsuzluk ortaya koyuyor. Bunun ilerleyen zamanlarda konuşulması gerekiyor. Çünkü bizim elimizde yalnızca Hollandalı değil, İngiltere vatandaşı olup, DEAŞ mensubu olup ya ülkelerinin kabul etmedikleri kişiler mevcut. Bu hem çatışma bölgeleriyle ilgili bizim, tırnak içinde söylüyorum çatışma bölgeleri olarak nitelendirdiğimi bölgelerdeki, yeni bir durum, bütün dünyanın konuşması gereken bir durum, biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz. Bunu böyle kabul etmek mümkün değil.
Bizim tüm bu ülkelerle anlaşmalarımız söz konusu. Bu anlaşmalarda bu kişilerin iade edilmesi söz konusu. Bu yeni bir yöntem, ben vatandaşlıktan çıkardım, siz başınızın çaresine bakın. Bu bizim açımızdan kabul edilebilir değil. Bu aynı zamanda bir sorumsuzluktur. Ben ne yapayım senin teröristini? Nereme koyayım senin teröristini? Nerede, nasıl tutayım. Hadi bir müddet cezaevinde tuttum, çıkınca senin teröristine ben vatandaşlık mı vereyim? Senin teröristini ben hangi ölçekte, nerede bulundurayım? Özellikle çatışma bölgelerinden üzerimize kalan ve dünyanın çözmesi gereken bir meseledir.
Şimdi diğer ülke vatandaşlarını şimdilik Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesinde tutacağız. Nihayet bizim onları burada tutabilmemiz de mümkün değil. Kendi ülkelerine göndereceğiz. Şu anda zaten dediğimiz bu yöntemi mümkün olduğu müddetçe Türkiye içinde uygulayabiliyoruz. Bizim şu anda elimizde yabancı teröristler var. Geri gönderme merkezlerimizde var. Onları tutuğumuz alanlar var. Biz bunları hangi halde gönderemiyoruz? Sadece kendi ülkelerinde idam cezası varsa bu konuda biraz daha dikkatli davranıyoruz. Eğer bir ölüm tehlikesi varsa,bu da ulsulararası kurallar çerçevesinde belirlenmiş bir süreçtir. Onlar da bizim geri gönderme merkezlerimizde veyahut da adalete intikal etmişse hapishanelerde duruyorlar.
Önümüzde böyle çözülmesi gereken bir problem var. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Ama bazı ülkeler vatandaşlıktan çıkararak bizim ülkemizi veya herhangi bir ülkeye bütün sorumluluk ve yükümlülüğü bırakmak istiyorlar. Böyle bir şeyi kabul etmemiz elbette ki mümkün değil.
(1 Kasım itibariyle İstanbul'daki Suriyelilerin geri dönmesi söz konusuydu. O takvim doldu. Nasıl bir süreç işliyor? Kaç kişi gönderildi?) Yıl başından bu güne kadar yaklaşık rakam 100 binin eşiğine geldi. İstanbul'da her gün ortalama 400 ila 500 arasında kaçak göçmen yakalanıyor ve sevk ediliyor. Geçen yılki sayı 28 bindi bu yıl 100 bine çıktı. İkincisi bir de İstanbul’da kayıtlı olmayıp, İstanbul’a yerleşenler vardı, kaçak olarak çalışanlar vardı. Bu konuda da bir rakam vermek isterim, şu ana kadar 60 binin üzerinde İstanbul’da kayıtlı olmayan, başka illere kayıtlı olan Suriyeli, kendi illerine veya istedikleri vilayete gönderiliyorlar. Üçüncüsü İstanbul’da kaçak çalışma vardı. Ve bu çok ciddi bir orandaydı. Bu konuda da İstanbul’da yabancıya izin ayda 400-500-700 civarındaydı. Şu anda İstanbul’da toplam 3 bin ile 3 bin 500, Türkiye genelinde de 7 bin 7 bin 500 civarında yabancılara izinler oluşmaya başladı.
Burada bir takım istisnalarımız vardı. Okul okuyorlarsa, aile paçalanması söz konusuysa, bir hastalık durumu varsa veya çalışıyorsa. Veya bir iş yeri söz konusuysa bir istisna getirdik.
Şu ana kadar bu projede uyguladığımız bir süreç daha var. O da tabelalarla alakalıydı. Onunla da iyi bir konuma geldik. 5 Kasım’a kadar İstanbul’daki tabelaların tamamı Türk Standartları Enstitümüzün belirlediği belirlediği sayıya gelecek. En son benim baktığı rakam 700 idi. 5 bin tabela vardı, bunlarla ilgili çalışıldı ve bir noktaya gelindi. Sadece İstanbul değil hemen her yerde bu projeyi uyguluyoruz.
Türkiye başından beri özellikle göç meselesinde önemli bir politika uygulamaktadır. Belirli bir politikası vardır. Şunu söylemek isterim arkadaşlarıma, milyonlarca Suriyeli insan geldi. Milyonlarca bebek geldi Suriyeli. Bunların hiçbirinden kimseye herhangi bir bulaşıcı hastalık sirayet etmedi. Çünkü her biri işin başından beri öyle bir politika uyguladık ki, çocukların aşıları, sağlık kontrolleri dahil, bütün bunlar herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın bir program çerçevesinde çok başarılı bir şekilde yürütülmüş ve yönetilmiştir. Keza eğitim de böyle. Türkiye’ye gelen göçmenlerin ve sığınmacıların yüzde 95’inin eğitim seviyesi ilkokul seviyesinde olanların ilkokul eğitimindedirler. Dünyada sığınmacılıkta böyle bir rakam yoktur. Bize akıl öğretmek isteyenler gelsinler Türkiye’nin göç politikalarında nereye geldiğini görsünler. Sadece sırtımızı sıvazlayıp, aman iyi yapıyorsunuz deyip, bu konudaki kendi sorumluluklarını bir kayanın arkasına sağlanarak üzerlerinden atmaya çalışmasınlar. Avrupa’nın bu konuda hakikaten insanlık adına aldığı karar sıfırdır. Bunu belki 10 üzerinden bir yapmak için gayret gösterirler.
Özellikle Avrupa'ya geçmeye çalışan mülteciler için söylememgerekir. Günde 9 binle 9 bin 500 civarında insan geçiyor idi. Şu anda 130 civarında bir rakam ancak geçiyor. Gerek karadan gerekse de denizden. Ciddi bir göç sağanağıyla karşı karşıyayız Bizim geçen yıl yakaladığımız kaçak göçmen sayısı 268 bin iken bu yılı 400 binin üzerinde tamamlayacağız. Şu anda rakam 365 bin civarında. Bize yaklaşık yüzde 40'lık bir yükseliş söz konusuyken, maalesef Avrupa'ya geçenlerde ancak şu anda 10 binin üzeri söz konusu. Bizim ancak onda birimiz. Avrupa bu korkaklığını ve insanlığa karşı bu vurdumduymazlığını üzerinden atmalıdır.
Hatırlarsınız bir DEAŞ'la göğüs göğüse mücadele ederken onlar DEAŞ'ın yayınladığı videoların korkularından sokaklara çıkamıyorlardı. Maalesef korkak ve sorumsuz bir nesil yetiştiriyorlar. Burada biraz daha hem meselelerle yüzleşmeye çalışan hem de bunlardan korkmayan hem de insanlığa ait bir yaklaşım ortaya koymalılar."