Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, odağında HDP ve DBP'li belediyelerin bulunduğu kayyım atamalarını "Demokrasiyi kirlettirmeyeceğiz" sözleriyle savunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun sigorta şirketinin Türk Hava Yolları'ndan ihale almasıyla ilgili verilen soru önergesini gündeme getirdi. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, 14 Mart 2014’te dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergedeki sorular, bugüne dek yanıtlanmadı. Toker, "TBMM’de verilmiş bir soru önergesinin neden cevapsız kaldığı da bir gazetecinin zihnini meşgul edebilir" diye yazdı.
Çiğdem Toker'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (16 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'Bakan Soylu'nun sigorta şirketi' başlıklı yazısı şöyle:
Siyaset ile ticaretin bir arada yürütülmesi konusunda, müthiş hassas bir toplum olduğumuz söylenemez. Dahası, etik kodlara özenli kadrolar “Bunlara iki koyun versen güdemez” diye, meydanlarda küçümsenir bile. Siyasetin finansman şeffaflığını, propaganda zamanlarında sık vurgulayan AKP, konuyu yaptırıma bağlayan bir yasayı tabii ki Meclis gündemine getirmedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birkaç gün önce belediyelere kayyım atanmasını "Demokrasiyi kirlettirmeyeceğiz" sözüyle savununca, konu kendini yine hatırlattı. “Bir demokrasi ne zaman kirlenir” aslında verimli bir soru. Bakanlık düzeyine erişmiş siyasetçinin şirket ortaklığının sürüyor olması, demokrasiyi daha temiz kılar mı sözgelimi? Açık kaynaklardaki özgeçmişinde, “1995 yılında kendi kurduğu şirketiyle siyasi hayatının yanı sıra, halen ticari hayatını da sürdürmektedir” ifadesine bakılırsa, Bakan Soylu da bu durumu normal bulan siyasetçilerden. Nitekim 9 Mart 2016 tarihli Ticaret Sicil gazetesi de bu normalliği teyit ediyor. Aile şirketi olduğu anlaşılan Engin Sigorta Acentelik Hizmetleri Limited Şirketi’nde 142 bin 500 TL pay sahibi olan Süleyman Soylu, bu tutarın 14 bin 250 TL’lik kısmını Hamdiye Soylu’ya devretmiş. Soylu, devir tarihi olan 4 Şubat 2016’da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı.
“Milletin huzur ve güven ortamında” yaşamasından en üst düzeyde sorumlu konumda olan İçişleri Bakanı, siyaseti ticaretle iç içe yürütmeyi, temiz demokrasinin gereklerinden biri sayıyor olabilir. Eğer böyleyse, TBMM’de verilmiş bir soru önergesinin neden cevapsız kaldığı da bir gazetecinin zihnini meşgul edebilir. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, 14 Mart 2014’te dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergedeki sorular, bugüne dek yanıtlanmadı. Tanrıkulu o önergede “AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun sahibi olduğu Engin Sigorta’nın 5 Eylül 2012-24 Şubat 2014 tarihine kadar olan dönemde Türk Hava Yolları’ndan ihale ve doğrudan alım temin yoluyla aldığı işler ve hizmetler bulunmakta mıdır?” diye soruyordu. Önergede, bu işlerin tutarının yanı sıra, THY dışındaki kamu kurumlarından da ihale-iş alıp almadığı sorusu da yer alıyordu. 5 Eylül 2012, Soylu’nun daha önce “Rantın babasını getirdi” dediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetiyle AKP’ye katıldığı tarih. Tanrıkulu’yu arayarak iki buçuk yıl önce verilen bu önergeye cevap gelip gelmediğini sordum. Gelmemiş. Demokrasinin temizliği adına Engin Sigorta THY’den iş almış mıdır sizce?
Başlığa bakıp, inadın faizle ilgili olduğunu sanabilirsiniz. Değil. Bu inat başka türlü. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ile Sayıştay arasında; banka personeli ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin tedavi-ilaç harcamaları konusunda bitmeyen bir gerilim var. TCMB, bu ödemeleri kendi anlaştığı kurumlarla ve kendi bütçesinden yapıyor. Yaparken de Banka Meclisi’nin çıkardığı özel yönetmeliği dayanak olarak gösteriyor. Sayıştay ise denetimlerinde sağlık hizmetlerinin SGK tarafından yürütülmesi gerektiğini söylüyor ve TCMB’ye “Yasaya aykırı yönetmelik çıkaramazsın” diyor. 2013, 2014 raporlarında yer alan bu eleştiri, yeni yayımlanan 2015 raporunda tekrarlandı. Sayıştay’ın “mevzuata aykırı” dediği ve genel bütçeden ödenmesi gerektiği halde TCMB bütçesinden ödenen tedavi ve ilaç giderini söyleyelim: Tam, 28 milyon 569 bin 705 lira. Bu tutar 2013’te 23 milyon 470 bin, 2014 yılında ise 24 milyon 990 bin liraydı.
Kitlesel nitelikli hâkim, savcı ihraçları dolayısıyla, HSYK’nin Avrupa Yargı Konseyleri Ağı’ndan çıkarılma olasılığı gündemde. Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın “Kararın tercümesini beklemediler” dediği açıklamasını, geçen hafta aktarmıştık. O haberimiz üzerine, eski CHP milletvekili Atilla Kart aradı. 7 Haziran seçimleriyle milletvekilliği sona eren Kart, şu anda aktif avukatlık yapıyor. Yılmaz’ın sözlerinin inandırıcı olmadığını belirtti: “Başkanvekili hukuku ayaklar altına almıştır” dedi. HSYK’nin 62 sayfalık ihraç kararını sayfa sayfa okuduğunu söyleyen Kart, ağır eleştirisini şöyle gerekçelendirdi: - İhraç kararında somut maddi deliller şöyle dursun; karine, emare ve illiyet bağı bile yok. 10-15-20 yıllık hâkimler toptan, götürü ve liste yöntemiyle alınıyor. Yerlerine birkaç aylık stajyerler atanıyor. - İhraçlar sıfırdan kadrolaşmak amacıyla kullanılıyor. İhraç edilecek kişiler o geceden belli. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tutanağı elimde. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece yarısı. İhraca konu liste ile bu tutanak örtüşüyor. Belli ki somut deliller yerine, MİT’in fişleri esas alınmış. İnsanlar iki aydır tutuklu. “Hatadan dönmek erdemdir” sözünün anlamı kalıyor mu? Kart, bu tabloyu, hukuk ve siyaset kurumunun yani barolar ile muhalefet partilerinin anlatması gerektiğinin, ama yeterli sesin çıkmadığının da altını çizdi.
Devlet, yeri gelir vatandaştan 1 liralık alacağı için, 10 lira harcamaktan kaçınmaz. Fakat niyeyse aynı cevvaliyeti borcunu ödemeyen kamu kurumlarına karşı göstermez. Neyse ki Sayıştay raporları var da devlet kurumlarının birbirine ne kadar “taktığını” görebiliyoruz. TOKİ, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne (EGM) birtakım arsalar tahsis ediyor. Protokollere göre de iki kurumun arada bir mahsuplaşması gerekiyor. Sayıştay 2015 raporuna göre EGM, TOKİ’ye 363 milyon 592 bin TL borcunu ödememiş. Gelgelelim iki kurum, borcun tutarı konusunda bile ihtilaflı. Sayıştay dönüp EGM’ye “Bu borcu niye ödemiyorsun” diye sorduğunda, bilin bakalım ne cevap almış: “Benim borcum 363.6 milyon değil, 232.7 milyon TL”. Yanlış okumadınız: Üzerinde anlaşılamayan borç farkı 131 milyon TL. Bari gözümüzün içine baka baka, “mali disiplin” demeyin.