- Bülent Şık
Bütün bir doğal hayatın vazgeçilmez öğesi, hayatın sürekliliğini sağlayan en önemli maddelerden biridir su. Sürekli ve diğer gıda maddelerine kıyasla daha fazla miktarda tüketmek zorunda olduğumuz tek gıda maddesidir su. Böyle olduğu için de içilen suların sağlığa zararlı hiçbir unsur içermemesi gereklidir. Son günlerde çeşitli markalara ait damacana sularda tespit edilen bakteriyel kirlilik ise, tükettiğimiz gıda ürünleri ne kadar sağlıklı sorusunu her gün tükettiğimiz bir gıda maddesi üzerinden bu kez çok daha çarpıcı bir şekilde gündeme getirdi.
Gıda ürünlerinde bulunan sağlığa zarar verebilecek kirletici maddeler çok çeşitli olmakla birlikte; genel olarak mikrobiyolojik ve kimyasal olarak iki ana başlık altında ele alınabilir. Gerek mikrobiyolojik ve gerekse kimyasal kirleticiler gıda maddesinin doğal yapısında bulunmayan maddelerdir. Bir gıda ürününün sağlığa zararlı olan bu maddeleri içermemesi istenir ve bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gıda maddeleri kamu kurumları tarafından rutin olarak kontrol edilerek kamu sağlığı korunmaya çalışılır. Kamu sağlığını korumak amacıyla sularda mikrobiyolojik ve kimyasal kirletici maddelerin kontrol ve denetimini yapmak görevi ülkemizde Sağlık Bakanlığı’na bağlı İl Halk Sağlığı Laboratuvarları tarafından yürütülmektedir. Bu görevin ne kadar sağlıklı bir şekilde yerine getirildiği ise son içme suyu skandalı ile epeyce görünürlük kazandı. Görünen o ki yapılan bütün kontrol ve izleme çalışmaları yeterlilikten ve güvenilirlikten oldukça uzak. Konuyu biraz daha açmak gerekirse, su gibi üretimi her gün yapılan ve piyasaya ürün olarak sunumu yapılan bir madde için bir olay üzerine denetim yapıyor ve azımsanmayacak oranda su örneğinde kirliliğe rastlıyorsunuz. Tesadüfen yani. O kirlilik denetim yapılmadan önceki günde oradaydı, sadece haberdar değildik. Peki! şimdiye kadar aklımız neredeydi. Aklımız yerli yerindeydi ama ortada iyi planlanmış denetim programları yoktu. Ya da yapılmıyordu. Gerçi bu da bir bakıma aklımızın yerli yerinde olmadığını gösterir ama bu topraklarda olağan karşılanıyor böyle şeyler… Buradaki pürüzlü durumun ne olduğunu ayrıntılı açıklamak gerekiyor; bu nedenle su gibi bir gıda maddesinde neler yapılması gerekliydi ve neler yapılmıyor açıklamak yerinde olacaktır.
İlk yapılması gereken ve kimyasal analizlere göre yapılması görece kolay olan şey düzenli mikrobiyolojik kontrol. Salgın şeklinde gelişen kolera, tifo gibi hastalıkların su vasıtası ile kolayca bulaştığı hatırlanırsa kastettiğim şey daha kolay anlaşılır. Sularda bulunan koli basili özetle suya dışkı bulaştığını gösteren bir bakteridir. Yani bir su da koli basili varsa o su pek çok hastalık etmenini barındırabilir anlamına gelir. Bu nedenle su ile ilgili mikrobiyolojik kontrollerde en başta koli basiline bakılır. İçme suyu ile ilgili diğer kalite göstergesi suda bazı toksik kimyasal maddelerin olup olmadığıdır. Bu toksik kimyasal maddeler suya kentsel, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler sonucu bulaşmaktadır. En önemlileri kurşun, arsenik, civa gibi ağır metaller, sayısı epeyce kabarık olan pestisitler, sudaki klorla birleşen uçucu organik bileşikler, hormonal sistem bozucu bazı maddeler, aromatik hidrokarbonlar, organik klorlu kirleticiler gibi toksik etkili çeşitli kimyasal maddelerdir.
Kısaca adlarını belirttik ama gerçek liste epeyce kabarıktır ve konu ile ilgili detaylı bilgi almak isteyenler internetten İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik başlığı ile arama yapabilir. Hatta başka ülkelerdeki yönetmelikler nasıl diye de bakılırsa daha anlamlı olacaktır. Onlar neleri yapıyor biz neleri yapmıyoruz görebilmek açısından. Gıda maddeleri içerisinde kalite kontrol açısından analiz kapsamı en geniş olan gıda maddesi sudur. Normal koşullarda ülkemizde hem şebeke suyu ve hem de kaynak suyundan elde edilen ve piyasaya sunulan sularda yönetmelikte belirtilen kimyasal parametrelerin su kaynağının debisine bağlı olarak belli aralıklarla kontrol edilmesi gereklidir. Bu kontrollerin düzenli ve doğruluklu bir şekilde yapılmadığı çok açıktır. Eğer yapılıyor olsa idi piyasada geçen haftaya kadar serbestçe satılan su örneklerindeki bakteriyolojik kirliliği sağlık bakanlığı da bizler gibi bir tv programı aracılığı ile öğrenmezdi.
Burada yazdıklarımdan bakteriyolojik açıdan kirli olan suların mutlaka kimyasal açıdan da kirli olacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Bir su bakteriyolojik açıdan temiz olsa da kimyasal olarak çeşitli toksik maddeleri içerebilir veya kimyasal açıdan temiz olduğu halde bakteriyolojik açıdan kirli olabilir. Önemli olan hem kimyasal ve hem de bakteriyolojik kontrollerin yapılıyor olmasıdır. Sağlık Bakanlığı bu konuda görev yapan laboratuarlarının analiz yeterliliğini, yapılan yıllık analiz sayısını, hangi kimyasalların arandığını ve elbet analiz sonuçlarında neler bulunduğunu kamuoyuna açıklamalıdır. Bu yapılmadığı sürece yapılan açıklamalar son derece eksik kalacaktır. Kalmaktadır. Sularda bulunan kimyasal maddelerin analizi bakteriyolojik analizlere kıyasla çok daha kapsamlı ve zor analizlerdir.
Sularda bulunan kimyasal kirletici maddelerin varlığının araştırılması bütün dünyada gün be gün önem kazanmasına rağmen kamu ve çevre sağlığını ilgilendiren hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da işi oldukça ağırdan alan bir ülkeyiz. Karmaşık işleri planlamak ve takip etmek bize göre değil. Ancak düzenli aralıklarla sularda kontrol ve denetim yapılması hem kamu sağlığı ve hem de çevre sağlığını izlemek ve gereken önlemleri zamanında alabilmek için çok önemlidir. Bu analizlerin şu ana kadar doğruluklu ve uygun biçimde yapıldığına inanmak ise elde mevcut verilere ve son duruma bakarak olanaksızdır.