Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a erişimi olan bir grup tarafından resmi siyaset haline getirilmesi için bir senaryo üzerinde çalışıldığını ileri sürerek "Bu senaryo gerçekten riskli; adım adım şöyle anlatılıyor: İdam cezasını getirelim, AB ilişkileri keser. Böylece hem ilişkiyi kesen biz olmayız, hem de AB’nin demokrasi-insan hakları çerçevesinin bağlayıcılığından kurtuluruz, Borsa çökebilir. Bu da yönetiminizi zaten “bizden olmayan” büyük şirketlerin ve yabancı sermayenin baskısından kurtarır" diye yazdı.
Murat Yetkin'in "Ankara kulislerinde ürperten senaryo" başlığıyla yayımlanan (8 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Baştan söyleyelim, bu senaryoyu doğrulamanın bir yolu şu sıra yok.
O nedenle komplo teorisi diye dikkate almayacakları şimdiden uyaralım, gerisini okumasınlar.
Ancak yalnızca derin siyaset değil, derin ekonomi çevrelerinde de yoğun konuşulduğunu söyleyelim.
Ne konuşulduğuna gelmeden önce dolar bozdurma kampanyasının hem yeni Anayasa görüşmelerini, hem de ölüm cezasını geri getirme tartışmalarını geri planda bırakmış olduğuna dikkat çekelim.
Önce Anayasa… AK Parti ve MHP’nin bir süredir üzerinde çalıştığı ve MHP’yi memnun etmek için adına cumhurbaşkanlığı denilen başkanlık anayasası değişikliklerinin bu hafta Meclis’e getirileceğini söylemişti Başbakan Binali Yıldırım.
Bu haftanın bitimine kaldı bugünle iki gün.
Ama görüşülmesi muhtemelen Meclis’in Bütçe görüşmelerinin sonrasına kalacak, daha doğrusu bütçe görüşmelerinin ardından ilan edilecek Meclis tatilinin sonrasına.
Bu da bizi bahar aylarına getirecek deniyor. Kulislerde bir 23 Nisan lafıdır yayılıyor. Güya böylelikle AK Parti, İstiklal Savaşını yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yürütme üzerindeki yetkilerini azaltan Anayasa değişikliğini o gün yapmak istediği öne sürülüyor; bunlar henüz maddi bir temeli bulunmayan fısıltılar.
Öncelikle Yıldırım’ın da dikkat çektiği gibi, değişiklik maddelerinin etkileyeceği başka Anayasa ve yasa maddeleri var. MHP lideri Devlet Bahçeli ile ortak açıklamada “yaz başlarında” ifadesini kullandı; yani iş biraz zamana yayılabilir, Olağanüstü Halin kaldırılması ile eşzamanlı tasarlanabilir.
İdam cezası ise ayrı bir fasıl... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi gece yarısı İstanbul Atatürk havalimanında kendisini karşılamaya gelen kitle içinden bir grubun “İdam isteriz” nabzını yakaladı ve bırakmıyor.
“Halkım isterse olur” söylemine başvuran Erdoğan, “Meclis’ten geçerse onaylarım” diye topu AK Parti’ye ve onunla Anayasa ortaklığı müzakeresindeki MHP’ye atıyor, ki MHP zaten idamın geri getirilmesinden yana.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da yakalanması ve idama mahkûm edilmesi ardından MHP’nin koalisyon hükümetinde olduğu 2000 yılında oylanan ama AK Parti’nin iktidarda olduğu 2004’te yürürlüğe giren idam cezasının kaldırılması, Avrupa Birliği’nin (AB) siyasi ölçülerinin başında geliyor.
Sözünü ettiğimiz senaryo çalışması ise idam cezasının geri getirilmesi tartışmasıyla yakından ilgili.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a erişimi olan bir grup tarafından resmi siyaset haline getirilmesi için çalışılan bu senaryo gerçekten riskli; adım adım şöyle anlatılıyor:
- İdam cezasını getirelim,
- AB ilişkileri keser. Böylece hem ilişkiyi kesen biz olmayız, hem de AB’nin demokrasi-insan hakları çerçevesinin bağlayıcılığından kurtuluruz,
- Borsa çökebilir. Bu da yönetiminizi zaten “bizden olmayan” büyük şirketlerin ve yabancı sermayenin baskısından kurtarır,
- ABD ve NATO’dan gelecek askeri talepleri, kendi çıkarlarımıza göre pazarlığımızı yaparak kabul edelim. Bu da yönetiminiz üzerine Batılı hükümetlerden gelecek baskıyı azaltır, tepkileri lafta kalır,
- Bu arada başkanlık için bastırıp alın. İktidar yeniden kurulunca, demokratik cömertliğiniz olarak yorumlanacak adımları, Kürt meselesi dâhil atabilirsiniz,
- Bu da üzerinde daha fazla söz hakkı bulacağınız “yeni” ve “yerli” bir ekonominin yeniden kurulmasına imkân verecektir, durum toparlanacaktır.
Kulağınıza nasıl geliyor. Ciddiye almazsanız Nasreddin Hoca’nın çalılara takılacak koyunların yününü satıp borçları ödeme fıkrasına sayabilirsiniz. Ciddiye alırsanız, Türkiye’yi sadece AB sisteminden koparmakla kalmayıp, modern dünyanın hukuk, demokrasi ve ekonomi sisteminden de uzaklaştıracak ve uyanılması hiç de kolay olmayacak bir karabasan diyebilirsiniz.
Neyse ki bu senaryo henüz kabul görmüş değil, umarım kabul de görmez.
Çünkü mesela bu kadar söylem yükseltilmesine, gazeteci lisanıyla “köpürtülmesine” karşın, idam cezasının geri getirilmesine dair kesinleştirilmiş bir çalışma ne Beştepe’de, ne de Adalet Bakanlığında mevcut. Bu da iyi, aman olmasın.
“Halkım isterse olur” sözüne gelince, evet olur. Ama Erdoğan gerçek liderliğin halkın peşine takılmak değil, onu daha iyi bir gelecek için peşine takmak olduğunu hâlihazırda en iyi bilen lider. İdam cezasını geri getirmenin Türkiye’yi “Dibi görelim, sonra çıkarız” senaryolarına mahkûm edebileceğini bunun da halkın çıkarına olmadığını bilecek deneyim ve konumda.
Erdoğan Türkiye’nin idam cezasını geri getirilerek sonu belirsiz bir yola sürüklenmesine izin vermemeli.
Bir ara sık kullandığı bir deyimdi cumhurbaşkanının; kaptan fırtınalı denizde belli olur.
Göstermenin tam zamanı değil mi?