Ece Göksedef
Rusya'nın geçen hafta Halep'te kimyasal silah kullanmakla suçladığı muhalif gruplara yönelik bombardımanının ardından, Suriye ordusu da operasyon başlattı. Rusya ve Türkiye arasında varılan mutabakatla İdlib'de silahtan arındırılması öngörülen bölgede gerilim artıyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova İdlib'de silahtan arındırılmış bölge oluşturulması konusundaki zorlukların devam ettiğini söylemişti. Bu açıklamadan sonra Pazar günü Rusya Savunma Bakanlığı'nın "Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) adlı radikal örgüt İdlib'den Halep'e klor gazlı saldırı düzenledi" şeklindeki açıklaması geldi.
Son gelişmeler, hafta içinde Suriye krizine çözüm bulmak amacıyla Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan toplantının da gündemindeydi. Türk, Rus ve İranlı yetkililer, İdlib'deki gerilimi de masaya yatırdı. Rus ve Türk heyetler, İdlib'deki gerilimin durması için çalışılacağının altını çizdi.
Şam yönetimi ve muhalefet temsilcilerinin de katıldığı toplantıda söz alan Suriye'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, Türkiye'nin İdlib'de 11 bin silahlı askeri olduğunu öne sürdü.
"Türkiye sorumluluklarını yerine getirmiyor" diyen Caferi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Teröristler kendilerini kontrol edenler tarafından yeşil ışık verilmese kimyasal silah kullanamazdı. Onlara kimyasal silahı kimin verdiğini biliyoruz. Başta Türkleri kast ediyoruz. Bu, Soçi'de varılan anlaşmaların uygulanmadığını gösteriyor."
Peki iddialarla ilgili Ankara ve Türkiye destekli muhalif gruplar ne diyor?
Rusya'nın operasyon düzenlediği Han Tuman kasabasından BBC Türkçe'ye konuşan muhalif kaynaklar kimyasal saldırıdan İran'ın sorumlu olduğunu iddia ediyor.
Muhalifler, "Bölgedeki İran'a bağlı milisler, Soçi'deki anlaşmada kendilerini dışlanmış hissetti. Rejimin de saldırmaya hazır olduğunu düşündükleri anda kimyasal saldırı düzenleyip bizi suçladılar" diyor.
Bu iddia ortaya atılmadan önce konuştuğumuz İranlı bir diplomatik kaynak, Soçi'deki uzlaşının İran olmadan uygulanamayacağını, bölgede hâlâ çekilmeyi reddeden radikal grupların olduğunu söyledi.
Türk yetkililer de muhaliflerin kimyasal silah kullandığı iddialarının doğru olmadığının altını çiziyor.
17 Eylül'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında Soçi'de varılan mutabakata göre, 10 Ekim itibarıyla İdlib'de silahtan arındırılmış bölgede bulunan muhalif gruplar ağır silahlarını teslim edecekti. Türkiye Milli Savunma Bakanlığı, 10 Ekim'de bir açıklama yaparak tüm silahların teslim edildiğini duyurmuştu.
Üst düzey bir Türk diplomatik kaynağa göre silahlar, Türkiye'nin İdlib çatışmasızlık hattında bulunan gözlem noktalarına teslim edildi.
Bölgedeki muhalif kaynaklar ise tüm ağır silahların verilmediğini, görünürde olmasa da çok az sayıda ağır silahın ve orta menzilli uçaksavarın her ihtimale karşı bölgede saklandığını; Rusya'nın da bunu bildiğini ancak göz yumduğunu iddia ediyor.
Mutabakatın bir diğer maddesi de, hem Türkiye hem Rusya tarafından "terör örgütü" olarak kabul edilen ve El Kaide'den kopan grupların oluşturduğu HTŞ'nin bölgeden çekilmesiydi. Türkiye, HTŞ'nin İdlib'e çekildikten sonra bölgede çözülüp uzaklaştırılmasını taahhüt etti.
Türk güvenlik kaynaklarının verdiği bilgiye göre İdlib'in içerisinde 17 bini geçen HTŞ'li sayısı, çatı örgütün içinde Nureddin Zengi Tugayları başta olmak üzere bazı grupların ayrılmasının ardından yaklaşık 12 bine düştü.
Bu sayının yarısından fazlası rejime karşı savaşta doğrudan yer almamış, örgütün de "savaşçı" olarak adlandırmadığı, İdlib'deki kontrol noktalarında bulunan "polis gücü". Türkiye sınırından İdlib merkeze giden yoldaki 10 kontrol noktasında da, HTŞ'nin "şehirde güvenliği sağlamaktan sorumlu polis gücü" bulunuyor.
Soçi mutabakatı öncesi İdlib'in doğusunda Abu Zuhur'dan Halep'e kadar silahtan arındırılmış bölgede yaklaşık 5 bin HTŞ mensubu vardı.
Bugün ise bölgede birkaç yüz HTŞ'li kaldı. Bu kişiler içinde, isim değiştiren ancak Türkiye destekli muhalif çatı örgütlere katılmayıp HTŞ ile bağını sürdüren gruplar da var.
İdlib'deki muhalif kaynaklar, Suriye ordusunun olası bir operasyonunda bölgeyi savunmak üzere bu grupların mevcut konumlarını korumasına Türkiye tarafından izin verildiğini söylüyor. Anlaşmayı reddeden bazı HTŞ'lilerin ise yerel savaşçılar tarafından vurulduğunu iddia ediyorlar.
Soçi mutabakatına göre Suriye'nin en önemli ticaret yolları üzerinde bulunan, Halep'i Şam'a bağlayan M5 ve Lazkiye'ye bağlayan M4 karayolları da yıl sonuna kadar güvenli geçişe açılacak.
M5 karayolu üzerinde HTŞ'ye ait 4, diğer muhaliflere ait 2 adet kontrol noktası var. Türkiye, bölgedeki gruplar üzerinde gücünü kullanarak HTŞ'ye ait beşinci ve en büyük kontrol noktasını Ağustos ayında kaldırtmıştı.
Yerel kaynaklar, ticaret yapmak için bölgeden geçen araçların kontrol noktalarında rüşvet ödeyerek yolu kullanabildiklerini söylüyor.
Türk güvenlik kaynaklarının verdiği bilgiye göre ise, bu karayollarından geçişin detaylarına yönelik olarak Rusya ile Türkiye arasında görüşmeler sürüyor. Yolun güvenliğinin sadece Türk askeri tarafından değil, oluşturulacak Rus kontrol noktalarındaki birliklerle ortak sağlanması gündemde. Açılmaları sonrası yollardan Suriye ordusuna ait askeri araçların geçişi de mümkün olabilir.
Soçi mutabakatı ile üzerinde uzlaşılan İdlib'deki çatışmasızlık bölgesi, Suriye ordusunun yaklaşmakta olan operasyonunu engelleme amacı taşıyordu.
Ancak o dönem bazı muhalifler anlaşmaya tepkilerini yüksek sesle dile getirmiş, "Ağır silahlar bırakıldıktan sonra Suriye ordusu ya da Rusya bir bahane bulup saldırıya geçerse kendimizi savunacak durumda olmayacağız" demişti.
9 Kasım günü Suriye ordusu ve İran'a bağlı milisler, silahtan arındırılmış bölge kapsamına giren Hama'nın kuzeyinde bir operasyon düzenledi. Ellerinde ağır silah bulunmadığını öne süren muhalif gruplar, "23 muhalif savaşçı, kendilerini savunamadıkları için öldürüldü" diyor.
Görüşlerini aldığımız İdlib'deki muhalif kaynaklar, bu olayın ardından daha fazla ağır silah tedarik edip sakladıklarını, Suriye ordusuna güvenmediklerini söylüyor. Suriye ordusunun ülkenin diğer bölgelerindeki operasyonları büyük oranda bittiği için yeniden toparlanıp İdlib'de büyük bir operasyon düzenleyeceğine inanıyorlar.
BBC Türkçe'ye konuşan Türk yetkili, Soçi'de varılan uzlaşmada Suriye rejiminin de yükümlülükleri olduğunu hatırlatıyor:
"Rejim anlaşmayı manipule ediyor. Ağır silahlar büyük oranda çekildikten sonra silahsızlandırılmış bölgenin sınırına tahkimat yaptı, taciz atışlarına başladı. Öncesinde muhalif grupların oradaki güçlü varlığı onlar için bir tehdit oluşturuyordu. Tehdidin ortadan kalktığını gördüğü anda yığınak yapmaya başladı."
Türk yetkili, Suriye hükümetinin aynı zamanda İdlib ve çevresinde yaşayan Suriyelilere "İdlib Suriye toprağıdır, yeniden Suriye ordusunun kontrolüne geçecektir" yazılı mesajlar attığını söyledi.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa ise gerilimin ortadan kaldırılması için bir an önce siyasi çözüme ulaşılması gerektiğini belirtti.
Halep'in batısındaki son gelişmeler hakkında konuştuğumuz Mustafa'ya göre, siyasi çözümün önündeki tek engel Suriye hükümeti:
"Anayasa için acilen komisyon oluşturulması gerekiyor. Türkiye 50 kişilik listeyi verdi ancak Suriye rejimi oyalıyor. Çözümsüzlükten yana olduğu için bir yandan da askeri operasyonlar yürütüyor. Burada Türkiye ve Rusya'nın garantörlüğü çok önemli. Bombardımanın bir an önce durması ve siyasi çözüme gidilmesi gerekiyor."
Ankara, olası bir operasyonda bölgedeki 3 milyon sivilin Türkiye sınırına yığılmasından endişe ediyor. Yeni bir mülteci akınından korkan Fransa ve Almanya da bu sebeple Soçi'deki mutabakata destek vermişti.
Son bir yılda Suriye ordusunun muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere girmesi sonrası çatışmalardan kaçan on binlerce kişi, İdlib ile Türkiye'nin kontrolündeki Afrin ve Cerablus arasındaki bölgeye yerleşmişti.
Bölgede yeterli yerleşim yeri yok. Afrin'deki sınırlı sayıdaki ev dolu. Henüz yeni bina yapımına da başlanmadı. Azez ve Cerablus'ta iyi durumdaki evlerin kiraları ise 700 dolara kadar çıkıyor.
Bu şartlar altında İdlib'den kaçanların bu bölgelere yerleştirilmeleri mümkün görünmüyor.
Daha önce Humus'tan gelenlerin yerleştirildiği Cerablus'taki çadır kentte kalabalıktan ve şartlardan şikayet eden yaklaşık 8 bin Suriyeli, rejimin kontrolündeki bölgelere geri dönmeyi tercih etmişti.
Türk yardım kuruluşları, İdlib'in Türkiye sınırında kurulan ve 90 bin kişilik kapasiteye erişmesi planlanan çadır kentte de aynı durumun yaşanmasından endişe ediyor.
Daha önce defalarca göç etmek zorunda kalmış ve çadırlarını, yatak ve yorganlarını her daim hazır bulunduran siviller de var. Yardım kuruluşları yetkilileri, bu kişilerin de kendilerine yer bulabilmesi için sınırdaki boş alanların temizlendiği bilgisini verdi.