Şemdin Sakık, 'gizli tanık' olarak hangi ifadeleri vermişti?

Şemdin Sakık, 'gizli tanık' olarak hangi ifadeleri vermişti?

Ergenekon iddianamesinde PKK ile Ergenekon bağlantısına dayanak olarak gösterilen Gizli Tanık Deniz (Şemdin Sakık) Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e 14 sayfalık ifade vermişti.

İşte anlatımlarından bazı bölümler;

" ... Abdullah Öcalan'ın da Yalçın Küçük hakkında "Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor" şeklinde söylemlerde bulunduğunu bildiğini, Abdullah Öcalan'ın üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesi yapmadığını, bunu Yalçın Küçük ile yaptığını, Yalçın Küçük'ün adeta Abdullah Öcalan'ın beyni olduğunu ..."

* * *

Gizli tanık "DENİZ" ifadesinde; PKK terör örgütüyle olan ilişkilerinden bahsettikten sonra, Yalçın Küçük'ün 1993 ve 1996 yıllarında ve daha öncesinde Suriye-Şam'daki kampta Abdullah Öcalan'la görüşmek için geldiğini, Abdullah Öcalan'la görüşmelerini yayınladığını, daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV'de, Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah Öcalan'ın katılımını sağladığını, Abdullah Öcalan'ı yönlendirerek, PKK örgütünü silahlı eyleme teşvik ettiğini, Abdullah Öcalan'ın da Yalçın Küçük'e "Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor" dediğini, Abdullah Öcalan'ın üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesini Yalçın Küçük ile yaptığım, Yalçın Küçük'ün adeta Abdullah Öcalan'ın beyni olduğunu beyan etmesinden de şüpheli Yalçın Küçük'ün Ergenekon silahlı terör örgütü amaçları doğrultusunda PKK terör örgütünün eylem ve stratejilerinin belirlenmesinde önemli bir görev üstlendiği anlaşılmaktadır. Abdullah Öcalan'm Şam'da bulunduğu dönemlerde 199O'lı yıllardan sonra Yalçın Küçük ile görüşmeye başladığını, bu dönemden sonra Yalçın Küçük'ün Fransa gibi Avrupa ülkelerinde kaldığını, fakat Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkmasından sonra Türkiye'ye döndüğünü, bunun da oldukça dikkat çekici bir durum olduğunu beyan etmesi de aralarındaki ilişkiyi göstermektedir. 14.11.2008 günü Kanal 7 televizyonunda yayınlanan İskele Sancak programında PKK eski yöneticisi olarak bilinen Selim Çürükkaya ile Almanya'da yapılan röportajın bir bölümünde "Yalçın Küçük, Öcalan'ın yanına gider gitmez Öcalan'ı yönlendirmeye başlamıştır. Yalçın Küçük tek başına değildi bizden daha yetkiliydi. Yalçın Küçük ile Abdullah Öcalan aynı örgütün üyeleridir.

* * *

"Gizli Tanık DENİZ’in ifadesinde; Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye’ye terk etmesinin nedeni darbenin olacağından haberdar olması olduğunu, kendisinin örgüte Bekaa vadisinde katıldığını, örgütün ilk yayınlarından Maraş Katliamı üzerine başlıklı broşürde de 12 Eylül Darbesinin olacağı yazıldığını, örgüt ve lideri bu darbeyi önceden haber aldıkları için en etkin önlem olarak yurt dışına gitmeyi kararlaştırdığını,

Abdullah Öcalan’ın örgütte yapmış olduğu birçok konuşmasında bu durumu şu şekilde açıkladığını; “Bir yanda Pilot diğer yanda Kesire ajanı vardı, günlük olarak beni denetleyerek devlete bilgi veriyorlardı, bende kendilerini kullanıyordum, onlar benden bilgi almaya çalışırken ben onlardan bilgi alıyordum, onlar sayesinde devlet içindeki gelişmeleri öğreniyordum, darbenin olacağını biraz bunların anlatımlarından biraz da kendi yorumlarımdan çıkarttım” diye anlattığını, Öcalan’ın, Pilot Necati ve Kesire Yıldırım için sürekli MİT ajanı dediğini, MİT ajanı olarak söylediği Kesire Yıldırım ile evlenmesini de onun kendisi üzerinde denetim kurduğunu düşünmesini sağlayıp örgütü oluşturduğu şeklinde açıkladığını, beyan ettiği görülmüştür."

* * *

Gizli Tanık Deniz ifadesinde eylem ile ilgili olarak; “Bildiği bir konuyu da burada açıklamak istediğini söyleyerek ŞEMDİN SAKIK YAKALANDIKTAN SONRA KENDİSİNE YETKİLİLER TÜRKİYE’DE TANINMIŞ ARALARINDA AKIN BİRDAL İSİMLİ GAZETECİ, YAZAR VE SİYASETÇİLERİN ÖRGÜTLE NE TÜR İLİŞKİLERİNİN OLDUĞUNU SORMUŞ OLDUKLARINI, ONU BU KİŞİLER HAKKINDA İFADE VERMEYE ZORLADIKLARINI, Şemdin SAKIK’ın bu kişileri tanımadığını, bu kişilerin örgütle olan irtibatları konusunda bir bilgisinin olmadığını söylediğini, bu görüşmeden iki veya üç gün sonra Akın BİRDAL’ın suikasta uğradığını, Bu olaydan sonra yine Şemdin SAKIK’ı sorguya alarak yine aynı içerikli evrakı tehdit yoluyla imzalatmaya çalıştıklarını Ancak kendisi bilgisi olmadığı bir konuda kimseye suç yükleyemeyeceğini beyan ederek imzalamadığını” beyan etmiştir.

* * *

 Gizli Tanık DENİZ 04.06.2008 tarihinde alman ifadesinde; 1986-1987 yıllarında Abdullah Öcalan'ın Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampında bulunduğu sırada gazeteci ve siyasi kimliği olan Doğu Perinçek'in röportaj adı altında geldiğini, Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan'la görüşmesinin ardından bu görüşmesini bir kitap haline getirip yayınlatması ve Aydınlık dergisinde dizi halinde yayınlamak suretiyle varlığı yokluğu çok fazla hissedilmeyen Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündemleşmesini ve Türkiye içerisinde örgütün taban bulmasını sağladığını, 15 Ağustos 1984 olayları ile örgüt adım Türkiye'de hissettirmişse de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, siyaseten de sıkışmış bir durumda olduğunu, yayınlanan bu görüşmenin adeta örgüt için bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu Perinçek'in örgütün adeta ikinci lideri konumuna geldiğini ve yayınladığı kitabın örgüt mensuplarının evlerindeki kitaplıklarda yerini aldığını. Ferit İLSEVER isimli şahsı İşçi Partisi genel sekreteri olarak bildiğini, Yazar olarak tanıdığı Yalçın Küçük'ü 1993 ve 1996 yıllarında Şam'da yukarıda anlattığı gelişmeler sonrasında kurulan kampta Abdullah Öcalan'la görüşmek için geldiğini gördüğünü, bu tarihlerden önce de geldiğini Abdullah Öcalan'la görüşmelerinin yayınlanması nedeniyle bildiğini, Yalçın Küçük'ün daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV'de Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah Öcalan'm katılımını sağlayıp o dönemde programı sürdürmekte olduğunu, Yalçın Küçük'ün PKK örgütü nezdindeki rolünün, örgütü silahlı eyleme teşvik etmek konusunda Abdullah Öcalan'ı yönlendirmek olduğunu. Abdullah Öcalan'm da Yalçın Küçük hakkında "Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor" şeklinde söylemlerde bulunduğunu bildiğini, Abdullah Öcalan'm üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesi yapmadığını, bunu Yalçın Küçük ile yaptığını, Yalçın Küçük'ün adeta Abdullah Öcalan'm beyni olduğunu. Abdullah Öcalan'a 1996 yılında gerçekleştirilen daha doğrusu Şam'da ki okulun önünde patlatılan bombayı gerek Yalçın Küçük'ün gerekse Abdullah Öcalan'm haberdar olduklarını kendi beyanları ile açıklamışlardır dediği, bu açıklamalarda Yalçın Küçük'ün yurtdışında bulunduğu bir sırada Abdullah Öcalan'ı arayarak "sana suikast girişiminde bulunulacak, Şam'ı terk et" şeklinde haber verdiğini, Abdullah Öcalan'm da buna rağmen Şam'dan ayrılmayacağını ama tedbir alacağını söylediğini bildiğini, Bu açıklamaların örgütün yayın organlarında da yer aldığım, Abdullah Öcalan'm Şam'da bulunduğu dönemlerde 199O'lı yıllardan sonra Yalçın Küçük'ün kendisi ile görüşmeye başladığını, bu dönemden sonra Yalçın Küçük'ün yurtdışında Fransa, Brüksel gibi Avrupa ülkelerinde kaldığını, Abdullah Öcalan'm Suriye'den çıktıktan sonra ise Türkiye'ye döndüğünü, bunun da oldukça dikkat çekici bir durum olduğunu. Kendisinin Ergenekon soruşturmasında ismi geçip de tanıdığı şahıslar ile ilgili beyanlarının bunlardan ibaret olduğunu, ayrıca bu kapsamda olabileceğini düşündüğü konular ile ilgili de beyanlarda bulunduğunu, genel olarak bilgi sahibi olduğu Ergenekon yapılanması ile PKK'nın hem kuruluşu, hem Yalçın Küçük Doğu Perinçek ilişkisi ve yukarıda anlattığı konular göz önünde bulundurulduğunda ilişkili olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir.

* * *

Gizli Tanık Deniz ifadelerinde özetle; Doğu Perinçek’ in 1986–1987 yıllarında Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampına geldiğinde Abdullah Öcalan tarafından bizzat ve askeri törenle karşılandığını, 10 gün kadar kaldığı kampta kendisine bir oda tahsis edildiğini, Abdullah Öcalan’ ın hiçbir misafiri ile bir defadan fazla yemek yemediği halde bütün yemeklerde Doğu Perinçek ile birlikte olduğunu, Abdullah Öcalan’ ın kendisi ile görüşenlerin arkasından ajan, işbirlikçi, benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediği halde Doğu Perinçek hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu Perinçek’ in Abdullah Öcalan’ la görüşmesini yayınlamasının o dönemde varlığı yokluğu hissedilmeyen Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündeme gelmesini ve örgütün taban bulmasını sağladığını, örgütün 15 Ağustos 1984 olayları ile adını duyurmuş ise de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, o dönemde siyasi olarak da sıkışmış durumda olan örgüt için yayınlanan bu röportajın adeta bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu Perinçek’ in adeta örgütün ikinci lideri konumuna geldiğini,

1990’lı yılların başlarından itibaren PKK - Hizbullah çatışması olduğunu, hatta bundan dolayı PKK’nın şehirlerde barınamaz hale geldiğini, Hizbullah’ın yapmış olduğu eylemlerin çok sayıda ve profesyonelce olduğunu, o dönemde kendisinin örgüt içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, yurtdışında bulunan birçok örgüt kampını gezdiğini ve yerlerini bildiğini, Türkiye’de faaliyet yürüten örgütlerin de yurtdışında eğitim aldıkları kamplar bulunduğunu, Hizbullah örgütü mensuplarını bu kamplarda hiç görmediğini, eğitimsiz örgüt mensuplarının yukarıda bahsettiği tarzda eylem yapmalarının mümkün olmadığını,

1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu, bu operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında geri çekiliyoruz, paşa vuruldu sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulup vurulmadığı konusunda o bölgede bulunan PKK militanları ile görüşmeler yaptığını, Lice’de PKK’nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice’ye gelmesinin sağlanıp helikopterden iner inmez bir asker tarafından vurulduğunu, vuran askerin de başka bir asker tarafından vurularak ikisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır’a getirildiğini öğrendiğini, bu olayı PKK’nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendiğini, Aydın BAHTİYAR isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadise olmasının karanlık bir nokta olarak kaldığını, söylemiştir.