İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 12 Eylül askeri darbesi ve 1982 Anayasası hakkındaki tartışmaları "kamu yararına tartışmalar" olarak değerlendiren ve itiraz yolu açan önemli bir karar açıkladı. Mahkeme, 12 Eylül 1980 darbesi ve başta Kenan Evren olmak üzere, darbeyi gerçekleştiren kuvvet komutanları hakkında iddianame hazırladığı için 'görevini kötüye kullandığı' gerekçesiyle meslekten ihraç edilen eski Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu'nun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Mahkeme, bugün Strasbourg'da açıkladığı kararında, silahlı kuvvetleri eleştirdiği gerekçesiyle davacıya yönelik ceza ve disiplin uygulamasının İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10'uncu maddesine aykırı olduğunu açıkladı. Davacının, hazırladığı iddianamede 12 Eylül darbesi hakkında kullandığı ifadeler, mahkeme tarafından, Türkiye'nin sadece yakın geçmişi değil, bugününü de ilgilendiren tarihi, politik ve hukuksal bir tartışmanın parçası olarak değerlendirdi. Söz konusu tartışmayı "kamu yararına bir tartışma" olarak yorumlayan Strasbourg Mahkemesi, bu yorumdan yola çıkarak, silahlı kuvvetleri eleştirdiği gerekçesiyle davacıya uygulanan ceza ve meslekten men kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü maddesine aykırı olduğu sonucuna vardı. 'Ordu sivil denetim altında olmalı'Davayı inceleyen dairenin Macar yargıcı Andras Sajo, karara ek hazırladığı bir görüşte, savcı Kayasu'nun "kamu yararı açısından olağanüstü önemli bir davada elindeki olanakları kullanmaya çalıştığını" ve "darbeyi düzenleyenler için bir tür af sayılabilecek anayasal düzenlemeyi sorguladığını" dile getirdi. Macar yargıç, demokrasideki rolü gereği ordunun kamu denetiminde olması gerektiğine de vurgu yaptı. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, davacıya Türk mahkemeleri önünde yeterli etkin başvuru hakkının tanınmamış olmasını da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 13'üncü maddesine aykırı buldu. Kararın bu maddesi Türkiye'de Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına mahkemeler önünde itiraz konusunu içeriyor. Kurulun kararlarına karşı su an için mahkemeler önünde itiraz hakkı bulunmuyor. Ancak İHAM'nin bu kararının ardından Ankara’nın, normal şartlarda, kendisini İHAM içtihadıyla uyumlu hale getirmesi gerekiyor. Türk hükümeti ise dava hakkında Strasbourg'a gönderdiği savunmada, Sacit Kayasu'ya yönelik uygulamanın "kamu düzen ve güvenliğinin korunmasından kaynaklandığı" tezini işlemişti. Ankara, davacıya yönelik disiplin cezası için de "en hafif ceza" savunması yapmıştı. Oy birliğiyle alınan karar gereği, Ankara davacıya, 40 bin Euro maddi ve manevi tazminat, bin Euro da mahkeme masrafı ödeyecek. Kararla ilgili Vatan gazetesinin sorularını cevaplayan Sacit Kayasu şunları söyledi:Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? Davayı kazanmış olmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. AİHM, bana haksız ceza verildiğini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevi kötüye kullanma kararı ve kınama cezasının kişilerin mağduriyetine yol açtığı kabul edildi. Ve hükümete de Anayasa’nın 159’uncu maddesinin değiştirilmesi yönünde tavsiye kararı aldı. Ve maalesef devleti 40 bin Euro tazminata mahkum etti. Neden maalesef? Çünkü bütün bu işlemler kişiler tarafından yapılıyor. Benim gariban vatandaşımın ödediği vergilerden devlet niye bu cezayı ödesin? 40 bin Euro az para değil. Devletin ne kabahati var? Bu işi yapan kimse cezasını o çekmeli. Sizi nasıl bir süreç bekliyor şimdi? Tezimi vermem için iyi bir fırsat oldu. Ne tezi? Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum. Hakim ve savcıların ifade hürriyetiyle ilgili tezimi bitirmiştim. Dava sonucunu ilave ettikten sonra tezimi vereceğim. İHAM’in kararı ile Yargıtay’da yeniden yargılanma hakkı kazandım. Yargıtay’a başvuracağım. Görevi kötüye kullanamadan verilen kararın kaldırılmasını ümit ediyorum. Hem alnımdaki leke ki benim hırsızlığım yok, uğursuzluğum yok- görevi kötüye kullanmaktan ceza verildi. Bu karar ortadan kaldırılırsa bu utançtan kurtulmuş olurum. Mesleğinize dönebilecek misiniz? AİHM’in kararına dayanarak Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na başvuracağım ancak bu sadece kınama cezasının kaldırılmasına yönelik olacak. İHAM’e meslekten men kararının iptali için de yaptığım bir başvuru var. Davanın sonucunu bekliyorum. O davada da haklı bulunursam mesleğe geri dönebileceğim. Bu karar iddianamenin mahkemeye gönderilmesini sağlar mı? Mademki bana verilen ceza haksızdır. Artık herhangi bir savcı bu kararı örnek gösterip ayrıca dava açabilir ya da benim iddianamemi Adana Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderebilir. Artık kapılar açıldı. Hakimler, savcılar bundan sonra daha korkusuzca karar verecekler. En azından İHAM’e gider hakkımızı alırız diyebilecekler. Cesaret eden çıkar mı? İnşallah. İyi ki Müslümanız. Her işimiz Allah’ta. Ergenekon duruşmasını görüyoruz. Bir savcı askerlerin de içinde bulunduğu bir organizasyonu dava edebiliyor. Bu bir değişimi gösteriyor. Darbeciler de yargılanabilir. Ama ben istiyorum ki zaman aşımı süresi içinde yargılansın. Zaman aşımı ne zaman doluyor? 12 Eylül 2010 tarihinde doluyor. Normalde 2000’de doluyordu. Benim tanzim ettiğim iddianameyle 10 yıl uzadı. Anayasa’nın geçici 15. maddesi hala kaldırılmıyor. (Darbecilerin yargılanmasını sözde engelleyen madde.) Neden? Darbe suçunun zaman aşımı 20 yıl. Darbe 1980’de olduğuna göre 12 Eylül 2000’de zaman aşımının dolması gerekir. 2000’den sonraki iktidarlar vatandaşa şirin gözükmek için geçici 15. maddeyi kaldırabilirlerdi. Onu kaldırmakla darbeciler yargılanamaz. Ama geçici madde hâlâ kaldırılmadı. Sebep tanzim ettiğim iddianame. Bu iddianame ile zaman aşımı 10 yıl daha uzadı. Korkuluyor. Başka bir savcı iddianame tanzim ederse bu geçici maddeyi gösterecekler. ‘Aslında Anayasa darbecileri korumuyor’ Neden iddianame hazırladınız? Her darbe Türkiye’yi 50 yıl geriye götürüyor. Bütün derdim darbeler olmasın diyeydi. İddianameniz ne oldu? Başsavcı takipsizlik kararı verdi. İddianameyi 2 suça tahsis ettim. Birincisi, darbe yapmaya teşebbüs suçu. Evren’in 30 Ağustos 1980’de Harp Okulu’nda yaptığı bir konuşma var. O konuşma darbeye teşebbüs niteliğinde. İkincisi de darbe yapmaktı. Eğer sadece darbe yapmak suçundan iddianame tanzim etseydim mahkeme kabul eder ve ’Bu kişileri Anayasa koruma altına almıştır’denirdi. Bunu yapmadılar. Çünkü koruma 12 Eylül’de başlıyor ve Evren’in konuşma yaptığı 30 Ağustos 1980 tarihi korumanın dışında. Baktılar ki iddianame mahkemeye giderse Evren ceza alacak en iyisi iddianameyi şikayet dilekçesi kabul edelim ve takipsizlik kararı verelim dediler. Aslında Anayasa’nın 15.madde de darbecileri korumuyor. Neden? 2356 sayılı Milli Güvenlik Konseyi’nin kuruluşu diye bir kanun var. 12 Aralık 1980’de kabul ediliyor. Yani 12 Aralık 1980’den önce MGK ’kanunen’ yoktur. Dolayısıyla Anayasa’nın 12 Eylül 1980 tarihindeki darbeyi koruması mümkün değildir. Ben de bu 90 günlük boşluktan yararlanarak dava açtım. Peki buna rağmen neden dava açılmadı? Başsavcı yasaya aykırı takipsizlik kararı verdi. Bu hukukun katlidir. TC’nin hukuk devleti olduğunu söylüyorsunuz ama hukuku bizzat hukukçular katletti. Çünkü 12 Eylül’le irtibatlı bir sürü sivil bürokrat, vatandaş da var. O kadar çok haksızlıklar, insan hakları ihlali olduki o dönem. İHAM iki dosyayı birleştirdi Kayasu kararı şöyle anlattı: İHAM’ye toplam 14 ayrı başvuruda bulundum. İHAM, kınama ve meslekten men cezası ile Yargıtay’ın verdiği cezayı tek davada birleştirdi. Önce vatandaş sıfatıyla Evren hakkında darbe yapmaktan suç duyurusunda bulunan dilekçe verdim. Dilekçem kabul edilmeyince, savcı olarak iddianame hazırladım. HSYK 2000’de şikayet dilekçesi verdiğim için kınama cezası verdi. 2003’te ise meslekten ihraç edildim. Yargıtay Başsavcılığı da hakkımda dava açarak 2 ayrı suçlamada bulundu. Birinci suçlama TCK’nın 159.maddeye istinaden Evren’e hakaret ettiğim gerekçesiyle, ikincisi ise iddianame hazırladığım için görevi kötüye kullanmaktan ötürüydü. Yargıtay, hakaretle ile ilgili olarak 2001’de 10 ay, iddianame ile ilgili olaraksa ise 2003’te 10 ay hapis cezası verdi. Bu hapis cezalarını yaklaşık 2 bin YTL para cezasına çevirdi ve daha sonra da erteledi. İHAM, yaptığım 2 başvuruyu tek davada birleştirdi. İHAM gerekçeli kararında ne dedi? Kayasu, mesleğinin kendisine verdiği yetkileri aşmamıştır. Yasal süreçleri izleyerek darbenin faillerine anayasal affa eşit bir durum yaratan duvarları kırmayı denemiştir. Dilekçeyi sade bir vatandaş olarak imzalamıştır. Hükümet savcıların sade vatandaş olarak dilekçe vermelerinin niçin engellendiğine dair yeterli gerekçe göstermemiştir. Ordunun eleştirilmemesi için ifade özgürlüğünü kısıtılamak doğru değil. Demokrasilerde ordu en çok eleştirilen kurumların başında gelir. Orduda görev alan kişiler de bu durumun kendilerini de etkileceyeğini bilir. Bir kurumun bünyesinde yer almak o kurumun iyi ya da kötü şöhretinin kendisini de otomatik olarak etkileyeceğini bilir. Karasu’nun 159. madde nedeniyle suçlanması İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine aykırıdır. Karasu’nun mahkumiyet kararı aranan kriterlere uygun değildir. İşini kaybetmekle kalmamış, avukat olarak çalışmasının önü kapatılmıştır. Tazminat kararı, Karasu’nun bu davadan gördüğü zararı karşılayacaktır. Mesleğini yeniden yapabilmesi için davanın tekrar görülmesini tavsiye ediyoruz.” İHAM’de kızı Gaye Tekeli, savundu‘Kızlar babacı olur, ben de babam gibi avukat oldum’ 28 yaşındaki Gaye, Yeditepe Hukuk Fakültesi’nden 2003’te mezun oldu. Özel bir hukuk bürosunda şirketlere uluslararası finans alanında danışmanlık yapıyor. Tekeli, “Malum kızlar babacı olur. O benim önümde ideal karakter olduğu için hukuk istedim. Aslında savcılık istiyordum ama başımıza gelenlerden ötürü tercih edemedim” diyor, ilk ve tek davanın babasının İHAM’de açtığı dava olduğunu söyleyen Tekeli yaşadığı süreci de şöyle anlatıyor: “Babam 2000 yılında İHAM’ye başvurduğunda ben daha üniversitedeydim. 2005’te dava kabul edildikten sonra babamın isteği ile davacı vekili oldum. İHAM’in verdiği kararın iki türlü yansıması var. Hem ailenin içindeyim, hem de bu ülkenin vatandaşı olarak dışardan izliyorum olayları. Bu bizim haklılığımızı doğuracak bir sonuç doğuracak. Verilen cezaların ne kadar hukuksuz ve adilane olmadığını ortaya koyacak.”