Cezaevlerinde 400’ün üstünde ağır hastanın bulunurken, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan, "hasta mahpusların adım adım ölüme itildiğini" söyledi.
Evrensel'den Erdi Tütmez'in haberine göre Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Celal Şeker ile İzmir Şakran T Tipi 4 No’lu Cezaevinde kaldığı sırada lösemi hastalığına yakalanan ve tedavisi yapılmadığı için sağlık durumu kötüye giden Nihat Baymiş’in yaşamını yitirmesinin ardından gözler bir kez daha cezaevlerinde tedavileri yapılmayan ve ölüme terk edilen hasta mahpuslara çevrildi.
Hasta mahpusların durumu endişe verirken, İnsan Hakları Derneği de (İHD) geçtiğimiz günlerde bir rapor açıkladı ve cezaevlerinde 402’si ağır 1154 hasta mahpusun olduğunu duyurdu.
Hasta mahpusların durumunu konuştuğumuz İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, hasta mahpusların sayısının sürekli arttığını ve buna neden olan çok sayıda ihlalin olduğunu söyledi. Cezaevlerindeki tutuklu sayısının sürekli arttığına dikkat çeken Türkdoğan, “Şu anda cezaevlerinde kapasite yüzünden on binlerce tutuklu fazlalığı var. Odalarda, koğuşlarda, hücrelerde, kalması gereken insan sayısından fazla insan kalıyor. Ve bu ortam tutukluların sağlığını doğal olarak bozuyor. Ve bu durum özellikle de hasta mahpusların aleyhine” dedi.
Cezaevlerindeki bu sayının fazla olmasından kaynaklı bu sefer de daha fazla insanın doktora gitmek istediğini ifade eden Türkdoğan, şunları kaydettği:
“Bu istek oluyor ancak cezaevi koşulları buna yeterli olmadığı için hep gecikmeli olarak bu talepler gerçekleşiyor. Kampüs cezaevlerindeki hastane veya poliklinik olarak adlandırılan sağlık birimlerinin de kapasitesi yetersiz. Bu sefer onlar cevap olamıyor, hastaneye gidilmesi gerekiyor. Hastanede muayene için sıra bekleniyor. Diyelim ki mahpus bu aşamayı geçti ve muayene oldu. Bu sefer de bir rapor veriliyor. Bu raporla da adli tıbba gitmeniz gerekiyor. Adli tıbba gidiliyor ancak adli tıbbın da ‘Ağır ve sürekli hastalığı var’ raporu verdiği 800’den fazla insan var. Bir de bunların yanında adli tıp, bu insanların çoğuna ‘Cezaevinde kalabilirsin’ diyor. Hem ‘ağır hasta’ diyeceksiniz hem de ‘Cezaevinde kal’ diyeceksiniz. Bu büyük bir çelişki. Türkiye’nin bu koşullarında ağır ve sürekli hastalığı olan insanların cezaevinde kalması onların hastalıklarının ilerlemesine neden oluyor ve hastalık nedeniyle ne yazık ki ölümler gerçekleşiyor” dedi.
İnfaz Kanunu’nun bazı maddelerinin sorunun çözümünde büyük bir engel teşkil ettiğini ifade eden Türkdoğan, engelleri şöyle anlattı: “Normalde Adalet Bakanlığı isterse, sadece adli tıp değil üniversite hastanelerinin veya Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerinin de raporlarını kabul edip bu insanları serbest bırakabilir. Ancak bir genelge çıkarmışlar ve durum tamamen adli tıbbın raporlarına bağlanmış. İkinci olarak da; savcılıkların da değerlendirme yapması gerekiyor. Diyelim adli tıp rapor verdi, bazı savcılıklar ‘Bu kişi toplum güvenliği bakımından tehlikelidir’ kararı alıp, tahliye vermeyebilir.” İnfaz Kanunu’nun 25. maddesine göre de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların, adli tıp kurumunun ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu olsa dahi tahliye edilmediğini söyleyen Türkdoğan, “Zamanında Abdullah Öcalan ile ilgili çıkarılan bir kanun vardı. Bu kanunda “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış kişiler ölünceye kadar cezaevinde kalır.” yazıyordu. Ancak bu hem Anayasa’ya hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı. Hatırlanacağı üzere AİHM de Öcalan ile ilgili bir karar vermiş ve Türkiye’ye Öcalan’a bir tahliye tarihi vermesini gerektiğini söylemişti. Yani AİHM, ‘Ölünceye kadar infaz diye bir şey yok’ demişti. Dolayısıyla İnfaz Kanunu’nun 25. maddesi engel olarak görülmemeli” dedi.
Sürece bakıldığında durumun oldukça vahim olduğunu söyleyen Türkdoğan “Bizim geçtiğimiz günlerde açıkladığımız raporda ağır durumda olan 402 kişiden bahsediliyordu. Ancak bu sayı bizim tespit edebildiğimiz bir sayı. Eminim ki Adalet Bakanlığının elindeki listede bunun birkaç katı hasta vardır. Türkiye nereden nereye geldi? 2008 yılında biz hasta mahpuslara mektup göndermeye başlamıştık. 2007 yılında 20 kişiye mektup gönderiyorduk. Şu anda 400’den fazla ağır hastadan bahsediyoruz. Sayı kaç kat artmış görebiliyoruz. Hükümet bu soruna daha fazla seyirci kalmamalı. Bu acil çözülmesi gereken bir sorun.” ifadelerini kullandı.