İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklama yaptı. Yapılan ortak açıklamada, “İşkenceye ortam oluşturan OHAL derhal kaldırılsın, işkence yasağına mutlak olarak uyulsun” çağrısı yapıldı.
Birleşmiş Milletler'in (BM) 20 yıl önce bugünü ilan ettiği belirtilen açıklamada, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası cezaevlerinde, her türlü toplumsal gösterilere müdahale sırasında ya da gündelik olaylarda, resmi ya da resmi olmayan gözaltı ortamlarında işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının arttığı kaydedildi.
Sözleşmenin işkenceyi mutlak olarak yasakladığına dikkat çeken TİHV ve İHD, “İnsanlık ailesinin ortak kazanımı olan ve modern insan hakları hukukunun en temel kurallarından birini oluşturan bu yasak, tıpkı köleliğin yasaklanması gibi insanlığın aydınlanma ve modernleşme serüveninin en ayırt edici özelliklerinden biri niteliğindedir. Sözleşmede işkence yasağı tutarlı ve mutlak biçimde ifade ediliyor. Buna karşın maalesef işkence, hâlen dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından toplumlara karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda sadece otoriter rejimler ve diktatörlüklerde değil, gelişkin demokrasilerde bile işkence uygulamalarında bir artış gözlemlenmektedir” açıklamasında bulunu.
Özellikle Suriye ve Irak gibi uzun yıllardır savaş ve çatışma koşullarına mahkûm olan ülkelerde işkencenin âdeta gündelik yaşamın bir parçası haline geldiğine dikkat çekilen açıklamada, bu yüzden işkencenin önlenmesine yönelik sürdürülen mücadelenin yanı sıra işkence görenlerin fiziksel ve ruhsal tedavi ve rehabilitasyonlarına yardımcı olmanın önemli hale geldiği belirtilerek, “Dolayısıyla ilan edilişinin yirminci yılında ‘26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ daha bir anlam ve önem kazanmıştır” denildi.
Türkiye’nin ‘İşkenceye Karşı Sözleşme’yi 1988 yılında kabul ettiğini ve anayasa ile Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasakladığını hatırlatan TİHV ve İHD, 2015’in temmuz ayından itibaren başta Kürt illeri olmak üzere OHAL’le hak ihlallerinin dikkat çekti. Açıklamada, OHAL’le işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları ve iddialarının önceki dönemlerle kıyaslanmayacak boyutlara ulaştığı ifade edildi.
Kürt illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla çok geniş bir nüfusun özgürlüğünden alıkonulduğuna ve en temel haklarının olağanüstü bir biçimde kısıtlandığına, ağır acı ve duygusal tahribat yol açıldığına vurgu yapan TİHV ve İHD, “En az 1 milyon 809 bin kişinin bu yasaklar nedeniyle başta yaşam ve sağlık hakkı olmak üzere en temel hakları ciddi bir şekilde ihlal edildi” açıklamasında bulundu. dedi.
Ayrıca, OHAL döneminde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının topluma dehşet ve korku yaymak ya da sadece güç gösterisinde bulunmak amacıyla, intikamcı bir zihniyetle alenileştirildiği ve yaygınlaştırıldığına da dikkat çekildi.
OHAL uygulamalarını protesto edip barış, demokrasi ve adalet talebinde bulunan her türlü toplantı ve gösteriye yönelik “işkence” düzeyine varan aşırı ve orantısız güç kullanımı olduğuna da vurgu yapılan açıklamada, ihraç edilen açlık grevindeki tutuklu Eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın onlarca kez darbedilerek gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları ile yine kamu emekçisi Veli Saçılık’a yakın mesafeden onlarca plastik mermi sıkılmasının güvenlik güçlerinin kullandığı aşırı ve orantısız gücün işkenceye dönüşmesinin son örneklerini oluşturduğuna değinildi.
Açıklamada, OHAL sürecinde çıkarılan KHK’ler ile işkencenin teşviki anlamına gelen pek çok düzenleme yapıldığı da ifade edildi. Cezaevlerinde kötü muamelenin de sıradanlaştırıldığı vurgulandı.
Kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelik eril şiddetin de yaygınlaşarak devam ettiğine, geri gönderme merkezlerinde tutulan mültecilerin işkenceye varan uygulamalara maruz kaldığına vurgu yapılan açıklamada, “Ülkemizde işkencenin bu boyutta olmasının temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Cezasızlığın bir devlet politikası olması ve her düzeyden devlet ve hükümet yetkilisinin, işkenceyi meşrulaştırıcı söylem ve davranışları bu kültürün güçlenmesine neden olmaktadır” denildi.
Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarının uluslararası raporlara da yansıdığına dikkat çekilen açıklamada şu çağrı yapıldı: “İşkenceye ortam yaratan, her türlü denetimden uzak, keyfi kararnamelerle uygulanan OHAL derhal kaldırılmalıdır. Biz işkence yasağını ihlal eden tüm faillerin hiyerarşik sorumluk sırasıyla açığa çıkarılmaları, korunmamaları ve cezasız kalmamaları için inatla işkenceyi belgelemeye ve rapor etmeye, yargının koruyucu kalkanına karşı hukuksal araçlarla mücadele etmeyi sürdüreceğiz.”