Darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan 686 sayılı KHK’yla dün gece 330 akademisyen daha üniversitelerden atıldı. İhraçların 167’sini Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan öğretim üyeleri oluşturdu. Ankara Üniversitesi 73, Anadolu Üniversitesi 28, Yıldız Teknik Üniversitesi 27, Marmara Üniversitesi 23 öğretim üyesi ile en çok bilim insanını kaybeden üniversiteler oldu. İhraç edilen akademisyenlerden biri olan A.Ü İletişim Fakültesi Prof. Nur Betül Çelik "Akademiyi ve bilimsel alanları yangın yerine çevirdiler. Sözümüzü üniversite dışına taşıyacağız. Dışarda o kadar çok insan var ki, bir üniversite kursak uçururuz o üniversiteyi" dedi.
Ankara Üniversitesi’nden çok sayıda akademisyenin ihraç edilmesiyle birçok fakültede ders verecek öğretim üyesi kalmadı. Cumhuriyet'in haberine göre, Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden beş akademisyenin atılmasıyla oyunculuk dalında 3 ve yazarlık dalında 1 hoca kaldı. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği de "İhraçlar üniversite kavramına, etik ve bilimsel değerlere, liyakata aykırıdır" dedi.
A.Ü. İletişim Fakültesi Prof. Nur Betül Çelik: Talebi sadece barış olan insanları akademiden uzaklaştırmakla akademiye de kilit vurmuş oldular. Ankara Üniversitesi’de İletişim fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kapısına kilit vurulmuş durumda. Akademiyi ve bilimsel alanları yangın yerine çevirdiler. Sözümüzü üniversite dışına taşıyacağız. Dışarda o kadar çok insan var ki, bir üniversite kursak uçururuz o üniversiteyi. Türkiye’de de tepetaklak giden bir süreç var. Hiçbir akıllı yönetim bunu yapmaz. Sadece bir kuşak değil, bizden sonraki her kuşağa dalga dalga yayılacak bir süreç yaratmış oldular. Bu kadar büyük mağduriyetin altından hiçbir yönetim kalkamaz.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretimüyesi Prof. Dr. Yüksel Taşkın: Üniversiteler, savcılardan daha ağır kararlar veriyor. Bazı üniversiteler soruşturma dahi açmadı. 20 yıl sonra soruşturma açanla açmayan konuşulacak. Yukarıdan aşağıya bir baskı mekanizması söz konusu. Mevcut hukukta bile suç olmayan bir konu üzerinden siyasi tasfiye yapılıyor. Demokratik kültürü olan tüm kurumlar tasfiye ediliyor. Üniversitelerin durumu acınacak halde. ‘Biz de yanlış buluyoruz ama baskı var’ diyor, üniversitelerde etkin konumda olanlar. Baskı varsa direnç gösterilir. Etkin konumda olan kişilerin direnç göstermesi gerek. Bu bizim utancımız değil iktidarın utancı.
AÜ Eğitim Fakü ltesi Prof. Dr. Nejla Kurul: OHAL döneminde, bu dönemle ilişkili olmayan bir iddianın yasal gerekçesi bulunamadığı için KHK torbasına konularak üniversiteden ve öğrencilerimizden uzaklaştırıldık. Üniversitede, eleştiri ve araştırma yoluyla doğruluk arayışı, özgürlük ve eşitlik arayışı, iktidar tarafından engellenmek isteniyor. Öğretim elemanlarının tasfiyesi sürecinde, rektörler, yönetim kurulları ve senato üyeleri, bu tasfiyeye ve utanca ortak oldular ve üniversite tarihinin karanlık sayfalarına geçecekler. Ama imzacı, sol/muhalif öğretim elemanlarını KHK’lere vermeyen çok sayıda üniversite var. Bizim ihracımız da ‘Hayır’lara vesile olsun diliyorum.
AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Barış Ünlü: İsmimizin yeni KHK’de çıkmasını bekliyorduk çünkü bazı sinyaller vardı ama bu çapta bir şeyi beklemiyordum. Fakat düşününce Rektör Erkan İbiş’in karakteri, izlediği politikaları, devletten politik ve ekonomik beklentileriyle düşündüğümüzde normal karşılamak son derece mümkün. Erkan İbiş eli çok yükseltti. Diğer rektörlerin de işini zorlaştıracaktır bu kadar ihraç. Türkiye’nin geleceğini çok karanlık görüyorum. Gerici ve faşizan bir hareket iktidarda. Bütün ideolojileri boşa çıkaran mafyatik bir düzen var. Bu düzene karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
Prof. Dr. Öget Öktem Tanör: İhraç edilen akademisyenler arasında Türkiye’nin ilk nöropsikoloğu 81 yaşındaki Prof. Dr. Öget Öktem Tanör de var. Çapa’daki İstanbul Tıp Fakültesi’nde Türkiye’nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kuran Tanör, barış bildirisini imzaladığı için Bilim Üniversitesi’ndeki işinden uzaklaştırılmıştı. İhraç kararını telefonla arkadaşlarından öğrenen Tanör, “2016- 2017 yılı eğitim öğretim dönemi başında, ders verdiğim çeşitli üniversiteler, ‘çok üzgünüz’ diyerek ders vermediler. Dersler bitince, Çapa Tıp Fakültesi’ne daha çok gelmeye başladım. Haftada 3 gün ücretsiz hasta görmeye devam ediyorum. Bu da iptal edilirse hastalar için kötü olur tabii... Aslında, Türk gençliği için yazık. Zaten üniversite öncesi eğitim bir hayli kötü. Üniversite eğitiminde de iyi yetişmiş akademisyenler yok edilerek, onların yerine hiç de iyi yetişmemiş insanlar geleceği için bu kararlar eğitim açısından korkutucu geliyor. ”
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Özdemir Aktan: Karara şaşırmadım ancak üzüldüm. Öğrencilerimden ve hastalarımdan uzaklaştırıldığım için üzgünüm. İşin acı tarafı da barış, insan haklarına saygı ve demokrasi istediğim için bir metne imza atmaktan dolayı uzaklaştırılmış olmak. Üniversite günlerimi özleyeceğim. Üniversitelerde solcu ve muhalif ne kadar kişi varsa hepsini temizliyorlar. Bekliyorduk böyle bir şey. Rektörlükten yazı gitmişti... Ege’de, Samsun 19 Mayıs’ta, Kocaleli Üniversitesi’nde yaptıkları buydu. Sıra İstanbul Üniversitesi’ne geliyor. Hastalarımın, öğrencilerimin ve asistanlarımın durumunun ne olacağını bilmiyorum. Hastaların tedavileri yarım kalacak, öğrenciler eğitimlerinden geri kalacak. Yetiştirdiğim onlarca doçent, profesör var. Uluslararası yayınlarımın sayısı 70’in üzerinde. 1400-1500 atıf almış yayınlar ama bunların kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum.
A.Ü. İletişim Fakültesi Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir: KHK’ler sonrası İLEF dört duvar kalmıştı. Artık bizim için her yer akademi. Daha önce atılan arkadaşlarımızla sokak ve dayanışma akademisi kurmuştuk. Buralara daha güçlü yükleneceğiz ve öğrencilerimizle buluşmaya devam edeceğiz. Kurumsal akademiden dışlanmış olabiliriz ama bu durum bizim akademik çalışmalarımıza engel değil. KHK’lerle sadece barış imzacılarının değil pek çok insanın canı yanıyor. Ancak üniversitemizde Rektör Erkan İbiş’in payını atlamamak gerek. İbiş’in ‘iktidarını sarsan’ eleştirel olan ve özgürlüğü savunan akademisyenlere karşı KHK’leri fırsata çevirdi.
A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun: Bu hukuksuzluk sonsuza kadar gidemez. KHK ile bir insanı atmak hukuksuzluğun başı. Mücadelemize devam edeceğiz. Burada rektörlerin de büyük etkisi var. Özellikle Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in. Onlar da hukukun önünde bir gün hesabını verecekler. Bu düzen böyle gitmez. Sadece atılma ile ilgili söylemiyorum. Ülkede de durum giderek daha kötü gidiyor. KHK ile kurulan OHAL komisyonuna dosya üzerinden başvuru yapılacağı söyleniyor. Ne dosyası, benim dosyam mı var. Terör örgütü ile irtibat ve iltisaktan atıyorsanız, yani “biz terörist isek” ceza davası açılması gerekir. Açarlarsa ben aklanırım. Bunu yapmadan KHK ile atıyorsun, bütün haklarını alıyorsun, kamuda, özelde çalışamıyorsun, aklanacağımız için KHK ile ihraç ediyorlar. Ceza davaları açsınlar aklanalım.
Ankara Üniversitesi Araştırma Görevlisi Canırmak Özinanır: Barış istediğim için bugün kendileriyle aynı listede yar almaktan onur duyduğum arkadaşlarım ve hocalarımla beraber üniversitedeki görevimden ihraç edildim. Bir gün geri döneceğimize eminim. Üstelik tarihe ufak da olsa bir not düşmek bile önemli. Bizi atanlar unutmasınlar; biz barış, adalet ve özgürlük isteyenler tarihin her döneminde vardık, varız, var olacağız. Bu arada hem yüksek lisans hem de doktoradaki danışman hocalarımla birlikte atıldım. Çok gurur verici.
Marmara Üniversitesi Biyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Derya Akdemir: Barış bildirisini imzaladıktan sonra çok sayıda arkadaşımız işinden oldu. Ben de bir yaptırım bekliyordum. Ama bu kadarını beklemiyordum. Mücadele edeceğiz. Sonuçta ortada yılların emeği var. O kadar kolay bırakmayacağız. İhraç kararını duyan öğrencilerim durmadan arıyorlar. Destek olan herkese teşekkür ederim
KHK ile ihraç edilen akademisyenler arasında yer alan Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Adana Barosu’nun düzenlediği “OHAL ve KHK’lar gölgesinde Anayasa değişikliği” konulu panelde ihraç kararını değerlendirdi. OHAL’in amacın darbe girişiminin faillerinin cezalandırılması ve darbe girişiminin kalıntılarının temizlenmesi olduğunu anımsatan Kaboğlu, ancak darbe girişimiyle ilgisiz çok uygulamanın yapıldığını, bu uygulamalardan birinin de üniversitelere yönelik kıyım harekâtı olduğunu söyledi. Türkiye’de sadece bilim yapan, uluslararası alanda bilim üzerine emek harcayan ve kendi alanlarından çok iddialı olan kişilere, Anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı bir yaptırım uygulanmasının kesinlikle kabul edilemeyeceğini ifade eden Kaboğlu, “Büyük bir yanlış yapılmıştır. Umuyorum ki, bu yanlıştan yargı süreçleri beklenmeksizin hükümetin kendisinin vazgeçmesi, bu yanlışı görmesi ve Türkiye’yi daha fazla yanlışlar zincirinde krize sürüklenmekten alıkoyması” dedi.
Kendisine herhangi bir gerekçe sunulmadığını da anlatan Kaboğlu, şöyle devam etti: “İhraç edilmeyi beklemiyordum. Ben ömrü darbelere karşı, cemaatlere karşı mücadeleyle geçirdim. Bütün yazdıklarım, konuştuklarım hepsi hukuk ve hukuk devleti için oldu. Demokrasi, insan hakları için oldu. Adana’ya geliş nedenim de anayasadır. Türkiye’nin mutlu, barışçıl geleceği içindir. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir merci yoktur. Kesinlikle bu yanlıştır, büyük bir ayıptır. Buna maruz kalan meslektaşlarımın hiçbirisi bunu hak etmiyor. Bu uygulamaya karşı benim temennim öncelikle hükümetin yani bu kararnamenin altında imzası bulunan kişilerin yani Bakanlar Kurulu üyelerinin, bu hatadan bir an önce dönmeleridir. Hukuki girişimde bulunmadan önce ben onlardan bekliyorum. Çünkü ben hiçbir şey yapmadım. Ben tamamen kendi görevini titizlikle yapan bir hukuk ve bilim insanıyım. ”