Eliaçık: Suriye'deki katliamlarda Türkiye'nin rolü çok büyük

Eliaçık: Suriye'deki katliamlarda Türkiye'nin rolü çok büyük

Antikapitalist Müslümanlar'ın önde gelen isimlerinden İhsan Eliaçık, Suriye'deki katliamlarda, Türkiye'nin muhaliflere verdiği desteğin büyük rol oynadığını söyledi ve, "Suriyeli muhaliflerin iktidara gelmeleri halinde Esad dönemindekinden daha beter kan dökülür" öngörüsünde bulundu. 

Başörtülü milletvekillerinin Meclis'e girmelerini "İktidarın sunduğu özgürlük kendine yarayan bir özgürlük. Başörtüsünün Meclis'e girme konusunda örnek verecek olursak. Başörtüsünün özgür olması iyi oldu" sözleri ile değerlendiren Eliaçık, "Ama artık bir an önce başka konulara geçilmelidir. Asgari ücretle çalıştırılan başörtülüler sorun olmalıdır artık" dedi.

 

Yurt gazetesinden Atlas Sibel Arslan'a konuşan Eliaçık röportajda şunları söyledi:

 

Suriye’de her geçen gün artan katliamlar, İslamiyet çatısı altında din adına yapılıyor. Dini referans alan AKP Hükümeti’nin Suriye’ye karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye konusunda hükümet iyice baltayı taşa vurmuş vaziyette. Çünkü iki yıl önce planlanan olmadı. Amerika para buldu, Sudi Arabistan'dan, Katar’dan şuradan buradan. Bu parayla IMF borçlarını ödediler, bir sürü başka yerlere de harcadılar. Bunun karşılığında Amerika'nın Suriye politikasına destek olacaklardı. Hatta gerekirse Suriye’ye girmek de dahildi buna. Ama son gelinen noktada Rusya’nın da etkisiyle Amerika bundan vazgeçti. Özellikle Suriye’deki muhalefet bunda etkili oldu. Çünkü Suriyeli muhaliflerin iktidara gelmeleri halinde Esad dönemindekinden daha beter kan döküleceğini, Amerikalılar ve tüm dünya gördü. Esad diktatörse de kurulu bir sistem var. Bu sistemin oturmuş gelenekleri var, böyle gidiyor. Ama o gittiği zaman ne olacak? Şimdiden muhalifler birbirine düşüyor, Selefi gruplar birbirini öldürüyor. Acımasiz katliamlar yapıyorlar, ‘tekbir’ getirerek gırtlak kesiyorlar. “Alevi misin, Sünni misin?” diye sorup, sırf mezhepten dolayı insan öldürüyorlar. Böyle korkunç bir manzara var. Bu manzarayı dünya görüyor. Bunları göre göre “Suriye bunlara mı teslim edilecek?” sorusu düşündürüyor. Esad sonrası çok daha korkunç görünüyor diye, adamlar bu işten, yavaş yavaş vazgeçtiler. Hiç olmazsa şimdilik bu devam etsin, uygun koşullar oluşuncaya kadar Esad'lı bir Suriye sürsün diye kanaat getirdiler ve şu anda öyle devam ediyor. Bu arada tabii olan Türkiye’ye oldu.

Bundan sonrası için nasıl bir çözüm getirilebilir?

Türkiye’de iktidarın izlediği politika, Suriyeli muhalifleri destekleme yönündeydi ama Suriyeli muhalifler de desteklenecek gibi çıkmadı. Çünkü eğer Suriyeli muhalifleri, oradaki Selefileri, El Kaidecileri, El Nusracıları desteklemeye devam ederlerse ve onlara Suriye’de bir iktidar imkanı ortaya çıkarsa, bu Türkiye'deki hükümetin de zararına olur. Bunu gördüler. Böyle adam kesmek, sorgusuz sualsiz infazlarda bulunmak katilliktir. "İslam’ın neresinde var bu?“ diye Başbakan bir iki çıkış yaptı, fakat artık çok geç, çünkü bunları yoğun bir şekilde desteklediler. Onların bu hale gelmesinde Türkiye’nin desteğinin çok büyük payı var. Nihai çözüm; bundan sonra, taraflar müzakereye çağrılacak, silahlar susacak, siyasi müzakere olacak, Esad da seçime razı edilmeye çalışılacak. Seçim sonrasında eğer kendi istemediği bir grup iktidara gelirse Esad da buna razı olacak.

Türkiye’nin iç meselelerde geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin son günlerde Meclis'e türban ile girme konusunu ele alırsak.

İktidarın sunduğu özgürlük kendine yarayan bir özgürlük. Başörtüsünün Meclis'e girme konusunda örnek verecek olursak. Başörtüsünün özgür olması iyi oldu. Ama artık bir an önce başka konulara geçilmelidir. Asgari ücretle çalıştırılan başörtülüler sorun olmalıdır artık. Zengin dindar ile yoksul dindar arasında uçurum var. Bazıları dünyaları yiyor, bazıları evine ekmek götüremiyor. Artık bunları konuşmalıyız. Başındaki örtüyü taktı çıkardı meselesinden bizim ülkemizde bunlara sıra gelemedi. Umarım açıldığı düşünülen özgürlükler, asıl gerçeklerimizi konuşmaya vesile olur. Ve artık kimse kimsenin ne giydiğine ne içtiğine takılmaz; insanların emekle, işle, aşla ilişkisi konuşulur.

Yurt gazetesindeki röportajın tamamını okumak için tıklayın