Cumhurbaşkanı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, Köşk yolunda rakiplerinden olan HDP'nin Cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş için "Kendisini çok beğendim. Çok zarif bir insan. Muhataplarına güven telkin eden, fikirlerini dürüstçe söyleyen bir insan" övgüsünde bulundu. "Kürt halkı belki birinci turda haklı sebeplerden dolayı HDP’nin adayına oy vereceklerdir" diyen İhsanoğlu, "İkinci turda hak ve hürriyetleri pazarlık meselesi yapmayan bir insanı herhalde düşüneceklerdir" dedi.
İhsanoğlu, seçim kampanyası için belirlenen ve tartışmaya yol açan "Ekmek için Ekmeleddin" sloganına ilişkin, "Ekmek bir vaat meselesi değil, dirliğin, birliğin, sevginin, saygının ifadesidir. Ekmek, hayatın sembolüdür ve halk bunu çok tuttu" dedi.
Zaman'dan Nuriye Akman'a konuşan İhsanoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Erdoğan’dan farklı olarak icracı olmayan bir cumhurbaşkanı profili çiziyorsunuz. Böyle bir cumhurbaşkanı insanlara nasıl ekmek vaat edebilir?
Ekmek bir vaat meselesi değil, dirliğin, birliğin, sevginin, saygının ifadesidir. Cumhurbaşkanı şunu vaat eder: Yurtta huzur, yurtdışında itibar. Siz ülkede huzuru temin ettiğiniz ve ülkenin itibarını yücelttiğiniz zaman, verimi de artırırsınız. Mesele sosyal dayanışma şuurunu tesis etmek. Elbette ekmek teknesini büyütmek ekonomi ile birliktedir. Ama ekonominin sağlıklı temel üzerinde istikrarla devamı için devlet başkanlığı makamında kavganın, öfkenin, çatışmanın olmaması lazım. Herkesin cumhurbaşkanında kendi ismini, cismini, fikrini, hissiyatını görmesi lazım.
Ekmek yerine, doğrudan demokrasi ve özgürlük vaat etseydiniz daha etkileyici olmaz mıydı?
Zaten bu vaatlerin içerisinde demokrasi var. Kanun hâkimiyeti, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasinin kâmil bir şekilde icra edilmesi var. Bütün bunları bir kelimede topladık. Ekmek, hem bir isim hem de bir fiil.
Ama böyle olunca da isimle fiil birbirlerinin etkisini kırıyor…
Ekmek sembolünü kararlaştırdıktan sonra gittiğimiz her yerde insanlar büyük bir memnuniyetle bize ekmeklerini takdim etti. Bursa’da Esnaf ve Sanatkârlar Derneği başkanı çok muhterem, yaşlı bir bey, bize dedi ki, kampanyanızın sembolü bizi çok sevindirdi. Çünkü biz her gün ekmeğimizi kazanmak için yola çıkarız. Bunun kadar hayırlı bir şey olamaz. Ekmek, hayatın sembolüdür ve halk bunu çok tuttu.
Deklarasyonu açıkladığınız toplantıda neden promter cihazı kullanmadınız?
Biz büyük imkânlara sahip bir kampanya yürütemiyoruz. Gördüğünüz her şey gönüllü olarak yapıldı. Arkadaşların ifade ettiğine göre orada ışıklara ve frekanslara dışarıdan müdahale edildi. Fakat herkes hür bir şekilde sorular sorabildi, cevapları alabildiler. Bizim elbette kampanyamızın bazı eksikleri, kusurları var. Ama imkânlarımız bu kadar.
Promter cihazı bu kadar pahalı bir şey mi?
Pahalı meselesi değil. O andaki düzenlemeler, otelde vesaire...
Size teklif edilmiş ama istememişsiniz bendeki bilgiye göre…
Bu uçuşan haberlere fazla dikkat etmeyiniz.
Kampanyalarınız sırasında Kürt bölgelerine de gidecek misiniz?
Elbette. Arkadaşlarla beraber bunun planlamasını yapıyoruz. Karadeniz, Orta Anadolu, Ege, Trakya yaptık. Bursa yaptık. Güneydoğu’ya da gideceğiz.
Kürtler neden Selahattin Demirtaş’a değil de size oy versinler?
Partilerle temas sırasında Selahattin Bey ile de konuştuk. Kendisini çok beğendim. Çok zarif bir insan. Muhataplarına güven telkin eden, fikirlerini dürüstçe söyleyen bir insan. Kürt kardeşlerimizin tercihleri kendilerine aittir. Ben eminim ki bize de oy vereceklerdir. Belki birinci turda haklı sebeplerden dolayı HDP’nin adayına vereceklerdir, bir pozisyon ifade etmek amacıyla. Biz Allah’ın inayetiyle, halkın desteğiyle birinci oylamada kazanacağımıza inanıyoruz. Ama farz et ki olmadı, ikinci oylamada bu ülkeyi birlikte vatan yaptığımız Kürt kardeşlerim, demokrasiden, insan hak ve hürriyetlerinin genişletilmesinden yana olan, kimsenin ötekileştirilmesini istemeyen, haksızlıkları dile getiren, bir daha tekrar edilmemesini savunan, hak ve hürriyetleri pazarlık meselesi yapmayan bir insanı herhalde düşüneceklerdir.
Bir iddiada bulunuyorsanız, delili, beyyineyi, burhanı ortaya koymanız lazım. Benim bu tartışmaların temelinde ne olduğunu bilme imkânım yok. Birtakım iddialar var. Ve bu iddialar tekrarlanıyor. Bir iddianın tekrarlanması, onun gerçek olduğu manasına gelmez. Mahkemeye gidersiniz, bir iddia makamı ve bir savunma makamı olur. Hâkim sonunda herkesin delilini tartışır ve karara bağlar. Ben şahsen bunu bekliyorum.
Bekliyorum derken, bunların kanıtlanabileceğini düşünerek mi yoksa kanıtlanamaz gibi bir algıyla mı bekliyorsunuz?
İddia diyor ki devlet içerisinde paralel yapılanma var ve bu devlete değil, başka yerlere hizmet ediyor. Bu iddianın etrafında dönen tasarruflar var. Birtakım insanlar görevlerinden alınıyorlar. Bu iddiaların doğru olup olmadığına karar verecek olan makam yargıdır. Onun için bir an evvel bu işlemin başlaması, bitmesi ve hiç kimsenin zan altında bırakılmaması lazım.
Havada 28 Şubat kokusu alıyor musunuz? Aynı o zaman gibi fişlenmeler, sürgünler, tehditler...
Ben de o 28 Şubat’ta zarar görenlerden birisiyim. Bizim artık 2014 senesinde hukukun üstünlüğünü, kanunun eşit olarak herkese tatbik edilmesi gereğini tartışmamamız lazım. Bunları geride bırakmış olmamız lazım. Tek partili rejimlerin Ortadoğu’da ve vaktiyle Avrupa’daki tahribatı hepimizin malumudur. Biz buna benzer hususların Türkiye’de olmasını istemiyoruz.
Rejim değişikliğinden yana değilsiniz. Peki ya anayasa, onun değişmesinden yana mısınız?
Askeri darbe anayasasını tamamen yeniden kaleme almak, sivillerin anayasasını yapmak lazım. Ama rejim değişikliğine gitmeden. Yani kuvvetler ayrılığını, parlamenter sistemi koruyarak. Parlamenter sistem cumhuriyetle kurulmadı. Parlamenter sistem Meşrutiyet’ten beri var. Yani saltanat zamanında iktidar padişahtan alınıp sadrazama verilmiştir. Atatürk, İstiklal Savaşı’nı Meclis’le beraber yaptı. Oradaki şiddetli muhalefete rağmen mücadeleyi sonuna kadar götürdü. Cumhuriyet kuruldu. İlk cumhurreisi olarak başa geçti. İktidar başvekillerindi. Orada nazım rol oynadı, yol gösterici oldu, önemli müdahaleler yaptı. Ama günlük icraat Bakanlar Kurulu’ndaydı. Türkiye budur.
Yani diyorsunuz ki Başbakan’a, senin yapmak istediğini Atatürk bile yapmadı!
Ben tarihi gerçekleri ifade etmeye çalışıyorum. Bizim önce askeri anayasamızı sivilleştirmemiz lazım. Bütün tarafların 60’a yakın maddesi üzerinde anlaşma olmuştu. Fakat rejim şekli ile ilgili olarak bu 60 madde geçmedi.
Başbakan ikinci Atatürk olmaya çalışıyor diyenlere katılır mısınız?
Polemik sorulara muhatap olmak istemiyorum. Centilmence, çelebice, medenice bir yarış yapalım. Bütün tahriklere, tahrifata, tezvirata rağmen ben bunu bu şekilde yapıyorum.
Yoksa polemiğe girsem kaybeden ben olurum gibi bir korkunuz mu var?
Ben bunu korkudan değil, edepten dolayı yapıyorum.
Polemiğe girmeyerek Başbakan’ın moralini bozuyor olabilir misiniz?
Ben kimsenin moralini bozmak için bu yarışa katılmadım.
Kariyerinizin önemli bir bölümünde destek gördüğünüz Erdoğan’a şimdi rakip olmak nasıl bir duygu?
Benim genel sekreter olmamda hükümetin desteği ve teklifi olmuştur. Ama bu konuda söylenen bazı densiz laflar var. Bunu minnet şeklinde yapmak istiyorlar. Devlet hizmeti minnetle olmaz. Benden sonra herkes uluslararası görevlere gelmek için cesaretlenmiştir Türkiye’de. Hükümet de bazı Türk diplomatlarını, Türk adaylarını bazı milletlerarası kuruluşlara aday göstermiş fakat maalesef başarılı olmamıştır.
Demek hükümetin desteğiyle bitmiyor iş…
Elbette hükümetin desteği var. Ama benim dışımda başka bir aday olsaydı, zaten daha önce de bu denenmişti, başarılı olmadı. Cumhurbaşkanlığının tanımı kanunda bellidir. Görevlere adaylık, münhasıran bazı insanların özel hakkı şeklinde görülmez. Türkiye tek bir adayla seçimlere girseydi bunun adı demokrasi olur muydu? O zaman Sisi’den veya Kore cumhurbaşkanından farkımız ne olurdu?
Yine de dışarıya çok tutkuyla bu işi isteyen bir insan portresi sunmuyorsunuz. Şöyle eleştiriler var: Harika bir insan ama acaba karizma eksiği mi var? Hani vurdu mu oturtmuyor Başbakan gibi…
Efendim, böyle düşünenler var. Ama bunun tam aksini düşünenler de var. Neredeydiniz şimdiye kadar diyor birçoğu da. Farklı bir insan istiyor cumhurbaşkanlığı makamı. Alman, Avusturya cumhurbaşkanları...
Hiç ortada görünmezler değil mi?
İtalya, Polonya, Çekoslovakya cumhurbaşkanları... Yani biz biraz onlara bakarak yapacağız bu işi. Bu kuvvetler ayrılığı meselesi, bu demokratik gelenekler yerleşsin, biz daha kâmil bir noktaya geliriz. Ve işin tuhaf tarafı, siyasal bilgiler okumamış halkın tercihi de bu şekilde.
Sesinizin kısık olmasının oruçla alakası var mı?
Evet, var. Bayramdan sonra bağırmaya başlıyorum (Gülüşmeler).
Servetinizin ne kadarını çalışarak elde ettiniz, ne kadarını miras yoluyla edindiniz?
Dedem Yozgat eşrafından çok zengin bir insandı. Fakat babam, o servetle meşgul olmayan bir insandı. Hatta kendine miras yoluyla intikal eden birçok şeyi kardeşlerine vermiştir. Kendine has bir zühd hayatı vardı babamın. Biz Türkiye’ye geldikten sonra miras yoluyla babama intikal etmeyen, müşterek mülkiyet halinde olan şeyler vardı. Akrabalarım ve onların çocuklarıyla biz müşterek mülkiyetten hisseleri ayırdık. Dedemin varlığının dörtte biri bana geçti. Eşimin ailesinden intikal eden miras var. Rahmetli kayınpederim Profesör Emin Bilgiç, validesi Ülker Bilgiç hanımefendiden kendisine intikal eden şeyler. Ayrıca ben 1980’den bu yana uluslararası bir teşkilatta çalışıyorum. Cenab-ı Allah bize hizmetler nasip etti. Benim yurtdışında basılan eserlerimin gelirleri var.
Kampanya için cebinizden ne kadar para harcadınız?
Ne harcadıysak, feda olsun bu devlete, bu millete. Biz bu ekmeği devletin ve milletin sayesinde kazandık.
Eğer çocuklarınız küçük olsaydı, Hizmet’in okullarına göndermekte tereddüt eder miydiniz?
Elbette böyle bir durum olsaydı bunu düşünürdüm muhakkak. Yirmi seneden fazladır ben Afrika’da, Asya’da, Orta Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da birçok Türk kolejine gittim. Ve oradaki hükümetlerin pozisyonunu gördüm. Oradaki hükümetler ve halkta, bu mekteplere karşı büyük bir ilgi, saygı var. Devlet adamları, toplumun ileri gelenleri çocuklarını hep o mekteplere veriyor. Bu mekteplerle bir Türk vatandaşı olarak her zaman iftihar ettim. Bugünkü tartışmanın, bu dış mekteplere kadar gitmesini anlamıyorum. Kapatılmalarının Türkiye’nin menfaatlerine uygun olduğunu düşünmüyorum.