11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün hükümete yönelik eleştiri ve uyarılarının ön plana çıktığı konuşmalar ile gündeme gelen Financial Times konferansıyla ilgili davetliler arasında yer alan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve AB Bakanı Volkan Bozkır'ın konferanstan iki gün önce programa katılmak istemediklerini belirttikleri ortaya çıktı.
Cumhuriyet için bir yazı kaleme alan Pelin Batu ise bu kararı, "Sayın Abdullah Gül’ün yapacağı kesinleştiği gün FT yetkililerini arayıp gelemeyeceklerini söylüyorlar. Sizce de bu çok anlamlı bir tesadüf değil mi?" ifadeleri ile yorumladı. "Konuştuğum bir FT yazarının bunu “elverişli bir mazeret” olarak nitelediğini de ekleyeyim" diyen Batu, şöyle devam etti:
"Bir milletvekilinin yorumu ise ilginç: 'Şimşek ve Bozkır, önümüzdeki sezon Bakanlıklarını garanti etmek için Gül’den uzak durmuşlardır.' Sanki bir spor müsabakasının, pardon müsameresinin içinde hapsolduk! Siyasi zikzaklarını izlemek zorunda kalıyoruz."
Batu'nun Cumhuriyet'te "2 Bakan toplantıya neden katılmadı?" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2015) yazısı şöyle:
Bu hafta Sayın Abdullah Gül’ün konuşması sayesinde namlı gazete Financial Times’ın konferansını duymayan kalmamıştır. Eski Cumhurbaşkanımız bir konuştu ve bizler o günden beri arkeolojik kazı yaparcasına içinden altın çıkarmaya çalışıyoruz; yeni parti kurmanın sinyallerini mi vermişmiş, temcit pilavı gibi bize zorla yedirilmeye çalışılan başkanlık sistemini eleştirerek Erdoğan’la aralarına giren (tekir değil) kara kediyi mi ifşa etmişmiş... Kanımca, konuşma tam da Gül’e yakışır bir şekilde mutedil ve mantıklıydı. Değindiği noktaların pek çoğunun altına imza atılır. Ama bilmediğimiz, görmediğimiz bir nokta var ki, işi o boyutuyla ele alınca, konuşma daha da manidarlaşıyor.
Financial Times bu konferansı üçüncü kez yapıyor. İlk kez 2012’de düzenlendiğinde, Bakanlarımız ve milletvekillerimiz mutlu mesut teşrif ediyordu, zira burada hem FT prestiji söz konusu, hem de kendi icralarını dünyaya dillendirme vesilesi yakalamış oluyorlardı. Yıl 2015, Financial Times, “Ankara artık güvenilir görünmüyor”, “Komplo teorileri Türkiye demokrasisi için endişe verici” gibi yazılar yayımladığı günlerde konferans gelip çatıyor. FT, bu seneki açılış konuşmalarını yapmak için iki Bakanla anlaşmış. Bunlardan biri, geçtiğimiz sene de FT konferansına teşrif eden Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, diğeri de Avrupa Birliği Bakanımız Volkan Bozkır. Söylememe gerek yok herhalde, FT gibi ciddi müesseseler, tertipledikleri etkinliklerin üzerine titrer, dakikası dakikasına hesaplar, bizdeki gibi kürsüyü ele geçirince susmak bilmeyen vaizlere tahammül etmez. O yüzden Sayın Şimşek ve Bozkır’ın konferanstan bir iki gün evvel gelemeyeceklerini belirtmelerine ne kadar şaşırdıklarını tahmin edebilirsiniz.
Peki neden gitmiyorlar? Bununla ilgili şüphelerim var. Resmi bahane, Başbakan Davutoğlu’nun seçim beyannamesini deklare ettiği gün Ankara’da olmaları gerektiği. Aslında son derece meşru bir neden. Gel gör ki, Sayın Davutoğlu, müneccimleriyle konuşup, yıldızlar bize seçim startını illa da yarın yapacaksınız diye diretmediklerine göre, Bakanlarımızın son dakika değişiklikleri anlamsızlaşıyor. Başbakan’ın Ankara Spor Salonu’ndaki Erdoğani şovu, çok önceden belirlenmiş, planlanmış, yeni marşlarla bezenmiş bir organizasyon. Şimdi gelelim işin özüne. Tesadüf bu ya, Bakanlarımız, kapanış konuşmasını Sayın Abdullah Gül’ün yapacağı kesinleştiği gün FT yetkililerini arayıp gelemeyeceklerini söylüyorlar. Sizce de bu çok anlamlı bir tesadüf değil mi? Konuştuğum bir FT yazarının bunu “elverişli bir mazeret” olarak nitelediğini de ekleyeyim. Bir milletvekilinin yorumu ise ilginç: “Şimşek ve Bozkır, önümüzdeki sezon Bakanlıklarını garanti etmek için Gül’den uzak durmuşlardır.” Sanki bir spor müsabakasının, pardon müsameresinin içinde hapsolduk! Siyasi zikzaklarını izlemek zorunda kalıyoruz.
Son zamanlarda, Sayın Bülent Arınç’ın çıkışları olsun, aday gösterilmeyen vekillerin homurtuları olsun, AKP’nin çatırdama sesleri ve deprem gurultularından dolayı biz de Nostradamus kesildik; her kavgadan ve gerginlikten, yeni bir parti mi doğuyor sorusu, her beyanatın altında bir bit yeniği arayışına girişiyoruz. Bu sorular yükseldikçe, Arınç gibi tecrübeli isimler, “bizi kimse bölemez” mesajı verip Erbakan’ı nasıl ortada bırakıp parti kurduklarını “unutturmuş” oluyorlar. Benim kulislerden aldığım intiba ise, yeni bir parti kurulmasına dair değil. Ortak kanı, AKP 330’un altında kalırsa, Gül gibi küsülmüş kimi siyasi figürlerin elinin güçleneceği, böylelikle iadei itibar ile AKP’ye temiz kan gibi geri döndüklerinde, dönüşlerinin muhteşem olacağı. Ama burası Türkiye; her şey her an değişebilir.
Bakalım bu kirli seçimlerde, daha ne oyunlar göreceğiz. Bir tiyatrocu olarak, devletlülerimizin sahne becerilerini, kıvraklıklarını, hızlı dönüş/manevra kabiliyetlerini alkışlıyorum. Orwell’i bilmem ama Haneke’nin gurur duyacağı kesin. Bravissimo.