Ahmet Altan (Taraf, 21 Haziran 2012)
Bugün “Kürt sorunu” dediğimizde neden söz ettiğimizi herkes biliyor, sorunun ne olduğu da biliniyor, sorunun nereden kaynaklandığının da herkes farkında.
MHP ve birkaç ulusalcı dışında bu sorunun varlığını reddeden kimse yok bu ülkede.
Geniş kesimler “sorunun” ne olduğunu tartışmıyor.
Tartışılan, bu sorunun çözümünün nasıl olacağı.
PKK ilk kurulduğunda bu ülkede “Kürt” denemiyordu, sokakta Kürtçe konuşulamıyordu, Kürtçe şarkı söylemek hayatından vazgeçmek anlamına geliyordu.
Kürtün, Kürtçenin varlığını bu ülkeye “silah” kabul ettirdi, bu bir gerçek.
Ne yazık ki korkunç bir sağırlıkla hastalanmış kulaklar ancak silah sesiyle açıldı.
O günden bugüne de epey değişim yaşandı.
Şimdi titrek adımlarla da olsa, zikzaklar çizerek de olsa çözüm arayan bir siyasi iktidar, ona destek veren bir ana muhalefet var.
Apo’nun ev hapsine çıkarılması artık rahatlıkla tartışılabiliyor.
Karayılan’ın açıklamalarına göre, “devletle PKK arasında görüşmeler üç buçuk yıl sürmüş, anlaşma noktasına da” gelmişler ama sonra iki taraf da o noktadan geri çekilmiş.
Geri de çekilinse, ileri de gidilse, bütün bu hareketler, hamleler “çözümün” etrafında gerçekleşiyor.
Çözüme yaklaşmaya çalışmıyoruz, “çözmek” için son kararı vermek için uğraşıyoruz.
Karşımızdaki soru da net.
Şu andaki gerçeklere baktığımızda çözüm “silahla” mı, “silahsız” mı daha kolay elde edilir?
“Silahsız” derken kastım PKK’nın “silah bırakması” değil.
Silahları susturması.
Çatışma alanlarının dışına çekilmesi.
Ordunun da operasyonları durdurup çözüm için gelişmeleri beklemesi.
Bu, yapılamayacak bir iş değil.
Daha önce yapıldı ama devlet bu imkânı iyi kullanmadı.
Bir kere daha denenmesi çözümü zorlaştırır mı?
Yoksa çözümü kolaylaştırır mı?
Sorumuz bu kadar basit.
“Silahların susması çözüm getirmez” diyenler var.
Görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için de “denedik, olmadı” diyorlar.
Peki, silahla çözüm sağlandı mı?
Bugün Murat Karayılan bile Silvan’dan şikâyetçi, barış sürecini “mahvettiğini” söylüyor.
Silvan’da silahlar patladığından bu yana çözüme daha mı çok yaklaştık yoksa daha mı çok uzaklaştık?
Bugün Dağlıca baskını bizi çözüme daha mı çok yaklaştırdı yoksa çözümü biraz daha mı zorlaştırdı?
Dağlıca baskınından Kürt halkının yararına bir sonuç mu çıktı?
Peki, PKK yararına bir sonuç mu çıktı?
Karayılan, “güvenilmez” bir adam hâline geldi bir anda.
“Karakol baskınları yapmıyoruz” dediği konuşmanın yayımlanmasından 24 saat sonra PKK karakol bastı.
Sekiz asker öldürüp, 26 militanını kaybetti.
PKK baskınları son zamanlarda “intihar eylemlerine” dönüştü, Çukurca baskınından sonra Kazan Vadisi felaketini yaşadı, şimdi iki gün içinde 26 gerillasını toprağa bıraktı.
Bu tablo büyük bir “askerî prestij” mi sağlıyor?
Uludere’de kaçakçıları PKK’lı diye öldürüp, Dağlıca’da yüzlerce PKK’lı militanın geldiğini fark edemeyen bir ordunun “zorla askere alınmış” erlerini öldürmek için böyle büyük kayıpları göze almanın “yararını” ben kavrayamıyorum.
İki tarafın da cesur çocuklara ve beceriksiz yöneticilere sahip olduğu sonucunu çıkartıyorum sadece.
Tabii bir de bu tür eylemlerin hiçbir fayda sağlamadığına, aksine çözümü zorlaştırdığına inanıyorum.
Eskiden Kürt siyaseti, böyle eylemleri hep birlikte desteklerdi, artık onun da böyle eylemleri desteklemek konusunda çekinceleri olduğunu görüyoruz.
Leyla Zana tavrını çok açık ortaya koydu.
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, “ordunun operasyonlarını” durdurmasını isterken “PKK her türlü silahlı eylemi durdursun” dedi.
Kürt siyasetinin önemli bir kısmı da sanıyorum artık “silahtan” bir fayda sağlanamayacağını görmüş durumda.
Barzani ve Talabani zaten silahları susturmak için uğraşıyor.
Abdullah Öcalan daha geçen yıl “silahları susturun, anlaşıyoruz” demişti ama PKK yönetimi onun sözünü dinlemedi, Silvan yaşandı.
Karayılan bile daha yeni “barış istediklerini” söyledi.
Kürt kesiminde “silahsız” mücadelenin denenmesini isteyenlerin, çözümü silahsız aramanın daha anlamlı sonuçlar vereceğine inananların sayısı artıyor.
PKK silahları sustursa, böyle büyük kayıplar verdiği eylemler yapmasa, hükümeti demokratik yollardan çözüme zorlamak, çözüm yollarını açık tutmak, Kürtlerin haklarını verecek değişimlerin gerçekleşmesinin mücadelesini vermek daha kolay olacak diye düşünüyorum ben.
Eğer PKK’yı destekleyenler “silahla çözümün sağlanacağına” inanıyorlarsa yapacak bir şey yok.
Deneyecekler.
Geçen yıl Silvan’dan sonra yazdıklarımı, PKK sempatizanlarının bana gönderdikleri mailleri, Karayılan’ın söylediklerini hatırlıyorum, bir de bugün Karayılan’ın Silvan’la ilgili sözlerine bakıyorum.
Karayılan’ın iki “Silvan” açıklaması arasında kaç kişi öldü.
Seneye, Karayılan’ın “Dağlıca’yla” ilgili gerçek düşüncelerini de öğreniriz.
Arada gene çocuklar ölür.
Çocukların ölümleri bizi çözüme yaklaştırıyor mu, uzaklaştırıyor mu anlarız.