İkinci yıldönümünde Şengal Ezidi Soykırımı – V: Katliam, kıyım ve esir alma

Fotoğraflar: Fatma Çelik

Namık Kemal Dinç-İrfan Çelik

Ezidiler bu toprakların en kadim etnodinsel gruplarından biri. Yüzyıllardır inançlarından dolayı türlü iftiralara, saldırı ve katliamlara uğramış, azalmış ama bugünlere gelmeyi başarmış bir grup. Bir zamanlar bugünkü Türkiye sınırları içerisinde yüzbinlerce Ezidi yaşarken bugün sayıları 200’ü bulmuyor. Üzerlerine atılan iftiralar nedeniyle yüz yıllardır damgalanmış ve dışlanmış olan Ezidiler her dönem yeniden üretilen nefret söylemleri nedeniyle sürekli saldırıya açık bir konumda olmuşlar. İslam ulemasının ve Osmanlı şeyhülislamlarının Ezidiler aleyhine yazdıkları fetvalar hala geniş Müslüman kamuoyunun önyargılarının ve toplumsal bilinçaltının temel kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu fetvalarda kimi zaman kafir, kimi zamanda mürted (dinden çıkmış) olarak tanımlanan Ezidiler için öngörülen yaptırımlar, maalesef bugün IŞİD canilerinin yaptıklarıyla oldukça benzerlik gösteriyor. Din değiştirmeye zorlamak, kabul etmezse öldürmek, kadınlarına ve çocuklarına ganimet olarak el koymak dile getirilen gelenek içerisinde öngörülen uygulamalardır.      

IŞİD canilerinin Ezidi toplumda yarattığı tahribatı kelimelerle anlatmak oldukça zor. İnsanlığın en kutsal değerlerini gözünü kırpmadan ayaklar altına alan bu caniler topluluğu geçmişin yukarıda belirttiğimiz olumsuz geleneğini de arkasına alarak çok şiddetli bir saldırı düzenlemiştir. Öyle ki can havliyle kendini dağa atan, bir şekilde kurtulan Ezidiler ne yaşadıklarını ilk anda anlayamamış, üzerinden birkaç gün geçtikten sonra başlarına gelenin muhasebesini yapmaya girişmişlerdir.

Fermanın ilk günlerinde her dakika yeni bir kötü haber duymakla sarsılmışlar. Herkes ilk bir haftada akrabalarını, tanıdıklarını, aile bireylerinin başına neler geldiğini ve nerede olabileceklerini öğrenmeye çalışmış. Saldırın boyutlarını ve vahametini öğrendikçe daha bir sarsılmışlar. Duyulan her kötü haber dağda hayata tutunma dirençlerini biraz daha kırmış.

 

“Kimisini tutukladılar, kimisinin başını kestiler”

 

Şengal Dağı’na sığınmaya çalışırken çok büyük bedeller ödemişler. Kaçma esnasında IŞİD çetelerinin eline düşmemek için insanlar her şeylerinden vazgeçmişler. İlk anda yaşanan panik ağır bedellere neden olmuş ve birçok insan hayatını kaybetmiş. 33 yaşında dört çocuk annesi Neam bu süreci şöyle anlatıyor:

Bilesin bazıları kollarındaki çocuklarını ayakların altına attı ve koşarak kaçtı. Can havliyle dağa koştular. Bazıları böyle çocuklarını alanlara atmış ve kaçmıştı. Bu kez onlar artık geldiler. Kimisini tutukladılar, kimisinin başını kestiler ve bazılarını yakaladılar. Böyle gidip bazılarını yolda yakaladılar. Bu caddeydi her kim geliyorduysa DAİŞ’in kontrol noktalarına takılıyordu. Kadın, kız ve çocukları bir yere koyuyorlardı ve erkekleri bir yere koyuyorlardı ve üzerlerine yağdırıyorlardı bir silahla. Hepsini öldürüp atıyorlardı.

Bugün her Ezidinin bir akrabası, yakını, kardeşi mutlaka IŞİD çetelerince ya öldürülmüş ya da esir alınmış durumda. Her Ezidinin buna dair bir hikayesi, bir anlatısı var ve tüm Ezidiler 73. Ferman’ı bu hikayeler ve anlatılar üzerine kuruyorlar, anlatıyorlar ve hafızalara işliyorlar. Dağa yönelirken kayınbiraderinin arabasının yolda kaldığını ve ilerleyemediğini gören Neam’ın erkek kardeşi ailesini dağa bırakıp kayınbiraderinin yardımına gidiyor ve giderken IŞİD çetelerine esir düşüyor. Neam erkek kardeşinin nasıl çetelerinin eline düştüğünü şöyle anlatıyor:

Erkek kardeşim bu sefer dağdan kendisine yardıma gidiyor... Yardımına gidiyorlar bakıyorlar DAİŞ o yana geliyor. Buradan geliyor, artık geliyor bunlar arabayla ona yetişemiyorlar ve arabayı döndürüp geri de gelemiyorlar. Arabayı durduruyorlar. Bir ev bu taraftaydı, Salihê Mirad amcamınki ve başka bir ev bu taraftaydı. Kardeşim Xeyrî o eve ve amcam oğlu diğer eve kaçıyorlar. Her biri bir taraftan. Arabanın kapısını açıyorlar ve her biri bir tarafa gidiyor. Valla nihayet erkek kardeşim gidip o eve girdi. Gidiyor görüyor ev dolu kadın, kız, çocuk ve erkektir. 400 insan o evdeydi. Hepsini, hepsini tutuklamışlar, yakalamışlar. 400 insandan da fazla, 400 insandan fazla içindeydi, biz 400 diyoruz. Bütün kadın, erkek ve çocukları burada hapsetmişler. Hepsi susuzluktan ve açlıktan çocuklar nefes almakta zorlanıyordu.

Soykırım süreçlerinde katliamlara katılan kişilerin motivasyonunu sağlayan en önemli unsurlardan birinin ganimet elde etme isteği olduğu bilinir. Bu ganimet bazen para, altın, değerli eşyalar olabileceği gibi bazen kadın ve çocuklar da olabilmiştir. Zengin olan amcasının oğlunun başına gelenleri Neam şu sözlerle anlatıyor:

Gelip diyorlar hani senin paraların. Salih gidip cebindeki paraları veriyor. Diyor yok, hani senin evdeki paraların. Bizim kirvelerimiz, Salih’i tanıyanlar Salih’in üzerine gelmişler. Dedi arabadan indiler, onlar Suudi ve Afganistanlı Araplar değillerdi. Onlar çevremizdeki Araplardı. Kocamın amcası çok zengindi. Şeyh gibi, aşiret şeyhi gibiydi. Zengindi, kocamın amcasıydı. Onun kirvesi onun evine geliyor. Gelip bakıyor, hepsi kaçmış kimse evde yok. Benim öz amcamın oğlunun evine, onlar gidip kaçmışlar. Arabalarını falan her şeylerini dağa götürmüşler ve kaçmışlar. Onları da yakalamamışlar. Yalnız diğerlerini evde yakalamışlar, Salih onları. Gidip diyor git altınları getir. Çoluk çocuğun içine giriyor. Her biri altınlarını ve paralarını yanlarında kurtarmışlar. Yani evlerinden altınları ve paralarından başka bir şey getirmemişler. Alıp kaçmışlar. O kız ve kadınların bütün altınlarını, kulaklarındaki küpeleri DAİŞ alıyor, mesela Arap idiler DAİŞ değildi. Zaten DAİŞ ile beraberler. Gidiyorlar, o kadın ve kızların bütün altınlarını kendilerinden alıyorlar. Kendisiyle olan bütün paraları alıyorlar. Çoluk çocuğu bindirip Tilafer’e getirip bırakıyorlar. Şimdi nasıldır. 73 kişimiz tutukludurlar, benim ailemden. Mesela benim ailem, amcaoğlumuz ve erkek kardeşim dahil 73 kişimiz tutukludurlar. Mesela şimdi bir kadın ve altı çocuk ile iki yaşlı kadın gelmişler, diğerlerinin tamamı tutuklular. Biz bir şeyde bilmiyoruz, sadece biliyoruz ki bazı kadınlar Til Efer’dedirler ve bazıları onları kendilerine götürmüşler. Zaten kızları kendilerine götürmüşler, Araplar ilk günden kızları kendine götürmüşler.

 

“Çocukları satıyorlar ve halk gidip kendine satın alıyor, Suriye’dekiler”

 

Ezidi halkı başlarına gelen son fermanla çok acılar çekti, çok bedeller ödedi ve hala farklı yerlerde farklı şekilde bedel ödemeye devam ediyor. Yerlerinden, evlerinden, mallarından ve canlarından olan Ezidiler hala bedel ödemeye, acı çekmeye devam ediyor. Kendilerinin ifadelerine göre bu fermanda onları en çok zorlayan ve acıtan şey esir edilmiş kadın ve çocuklar meselesidir. Bugün Ezidilerin gündemini oluşturan en önemli başlık IŞİD çetelerinin elinde bulunan kadın ve çocukların nasıl kurtaracağıdır. Neam bu konuda şunları anlatıyor:

Evet, kocamın dayısının kızıdır. Üç aileydiler. Dediler şimdi Rakka’dalar. Sonunda o ve altı çocuğu oradaydı bir Arap onları kendine çarşıda satın almıştı. Hepsini Rakka’nın çarşısına götürmüşler, Rakka’ya götürmüşler. Bazıları kurtulup Tilafer’den kaçtılar, kendilerine kurtuldular. Bu sefer satmaya yarayanları, mesela genç iseler, yeni gelen kızlar, genç kadınlar ve o çocuklar. Çocukları satıyorlar ve halk gidip kendine satın alıyor, Suriye’dekiler. Sonunda dedi adam çarşıda görüyor, onu ve altı çocuğunu 1200 Dolara satın alıyor. 1200 Dolara onu ve çocukları kendine satın alıp götürüyor. Sonunda oradan buradan soruyorlar. Diyor gel sen benim kızım gibisin, sen sağ olana kadar kızım gibi evimde ol. Senin çocukların ile benim çocuklarımın farkı yok. Ben onları da besleyeceğim, ta ki ailen seni sorana kadar, o zaman seni onlara vereceğim. Mesela bizim ile onların eli birbirine yetişene kadar. Rakka’daki söylüyor, Arap olan. Evet. İçinde iyi olan bazıları var. Mesela içlerinde bazıları iyidirler. Sonunda kendi yanına götürüyor. Diyor sen ezbere bir rakam biliyor musun (telefon numarası). Erkek kardeşinin numarasını ezbere biliyordu. Onun numarasını çeviriyor. Çeviriyor diyor odur, yanımdadır. Kızın erkek kardeşi diyor sana 7000 dolar vereceğiz falan yerde sınırda bize ver. Böyle kendisini sınıra getirin. Suriye ve Irak sınırı. Öğreniyorlar, diğer Araplar öğreniyorlar buraya getireceğini. Artık telefonla mı, birisi şikayet mi etmişti. Her nasıl öğrendilerse kadını ve altı çocuğu yine adamdan alıyorlar. Kendisinden alıyorlar. Bizimkilerin diğerlerinden mesela erkeklerden bir haber gelmiyor. Kızları götürmüşler, kadınları götürmüşler. Genç kadınlar, güzel olanları. Bizim ailenin kızları çok güzellerdi, kız ve kadınlar çok güzellerdi. Hepsini kendilerine götürdüler.

 

“80 erkeği sıraya dizdiler ve öldürdüler”

 

Ezidi halkı DAİŞ çetelerinin eline düşen esirlerini kurtarmak adına bugün bir dayanışma içerisinde, yalnız çoğu zaman esirlerini kurtarmak için ilişkilendikleri kimseler tarafından kandırılıyorlar ve zar zor topladıkları paraları kaptırıyorlar. Bazen sadece paralarını kaptırmakla kalmıyor canlarından da olabiliyorlar.

Neam yaşanmış bir örnek anlatıyor:

Tilafer’in içinde başıboş bırakılan üç kız hakkında ona bilgi geldi. Dediler Xeyro’nun üç kızı ordalar. Aileleri dışarıdadır (başka devletlerdeler) ve bütün paraları yanlarında götürmüşler. Fermandan dolayı dışarıya gitmişler. Kızları almaya gittikleri zaman yanındaki bütün paraları topladılar ve Irak’taki akrabalarından topladılar ve bir Êzidi gönderdiler, aslında onun ile o Arap’ın birbirlerinde telefonu var, kendisinden alacağı kişinin. İki buçuk deftere( 25000 Dolar), bilmem üç deftere o çocukları almaya gitti, o üç kızı. Gitti, o Arap ile o birbirlerine yetiştiler ve her üç kızı getirdiler. Her üç kızı getirip yetiştiriyorlar. Yani parasını toplamışlar ve bırakmaları için göndermişler. Gidiyor o Êzidiyi öldürüyor ve yanındaki bütün parayı götürüyor ve yine o üç kızı Til Efer’e götürüyor o Arap. Bırakmıyor, bırakmıyor ve adamı öldürüyor, paraları kendisinden alıyor ve gidiyor. Hani biz ne yapalım.

Ezidi soykırımının ikinci yılı bitmekte iken hala Ezidilerin gündemlerinde soykırımda yaşadıkları var. Her gün yaşadıkları hikayeleri anlatarak günlerini geçiriyorlar. Onlar yaşadıklarını unutmaya çalışsalar da bu çok mümkün olmuyor. Çünkü korkunç şeylere şahitlik etmişler. Bu şahitliklerini yaşamları boyunca unutamayacaklarının farkındalar ve aynı zamanda unutmak da istemiyorlar. Soykırım süreçlerinde toplu infazlara sürekli rastlanır ve bu toplu kıyımlar her zaman anlatılmaya devam eder. Neam’ın şahit olduğu bu toplu kıyımlardan birini anlatıyor:

Biz gördük, mesela biz evlere bakıyorduk evler görünüyordu... Biz evlerine, arabalarına ve yola bakıyorduk. Vallahi sonunda bizim olduğumuz yerde gördük kurşun sesleri gelmeye başladı, böyle kaç sefer silahlar patladı. O erkeklerin hepsini orada öldürdüler. 80 erkeği sıraya dizdiler ve öldürdüler. Geceleyin arabalar geldiler yaklaşık 100 erkek daha getirdiler... Onları tararken bazıları daha kendisine kurşun değmeden kendisini yere atmıştı ve üzerlerine ceset düşmüştü. O aralarından kurtulmuştu. Geldiler orda olanların hepsini bize anlattılar, dediler hal mesele böyledir.

Canını kurtarmak adına bir şekilde dağdan çıkma yollarını arayan Ezidiler en yakın akrabalarıyla bile hareket etmek istemiyorlar. Herkes kendi ailesini ve canını kurtarma derdine düşüyor. Başlarına gelenleri ve dağa yaşananların hikayesini düşününce bunun yadırganacak bir yanının olmadığını anlamak zor olmamalı.

Gerisini Neam’dan dinleyelim:

O yeğenlerimiz beş-altı kişiydiler. Dediler valla bir yerde bir araba var gidip arabaya bineceğiz ve rahatlıkla gideceğiz. Dediler biz gidip o köy arasından gideceğiz ve Suriye’ye ulaşıp kurtulacağız. Aslında kaçak yoldan gidip Suriye’ye ve Dêrik’ten kuzey mıntıkasına gidecekler. Kocam gibi hepimiz kendimizi gölgeye vermiştik, biz yorulmuştuk. Her nereden bir yol açılsaydı derdimiz oydu ki kendimizi dağdan kurtaralım. Kocam dedi valla ben, dört çocuğum ve karımda geliyoruz. Dedi vallahi olmaz, eğer bize saldırsalar(DAİŞ) biz erkeğiz ve kaçıp kendimizi bir yere atarız. Dedi kadın ve çocukların onların elinde kalır. Dedi siz gelirseniz karın ve çocuklarının sorumluluğunu almayız ve sizi kendimizle götürmeyiz. Götür getir derken mesela kovdular, dedi bizimle gelmeyin.