İkinci Yüzyılın Türkiyesi şekilleniyor

İkinci Yüzyılın Türkiyesi şekilleniyor
14 Mayıs'taki seçimler öncesinde ittifakların durumunu analiz eden Murat Somer, Cumhuriyet'in İkinci Yüzyılındaki Türkiye'nin siyasal tercihlerinin ve yolunun şekillendiği bir dönemden geçildiği görüşünü dile getiriyor.Türkiye'de muhalefette ve siyasette taşlar büyük ölçüde yerine oturuyor. 14 Mayıs'a planlanan seçimlerde halkın yapacağı tercihler de büyük ölçüde netleşiyor.Uzun yıllar parçalı yapısı nedeniyle otoriterleşmeye ve yozlaşmaya alternatif olamayan muhalefet 2018'den beri birleşme ve uzlaşma yolunda büyük yol kat etti. Büyük çoğunluğu Millet İttifakı (Mİ) ve Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) olarak iki blok hâlinde birleşti. En son da Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday çıkarmakta ve Kemal Kılıçdaroğlu isminde büyük ölçüde uzlaştı. Mİ'nin adayı Sayın Kılıçdaroğlu oldu. EÖİ de ayrı aday çıkarmayacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu'na zımni desteğini de yakında kamuoyuna açıklaması bekleniyor.İktidar ne vaat ediyor?Cumhur İttifakı (Cİ) iktidarının sunduğu tercih zaten belliydi. Mevcut otoriter, muhalefeti dışlayan ve Türkiye'yi Avrupa'nın özgürlükçü demokrasilerinden ve laik Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştıran yönetimin devamı ve derinleşmesi anlamına geliyor. Eriyen desteğini tahkim etmek için siyasal İslamcı HÜDA PAR'ı da saflarına katmasıyla bu model daha da katılaştı. HÜDA PAR'ın oy oranı oldukça marjinal. Ama özellikle depremzede illerin sokaklarındaki militan örgütlenmesi güçlü. Dolayısıyla bu partiye ilgisi, seçimlerde anti-demokratik yöntemlere başvurması kuşkularını da pekiştiriyor.İktidarın nasıl yöneteceği ve dünya görüşü oldukça net ama dış politikadan ekonomiye uygulayacağı politikalar son derece belirsiz. Kişiselleşmiş, otokratik, opak ve kurumlara dayalı olmayan bir yönetim modelini temsil ediyor. Dolayısıyla göç politikasından deprem ve kuraklıkla mücadeleye ve NATO'ya her yöne savrulabilir.Uzun zamandır süren hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve baskıcılığı iktidarın farklı bir modele yönelmesine imkân bırakmıyor.Ancak muhalefetin hem mecliste çoğunluğu hem de Cumhurbaşkanlığı'nı kazanması ve devralması hâlinde daha uzlaşmaya ve demokrasiye ve belki dağılmaya açık bir Cİ, AKP ve MHP görmemiz mümkün.Muhalefet ne vaat ediyor?Demokratik muhalefetin büyük kısmını temsil eden Millet İttifakı'nın programı ise oldukça belli ve şeffaf. Uzun zamandır anlaştığı reform ve sistem değişikliklerini açıkladı ve altına imzayı attı. Bunlar güçlendirilmiş ve demokratik bir parlamenter sisteme geçişten kent ve çevre yönetimine, afetlerle mücadeleye kapsamlı ve detaylı reformlar içeriyor.Ama bir asgari müşterekler mutabakatı olan bu reformlar Kürt Sorunu gibi derin sorunlara fazla girmiyor. Sadece bu sorunların özgür ve çoğulcu biçimde tartışılabileceği ve çözülebileceği demokratik bir zemin vaat ediyor.Burada da Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye için büyük bir şans. 13'üncü Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu EÖİ'nin bel kemiği HDP'yi mecliste ziyaret etti. Burada Kürt meselesinin, milli egemenliği temsil eden mecliste ve diyalogla çözülmesine dayanan bir yaklaşımı benimsediklerini açıkladılar. Bu model uygulanabilirse Kürt Sorunu'nun ve benzer sorunların peyderpey reformcu bir yaklaşımla ve diğer sorunlarla beraber çözümü için büyük bir fırsat sunuyor."Anlaşamayabiliriz ama masayı devirmeyiz" modeliTabii hiçbir şey kolay olmayacak. Ekonomiden, kentsel dönüşüm, kuraklık ve eşit vatandaşlık sorunlarına kadar ülkenin meseleleri derin ve acil. Uzlaşmak kolay değil.Ama özellikle Mİ içinde zaman içinde bir kültür oluştu: "anlaşamayabiliriz, kızabiliriz ama masayı (yani uzlaşmayı) devirmeyiz" yaklaşımı. Kemal Kılıçdaroğlu bunu "konuşuruz, anlaşırız, anlaşamazsak bekler sonra yine konuşuruz" şeklinde özetliyor. Bu yaklaşım en büyük sınavını en son ortak adaylık krizinde verdi. Kılıçdaroğlu'nun aday belirlenme şekline itiraz eden Meral Akşener masadan öfkeyle ve çok sert eleştirilerle kalktı. Kemal Bey ise daha sakin davranarak köprülerin atılmamasını sağladı ve taşların yerine oturacağını belirtti. Meral Hanım da üç gün sonra masaya geri oturmayı bildi.Bunu mümkün kılan ise yaratıcı bir uzlaşma modeli oldu. Anlaşmazlığı çözmek için İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı ve kampanyaya destek olacağı bir "bilet sistemi"nde anlaştılar. Bu muhalefetin otoriter iktidara karşı kazanma şansını büyük ölçüde artırdı.Sonuç olarak evet, Macaristan'dan farklı olarak Mİ adayını ilk bakışta daha demokratik gözüken ön seçimle belirlemedi. Ama siyasal uzlaşmayla belirlediğini söyleyebiliriz. Demokrasi sadece seçim değil, her şeyden önce müzakere, konuşma ve akıl anlamına geliyor. Macaristan'da muhalefetin kaybettiğini de unutmayalım.Bunun yanında CHP yanında Mİ paydaşı olan beş partinin genel başkanları da Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. Bu da uzlaşma ve ortak akıl açısından çok olumlu. Fakat hangi konularda ortak karar alınacağının çok net belli olması gerekir. Aksi takdirde yedi Cumhurbaşkanı yardımcısıyla karar almak çok zor olabilir. Bunun yanında Mansur Yavaş'ın önerdiği gibi genel başkanların Cumhurbaşkanı yardımcısı olmak yerine mecliste parti gruplarının başında milletvekili olmaları, ayrıca genel başkanlardan temel konularda yetkili bir istişare heyeti kurulması da düşünülebilir.Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir Cumhurbaşkanı olur?Bunun için ayrı bir yazı gerekecek. Ancak iki noktayı şimdiden belirtelim.Kemal Kılıçdaroğlu sakin, birleştirici ve yol açıcı tarzıyla ön plana çıkıyor.Bunun yanında Kılıçdaroğlu yönetiminde adalet ve sosyal adalet mutlaka ön planda çıkacak.Son yirmi yılda Türkiye sadece ülke değil dünya ölçeğinde dudak uçuklatacak yolsuzluklara ve adaletsizliklere sahne oldu. Bunlardan hesap sormak hiç kolay olmayacak. Büyük kararlılık ve yolsuzluktan azade bir hayat hikâyesi ve kişiliği buna olanak veriyor. Sade yaşantısı ve aile yapısı ile ön plana çıkıyor. 2000'li yıllardan beri yolsuzluklardan hesap sormak siyasal kariyerinin en büyük önceliği oldu.Ama Kılıçdaroğlu yönetimi bu konuda dengeli, akılcı-gerçekçi ve hukuk devletinden ayrılmayan bir yaklaşım sergileyecektir. Ekonomik dengeleri de gözetecektir. Kararların ortak akıl içinde alınacak olması ve Mİ içinde Ali Babacan gibi ekonomi yönetiminde çok daha ana akım görüşleri olan liderler olması da bunu sağlayacaktır.Tüm bunlar şu anda muhalefetin oylarını bölme potansiyelini taşıyan Muharrem İnce ile olan görüş ayrılığının da aklıselimle çözülebilmesi şansını yaratıyor. Burada da taşların ortak akılla ve ortak demokrasiye geçiş önceliği doğrultusunda yerine oturmasını bekleyebilir ve umabiliriz.Türkiye zor, deprem sonrası derin kederler içinde ama kullanılabilirse daha güzel bir gelecek için büyük fırsatlar sunan bir dönemden geçiyor.Eğer muhalefet hem meclis hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilirse, ardından da iktidarı devralabilirse, demokrasiye geçişin özgün bir örneğini yaratmış olacak. Brezilya'dan Macaristan ve Hindistan'a benzer demokratik erozyon süreçleri yaşayan ülkeler için ilham olabilecek. Büyük ölçüde iç dinamiklerle bir demokratikleşme gerçekleştirerek, tüm dünyada olduğu gibi sıkıntıda olan Avrupa demokrasisine Doğu kanadından çıkan taze bir kan verebilecek. Cumhuriyet'in İkinci Yüzyılındaki Türkiye'nin siyasal tercihlerinin ve yolunun şekillendiği bir dönemden geçiyoruz.