Mısır'da düzenlenen COP 27 iklim zirvesiyle birlikte, iklim değişikliğiyle ilgili internet aramaları da, yanlış bilgiler de çoğalıyor.
İşte onlardan bazıları...
İklim değişikliğinin gerçekte yaşanmadığına inanan bazı insanlar, bu meseleyi anlamlandırmak için komplo teorilerine başvuruyor.
Bunlar küresel ısınmanın, küreselci gizli bir grup tarafından organize edilmiş bir aldatmaca olduğuna inanıyor. Bazıları ise bunun para kazanmak için planlandığını, hatta hak ve özgürlüklerimizi kısıtlamaya yönelik uğursuz bir oyun olduğunu düşünüyor.
Bu tür iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yok.
Bilim insanlarının ezici çoğunluğu - bazı tahminlere göre yüzde 99'u - iklim değişikliğinin gerçek ve insan kaynaklı olduğu konusunda hemfikirdir.
BM iklim bilimcilerinden oluşan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'ne (IPCC) göre, 1850 yılından bu yana ortalama küresel sıcaklık 1.1 santigrat derece arttı.
Sonuç olarak, aşırı hava olayları daha yoğun hale geldi ve her yerde yaşamı ve geçim kaynaklarını tehdit eder hale geldi.
2021 IPCC raporunda "İnsan etkisinin atmosferi, okyanusu ve karayı ısıttığı kesin" denildi.
British Antarctic Survey'de bilim insanı olan Dr. Ella Gilbert, "İklim değişikliği olan ve şimdi gerçekleşen bir olgu; buna inanmak için sadece bu yılın aşırı hava olaylarına bakmak yeter" diyor.
Küresel ısınma, güneşten gelen ısıyı hapseden ve Dünya'yı daha sıcak hale getiren karbondioksit gibi sera gazlarının emisyonundan kaynaklanıyor.
Tarihsel olarak bu emisyonların çoğundan ABD; İngiltere ve Almanya gibi zengin ülkeler sorumludur.
Yoksul ülkelerdeki pek çok insan için bu durum iklim değişikliğini "Batı'nın sorunu" haline getiriyor: kendilerinin uğraşması gerekmeyen ve günlük yaşamlarıyla çok az ilgisi olan bir sorun.
Oysa iklim değişikliği sınır tanımıyor ve örneğin küresel ısınmanın son sel felaketlerinde rol oynadığına inanılan Pakistan'da kendini göstermeye başladı bile.
Araştırmalar ayrıca, başta kaynak eksikliği olmak üzere birçok nedenle, iklim değişikliğinden en çok yoksul ülkelerin etkileneceğini gösteriyor.
Almanya'daki Bonn Üniversitesi'nde araştırmacı Dr. Lisa Schipper, "İklim değişikliği küresel bir sorun. En yoksul, en az sanayileşmiş ülkeler pasif kurbanlar değil, değişimin aktif aktörleridir."
Bu ülkelerin hükümetlerinin, iklim adaleti konusunun gündemin üst sıralarında yer alacağı COP27 de dahil olmak üzere iklim görüşmelerinde seslerinin dinlenmesini istemelerinin bir nedeni de bu.
Aşırı soğuk havaya maruz kalan ülkelerde, daha sıcak bir gezegen fikri ilk bakışta cazip görünebilir.
Örneğin Rus lider Vladimir Putin, 2003 yılında, daha sıcak bir Rusya'da insanların "kürk mantolara daha az para harcayacağını ve tahıl hasadının artacağını" öne sürmüştü; bugün bu hâlâ Rus sosyal medyasında paylaşılan bir görüş.
Oysa iklim değişikliğinin gezegen üzerindeki genel etkisi, ondan kaynaklanabilecek herhangi bir marjinal kazanımdan çok daha büyük.
IPCC, yüzyılın sonuna kadar ortalama küresel sıcaklığın 1,5 derece artması halinde, iklim değişikliğinin dünyaya 54 trilyon dolara (2C artması halinde 69 trilyon dolara) mal olabileceğini tahmin ediyor.
Gelecek kasvetli bir görünüm barındırıyor: Orta Doğu ülkeleri tarım arazilerinin çöle dönüştüğünü görebilir; Pasifik ada ülkeleri yükselen denizler altında yok olabilir; birçok Afrika ülkesi gıda kıtlığından etkilenebilir.
Rusya gibi soğuk ülkelerde bile, 2021'de Sibirya'yı kasıp kavuran yangınlar gibi orman yangınları, havalar daha sıcak ve kuru hale geldikçe daha sık görülmeye başlandı.
ABD uzay ajansı Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya göre, okyanuslar, artan sera gazları nedeniyle son yıllarda meydana gelen ısınmanın yüzde 90'ını şimdiden absorbe etmiş durumda.
Sonuç olarak, buzullarla karada hapsolmuş buzlar erimeye başladı. Su ısındıkça genleştiği için, sıcaklıklar arttıkça okyanuslar da genleşti.
İklim değişikliğine kuşkuyla bakanlar, "gelgitleri" anlayamadıkları için sosyal medyada başkalarıyla alay edebiliyor; ama durum bundan daha karmaşık.
Gelgitlerde su seviyesi yükselir ve alçalır: bunlar zaman içinde dengelenen küçük günlük değişikliklerdir. Oysa yaklaşık 100 yıl içinde küresel deniz seviyesinin 16 – 21 cm (yaklaşık 6 ila 8 inç) yükseldiği tahmin ediliyor.
Edinburgh Üniversitesi'nde fizik profesörü Ken Rice, bu sürecin giderek hızlandığına dikkat çekiyor.
Bu değişim çıplak gözle zor görülse de, şimdiden net bir etkisi var. Denizlerin yükselmesi kıyı erozyonunun hızlanması ve sellerin giderek daha olağan hale gelmesi demek.
Bilim insanları, hızlı bir şekilde harekete geçilmezse, deniz seviyelerinin 2100 yılının sonuna kadar 2 metreye kadar yükselebileceği uyarısında bulunuyor.
Bu da şu anda özellikle Asya'da kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanın yaşadıkları bölgelerin yakında sular altında kalabileceği anlamına geliyor.
İklim değişikliği ile ilgili manşetler karşısında endişelenmemek elde değil. "Son şans" ve "kırmızı uyarılar" hakkındaki tüm konuşmalar bunaltıcı olabilir.
Bu durum bazılarının bu konuda hiçbir şey yapılamayacağını düşünmesine yol açabilir; dünya ne kadar geç harekete geçerse yok oluş da o kadar olası görünüyor.
Bu konuda iki yol yok; iklim zaten değişiyor ve önümüzdeki yüzlerce yıl boyunca bu değişikliklerin etkisi hissedilecek.
Ancak bazı iyi haberler de var. İklim bilimciler sayesinde, bu eşi benzeri görülmemiş kriz karşısında ne yapılması gerektiğini tam olarak biliyoruz.
Ülkeler sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak ve atmosferdeki gazları tutmanın yollarını bulmak zorunda kalacaklar.
COP27 gibi zirvelerin önemli olmasının bir nedeni de bu: politikacıların bir araya gelerek iklim değişikliğine karşı eylem planlarını tartışmaları için bir fırsat sunuyor.
British Antarctic Survey'den Dr. Gilbert "İnsan etkisini azaltmak için atabileceğimiz her adım bir fark yaratır" diyor.
"Harekete geçmek için fırsat penceresi daralıyor, ama bu pencere hala var ve bu fırsatı değerlendirmeliyiz."