Aç, susuz, yoksul... İklim değişikliğinin kurbanları terör örgütlerinin ağına çok daha kolay düşüyor. Batı Afrika’da etkili olan Boko Haram, bunun en bariz örneklerinden biri. İklim değişikliği-terörizm ilişkisi, Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı’nda da masaya yatırılıyor.
Şubat ayı başında Nijerya’nın kuzeydoğusunda meydana gelen tüyler ürpertici bir olay, bu ülkede sıkça rastlanan yüzlerce şiddet ve terör eyleminden sadece biriydi: Alau Kofa köyüne baskın düzenleyen radikal İslamcı Boko Haram milisleri, iki kişiyi canlı canlı yaktı. Bütün köyü ateşe veren teröristler, buradaki büyükbaş hayvanları da kaçırdı. Söz konu köy, Borno eyaletinin başkenti Maiduguri’ye sadece 12 kilometre mesafede. Şehirde hem askerî birlik hem de polis kuvveti mevcut. Nijerya ordusu, bu olaydan kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, Boko Haram örgütünün mağlup edildiğini öne sürmüştü. Terör milisleri, askerî ve polis kuvvetlerinin âdeta burnun dibinde yaptıkları bu huncarca eylemle mağlubiyet iddialarına son derece açık bir cevap vermiş oldu.
Boko Haram’ın son on yılda katlettiği insan sayısının 25 bini bulduğu tahmin ediliyor. Teröristlerin verdiği maddi hasar da devâsa boyutlarda. Dünya Bankası, on yıllık hasarın 6 milyar dolar cıvarında olduğunu söylüyor. Sadece Borno eyaletinde özel konutların yaklaşık yüzde 30’u ve binlerce kamu binası tahrip edildi.
Besici-ziraatçi çatışmaları
Bölgedeki tek güvenlik sorunu Boko Horom değil. Sahel Bölgesi ya da Sahil Kuşağı olarak adlandırılan ve Sahra Çölü sınırı boyunca doğudan batıya uzanan savanalarda (geniş çayırlar), havyan besicileri ile ziraatçilik yapan çiftçiler arasında sık sık çatışmalar meydana geliyor. Çatışmaların iki ana nedeni var: Birincisi farklı din ve kabilelere mensup olmaları. İkincisi ve daha da önemlisi: İklim değişikliği nedeniyle artan kuraklık sonucu su kaynaklarının giderek azalması. Taraflar birbirlerini, su kaynaklarını gereksiz kullanarak karşı tarafın yaşam hakkını tehlikeye atmakla suçluyor.
İklim değişikliği ile çatışmalar arasındaki ilişki, Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı’nda da ele alınıyor. Çatışma ve terör olaylarının elbette tek bir nedeninin olmadığını söyleyen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Genel Sekreteri Patricia Espinosa, iklim değişikliğinin yine de önemli bir faktör olduğunun altını çizdi: “Şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz: Şiddet içerikli çatışmaları tetikleyen nedenlerden biri de iklim değişkiliği. Bazı çatışma bölgelerinde ise iklim değişkiliği ile terörizm arasında ilişki söz konusu.”
BM Güvenlik Konseyi de Batı Afrika ve Sahel Bölgesi’ndeki istikrarsızlığın nedenleri arasında iklim değişikliği ve bozulan ekolojik dengeyi göstermişti.
Olumsuz örnek: Çad Gölü
İkilm değişikliğinin insanların temel yaşam koşullarını nasıl tahrip ettiğinin ve şiddet içerikli çatışmalara nasıl zemin hazırladığının en bariz örneklerinden biri de Çad Gölü. Çad, Nijerya, Nijer ve Kamerun’da yaşayan yaklaşık 30 milyon insan için Çad Gölü’nün suyu hayatî bir önem taşıyor. Ancak son 40 yılda, iklim değişikliğinin tetiklediği olumsuz koşullar nedeniyle göldeki su miktarı yüzde 90 oranında azaldı.
Çad Gölü etrafında yaşayan balıkçılar, çiftçiler ve besiciler buradaki suya muhtaç. Berlin merkezli düşünce kuruluşu Adelphi bünyesinde görev yapan iklim değişikliği uzmanı Janani Vivekananda, ikilm değişikliği ile çatışmalar arasındaki ilişkiyi, Çad Gölü örneğinde şöyle açıklıyor: “İklim değişikliği, yaşam koşullarını tehdit eder hale dönüştükçe şiddetin artmasına ve devlet otoritesinin zayıflamasına da zemin hazırlanmış oldu. Özellikle genç erkekler için geçim kaynağı seçenekleri giderek azaldı. Bu durumu farkeden bazı silahlı terör grupları, onlara cazip bir çıkış yolu önerince, gençler de çareyi bu gruplara katılmakta buldu.”
Para için terörist oldular
Doğal felaket, ekonomik çöküş ve çatışma gibi nedenlerden dolayı toplumsal sorunlar yaşanan bölgelerde faaliyet gösteren, ABD merkezli uluslararası sivil toplum kuruluşu Mercy Corps’un 2016 yılında yaptığı bir araştırma da bu ifadeyi destekler nitelikte. Boko Haram’dan ayrılan 47 eski milisle birebir görüşmeler yapan Mercy Corps, sanılanın aksine din faktörünün hemen hemen hiçbir rol oynamadığını saptamış. Eski savaşçıların çoğu, örgüte ekonomik gerekçelerle katılmış. En sık verilen cevaplar “Düzenli bir gelirim olsun, kredi çekip ihtiyaçlarını karşılayabileyim ve evlenebileyim diye katıldım” şeklinde.
İklim değişikliği uzmanı Janani Vivekananda, özellikle güçsüz hükümetler ve toplumsal karışıklıkların olduğu ülkelerde, iklim değişkiliğinin istikrarsızlığı daha da artırarak açlık ve yoksulluk endişelerine neden olduğunu, bunun da göç hareketlerine ivme kazandırdığını söylüyor ve ekliyor: "Göç de çatışma ve şiddet potansiyelini tetikleyici faktörlerden biri.”
İklim değişikliği ve Suriye'deki iç savaş
Eski ABD Başkanı Barack Obama, 2015 yılında yaptığı açıklamada, iklim değişikliğinin Suriye’deki iç savaşta da önemli bir rol oynadığını belirtmişti. Nitekim Birleşmiş Milletler İnsanî İşler ve Acil Yardım Koordinasyon Örgütü’nün 2016 yılındaki bir araştırması, Obama’yı haklı çıkardı. Ülkede 2000’li yılların başında etkili olan aşırı kuraklık, Fırat’ın sularının yüzde 40 oranında azalmasına neden oldu. Buna bağlı olarak tarımsal üretimde ciddi bir gerileme meydana geldi. Bu da kırsaldan kentlere büyük bir göç dalgasını tetikledi. Bunun sonucunda kentlerde kitlesel işsizlik, sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve suç oranlarında büyük bir artış kaydedildi. “Arap Baharı” olarak adlandırılan protesto dalgası 2011 yılnda Suriye’ye ulaştığında, ülke âdeta patlamaya hazır bir bombayı andırıyordu. Nitekim Esad rejiminin muhalefete uyguladığı yoğun baskı, şiddet olaylarını da beraberinde getirdi ve olaylar zinciri iç savaşa kadar uzandı.
ABD istihbarat servislerinin 2012 yılında hazırladıkları ortak raporda, on yıl içinde temiz su yetersizliği ve sel felaketlerinin, istikrarsızlıklara ve devletlerin otoritesinin sarsılmasına neden olacağı, bunun da bölgesel gerilim ve çatışmaları beraberinde getireceği öngörüsünde bulunulmuştu.
Teşhis yapıldı, tedavi henüz başlamadı
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI’nin Direktörü Dan Smith’e göre, Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı’ndaki toplam 30 panelden ikisinin iklim değişikliği ve bunun getirdiği güvenlik risklerine ayrılması, açık bir uyarı niteliği taşıyor. Sorunun doğru şekilde teşhis edildiğini belirten Smith, doğru reçetenin ise henüz oluşturulamdığını kaydediyor:
“Sahel Bölgesi ve Ortadoğu’daki olumsuzluklara karşı izlenecek çözüm ve mücadele yolları konusunda şu ana kadar henüz ortak bir tutum geliştirilemedi. İklim değişikliğinin zararlarına karşı oradaki insanlara nasıl yardım edebiliriz ve şiddet içerikli çatışmaların önünü nasıl alabiliriz? Bu sorulara bir an önce cevap bulabilirsek, sadece kanayan yaraları dindirmekle kalmayıp, aynı zamanda büyük oranda para tasarrufu da yapmış oluruz. Zira terörizmi besleyen kaynakları kurutmak, askerî yöntemlerle terörle mücadele etmekten çok daha ucuz.”
Matthias von Hein
© Deutsche Welle Türkçe