Cumhuriyet'in, gazetenin yönetici ve yazarlarına yönelik olarak düzenlenen operasyona ilişkin yayımladığı yazı dizisi "Söz sırası Cumhuriyet'te" bu kez gazetenin çalışanları Kemal Göktaş, Canan Coşkun ve Sinan Tartanoğlu'nun kaleminden çıktı. Çalışanlar, "Cumhuriyet’in tutuklu yönetici, yazar, çizer ve çalışanları hakkındaki iddianamede savcılık, Cumhuriyet’e soruşturma açılması nedenlerinde ilk sıraya 'yayın politikası değişikliği'ni koydu" dediler. "Her dönemde laikliğin ve demokrasinin yanında duran ve bedeller ödeyen Cumhuriyet" ifadesinin kullanıldığı "Söz sırası"nda "Hazırlanan iddianamede açıkça görülüyor ki, iktidar kendisine biat eden bir Cumhuriyet istiyor" denildi.
Cumhuriyet'te yer alan haber şöyle:
Cumhuriyet gazetesi yazar, çizer ve yöneticileri hakkındaki iddianamede Cumhuriyet hakkındaki soruşturma açılması nedenleri sıralanırken “yayın politikası değişikliğine” ilk sırada yer verildi. Savcılara göre “Yaklaşık olarak son 3 yıllık dönemde bilhassa da 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne uzanan süreç ve sonrasında gazetenin yayın politikası, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nda yaşanan değişikliklerle eşzamanlı olarak, 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğramıştır.” Savcılık, bu aşamadan sonra Cumhuriyet’in “adeta terör örgütleri tarafından ele geçirildiğini”, bunun da okur şikâyetleri ve ulusal basında yer alan iddialarla birleşince soruşturmanın başlatıldığını belirtiyor. “Ulusal basında yer alan iddialar”, hükümetin emriyle yandaş basında Cumhuriyet’i susturma operasyonunun altyapısının hazırlanmasından başka bir şey değildi. Yani savcılığın soruşturmayı başlatma gerekçesi dahi hukuksal nedenlere değil, bir operasyonun aşamalarına işaret ediyordu.
Savcılık, “yayın politikası değişikliğini” bir suçlama konusu yapma cüretini gösterirken ironik biçimde iddianamenin başında Atatürk’ün talimatı ile yayın hayatına başlayan Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi’nin şu sözlerine yer verdi: “Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin daha aleni ve şamil ifadesi ile demokrasinin müdafisidir. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını ihlal eden, yıkan, yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette halkın halk tarafından halk için idaresi bizim mefkûremizdir ve biz yalnız bu mefkûrenin esiriyiz. Başka bir kuvvetin değil.”
Savcılığın iddiasını temellendirmek üzere giriştiği bu zahmetin kendisine bir getirisi olmayacak. Kurucusu Yunus Nadi’nin çizdiği “Cumhuriyet ve demokrasi” çerçevesi bir asra yaklaşan yayın hayatında Cumhuriyet’in hem hedefi hem de yol gösterici ilkeleri oldu. Toplumun, hayatın ve siyasetin dinamizmine paralel biçimde bu hedef ve ilkeler değişmese de kaçınılmaz biçimde içerikleri farklılaştı ve kendilerini yeni konumlarla ifade etti. Cumhuriyet hep ciddi bir siyasi gazete olarak kaldı ve hiçbir zaman doktriner bir parti gazetesi, bir parti organı olmadı. Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi çerçevesi içinde kalmak kaydıyla liberal solcusundan Atatürkçüsüne, sosyal demokratından sosyalistine kadar soldaki hemen her renge yer veren, Türkiye’nin en köklü ve ciddi gazetesi olarak kendine eşsiz bir yer edindi. Türk basınında bugün önemli yerlere gelmiş birçok gazeteci ve yorumcunun meslek hayatlarına Cumhuriyet’te başlamaları, Cumhuriyet’in gazetecilik açısından tartışmasız bir okul olduğunun en önemli göstergesi. Cumhuriyet’in tarihi, sol hareketin ve gazeteciliğin tarihiyle birlikte okunması gereken bir tarihtir. Cumhuriyet gazetesi son yıllarda da bu dinamizmin bir sonucu olarak “evrensel insan hakları ve demokrasi ilkelerine bağlı bir yayıncılığı derinleştiren ve solun bütün renklerini kapsayan bir çerçeve” olarak tarif edilebilecek bir çerçevede yayınlarını sürdürüyor. Cumhuriyet’in geniş kitlelere ulaşma arzusu ile yola çıktığı bu dönem, AKP iktidarına karşı Gezi Direnişi’nde sokağa inen halk inisiyatifinin ve özgürlük, adalet, eşitlik taleplerinin bir yansıması olarak okunabilir. Halkın ve solun demokrasi talebinin yansıdığı Cumhuriyet gazetesi, bu yüzden iktidarın hedefi oldu. Bir başka neden ise Cumhuriyet’in Atatürkçü ve laik çizgisinden sapmadan özgürlükçü bir yayın politikasını hayata geçirebilmesiydi. Cumhuriyet’te bugün solun farklı kesimlerinden isimler köşe yazarken halkın haber alma hakkının sağlanması için fedakârca bir gazetecilik faaliyeti yürütülüyor.
Laikliğin ve demokrasinin yoğun saldırılar altında olduğu bir dönemde bu çizgi iktidar için tehlike arz ediyor. İktidarın ihtiyaç duyduğu, “Aydınlık” türü, iktidara destek çıkarken bir yandan da laiklik ve Atatürkçülük söylemlerini ağzından düşürmeyecek bir gazeteydi. Bu bakışa göre memleketin demokrasi sorunlarına ise AKPMHPVatan Partisi koalisyonunun çizgisinden bakacak, yani “majestelerinin muhalefeti”ni yapacak bir Cumhuriyet idi. Tüm bu nedenlerle yayın yasaklarına, baskılara, otosansür dayatmalarına karşı halkın haber alma hakkını savunan çizgisinin susturulmasına karar verildi. İktidarı rahatsız etmeyecek bir kadronun gazete yönetimini ele geçirmesi için hukukun aracı kılındığı bir döneme tutuklamalar, gözaltılar ve sosyal medya linçleri eklendi. Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeninden çaycısına varana kadar tutuklama, gözaltı, dava tehdidiyle karşı karşıya bırakılması da “susturma” amacını somut biçimde gösteriyor. Şurası çok açık ki, iktidar kendisine biat eden bir Cumhuriyet istiyor. Oysa Yunus Nadi’nin daha ilk gün ifade ettiği gibi, Cumhuriyet’in tarihi adını aldığı Cumhuriyet’in ve demokrasinin tarihidir ve muhabirinden yayın yönetmenine, çaycısından okuruna, bütün Cumhuriyetçiler sadece bu ‘mefkûrenin esiridir.’