İlahiyatçı Demircan: Cinsellik insanın içini kemiriyor, çok merak ediliyor

İlahiyatçı Demircan: Cinsellik insanın içini kemiriyor, çok merak ediliyor

Büyük tartışma yaratan “İslam’a Göre Cinsel Hayat” kitabının yazarı, ünlü ilahiyatçı Ali Rıza Demircan “En çok merak edilen konular cinsellikle ilgili olanlar. Çünkü bu konular İslam açısından az bilindiği için insanın içini kemirir” dedi.

Milliyet gazetesinden Güliz Arslan, Ramazan öncesi ilahiyatçı Ali Rıza Demircan ile konuştu. Milliyet’te “En çok cinsellikle ilgili konular merak ediliyor” başlığıyla yayımlanan (22 Haziran 2014) söyleşi şöyle:

 

“En çok cinsellikle ilgili konular merak ediliyor”

 

1945’te Rize’de doğan Demircan, İstanbul İmam Hatip Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Aynı yıl birincilikle girdiği İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden de (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) pekiyi dereceyle mezun oldu. Önce Süleymaniye Camii hatipliğine, bir yıl sonra da aynı caminin imam-hatipliğine getirildi. Burada 12 yıl görev yaptı. 1976-78 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi’nde eğitim gördü. Demircan’ın Kitapları içinde en çok ilgi göreni “İslam’a Göre Cinsel Hayat” oldu.

 

Hangi konuları ele alacaksınız Milliyet’teki yazılarınızda?

Bismillahirrahmanirrahim. Yüce Allah’ımıza hamd ederim. Sevgili peygamberimiz efendimize salât ve selam ederim. Ben de bu soruyla başlamanın hayırlı olacağı kanaatindeyim. İmtihan sonucu 25 yaşında İstanbul Süleymaniye Camii’ne hatip tayin edildim. O dönem cuma namazı kılan üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri genelde Süleymaniye Camii’ne gelirlerdi. Entelektüel bir cemaatimiz olduğu için ben de gündemi takip ederdim. Olimpiyatlar olurdu, İslam ve spor konusunu yazardım; gündeme turizm otururdu, İslam ve turizmi işlerdim. Yani gündemi takip etme alışkanlığım var. Milliyet için tabii ki orijinal konular seçmeye çalıştım ama ramazanda kaçınılmaz olarak ele alınması gereken konuları da ele alacağım.

 

Nasıl bir doktor görünce hemen “Benim de şuram ağrıyor” diyorsak, bir din hocası görünce de mutlaka soracak bir şey buluyoruz değil mi?

Şu anda psikologların, psikiyatristlerin yaptığını tarih boyunca İslam âlimleri ve tarikat şeyhleri yapmışlar. Modern toplumda da bu ihtiyaç kaybolmadı, bilakis daha da arttı. Çünkü modern hayatın çıkmazlarından biri; kalabalıklar içinde yalnız olmaktır. Evinizde eşinizle kaynaşamıyorsunuz, çocuklarınız farklı tellerden çalıyor. Toplum zaten bencilleşmiş, sizin hiçbir probleminize yürekten yaklaşmıyor, yalnızsınız. Dolayısıyla bu ihtiyaç devam ediyor. Özellikle kadın izleyicilerim ve okurlarım benim nazarımda ayrıcalıklıdır. Çünkü Türk toplumunun kadınları İslam’a göre değilse de kendilerine göre dindardır.

 

Bunu biraz açabilir miyiz? Nedir “kendine göre dindar” olmak...

Diyelim ki çalıştığınız yerde Allah’a iman etmeyenler var. Siz bu durumda İslami ölçülere göre uygulamalarınız olmasa da onlara nispetle dindar olduğunuz yargısına varabilirsiniz. Bu da normaldir. Yakın çevrenizdeki insanların kutsallardan yoksunlukları yanında kendinizi daha dindar hissedebilirsiniz.

 

En çok neler soruluyor?

En çok merak edilen konular cinsellikle ilgili.

 

Neden böyle?

İslam açısından bu konular az bilindiği için insanın içini kemirir. Mesela soruyor bana; “Eşimin yanında da olsa iç giysilerimden arınmış olarak bulunmam beni günahkâr kılar mı?” Bunu sorabileceği kimse yok etrafında.

 

‘Hülya Avşar benden çekinmiyorsa ben neden çekineyim?’

 

Nasıl okulda bir öğretmen bir dersi sevdirip bir dersten soğutabiliyorsa, bir din uzmanı da insanı dine yaklaştırabilir ya da dinden uzaklaştırabilir. Bu sorumlulukla nasıl baş ediyorsunuz?

İslam’ın ana kaynağı Kuran’dır. Siz bu kitaba uygun, sevgili peygamberimizin bu kitapla ilgili yorumlarıyla kaynaşan bir yapıda konuşabilirseniz sorun yok. Ama 14 asırlık tarih boyunca bu iki kaynaktan alınarak yapılan içtihatları din diye aktarmaya kalkarsanız o zaman nefret uyandırabilirsiniz.

 

Bazen çok sinirleniyorsunuz televizyonda...

Eskiden tartışma programlarına katılırdım. O programların benimle ilgili bölümlerini sonradan izlediğimde çarpıldığım olurdu. Sonra bir ilke kararı aldım, çıkarsam tek çıkacağım diye. Ama bu ilkeyi de her zaman sürdüremiyorsunuz. Çünkü birçok program o formatta değil. O zaman katılıp katılmama kararını almak kolay olmuyor. Hülya Avşar bir televizyon söyleşisi için davet etmişti. Aile fertlerim şiddetle karşı çıktı. Ama ben şöyle düşündüm; Türkiye’nin az çok tanıdığı bir ilahiyatçıyım. Bir aktrisin sorularını tahmin edebiliyorum. O benden çekinmediğine göre benim ondan çekinmemi gerektiren bir şey yok.

 

Psikologlar, psikiyatrlar da zaman zaman meslektaşlarıyla konuşma ihtiyacı duyar, terapi alırlar. Din âlimleri için de geçerli midir bu durum?

Bazı önemli konularda televizyon programına çıkmadan önce görüşlerine güvendiğim arkadaşlarımı ararım. Benimle aynı görüştelerse programa daha müsterih olarak katılırım. Hoca olmak zordur. Genelde programlara çıkmadan 15 dakika evvel “Allah’ım sen sevdirmezsen, beni sevmezler. Sen benim sözlerime etki kazandırmazsan muhataplarım üzerinde müessir olamam. Sana inanıyorum. Ben senin kulunum. Din de senin dinin. Kullar da senin kulların. Beni başarılı kıl” diye dua ederim.

 

Ramazan programı yapan hocaların aldıkları ücretler çok konuşuluyor bugünlerde. Sizin yorumunuz nedir?

İnsan ihtiraslı bir varlıktır. Almaya başladığı zaman daha çok ister. Ama ben basına yansıyan meblağların doğru olduğu kanaatinde değilim. Yine de bunları yadırgamıyorum. Kamuoyu önünde bilinir hale gelmek epeyce süre istiyor. Falanca programcı çok para alıyor da din programcısı neden almasın? Bence esas tehlike şurada; hurafeci bir din anlayışı olan bu tür programların bir faydası varsa üç zararı olduğu kanaatindeyim.

 

‘Zannettiğiniz kadar Aydın hoca yok maalesef’

 

“İslam’a Göre Cinsel Hayat” diye bir kitap yazdınız. Bu neden İslam yazarlarının pek ele almaya yanaşmadığı bir konu?

Batı’da da aile terbiyesi almış insanlar cinselliğe ilişkin konulara çok rahat giriş yapamazlar. Bu konudaki kısmi tedirginlik bana göre doğru olandır da... Cinsellik yaşanır, dile dolanmaz. Bu konu İslam yazarları tarafından pek ele alınmıyor çünkü bir kere zannettiğiniz kadar aydın hoca yok maalesef. Olanlar da yürekli değil.

 

‘Cinsel eğitim farzdır’

 

Siz yüreklisiniz ama...

Ben bir; Karadenizliyim. İki; Kasımpaşalıyım. Bir de yapı olarak bende yenilik eğilimi var. Rabbimin lütfudur bu bana. Başkasının yazdığı konuyu yazmam. Yazarsam da farklı biçimde yazarım.

 

Siz “Cinsel eğitim verilmezse yerini batıl bilgiler alır” diyorsunuz. Bunları konuşmaktan utanmamak lazımdır diyorsunuz. Kitabınızda Hz. Muhammed’in de cinselliği açıkça konuştuğuna dair bölümler var. Ne oldu da bu konuları konuşamaz olduk, bu kadar tabu haline geldi...

Kenneth Walker bir eserinde diyor ki; “Ne acı, insanlığın iki büyük önderi İsa ve Buda cinsellik konusunda konuşmadılar, konuştukları da anlaşılır gibi değil.” Ben de kitabımda buna bir not düştüm: “İnsanlık adına üzülmeye gerek yok. Allah’ın insanlığa gönderdiği son ve evrensel elçi Hz. Muhammed yapılması gereken açıklamaları yaptı.” Cinsel eğitim farzdır. Bakın; yaşlıları dindar olarak kabul ederiz. Hele geleneksel bir tesettürü de varsa... Ama geçenlerde 50 yaşında bir kadın gelip eşime dedi ki “Ben bugün bir hoca dinledim, dedi ki, regl döneminizde eşlerinizle ilişkiye girmek haramdır. Sen hoca karısısın, bu doğru mudur?” Düşünebiliyor musun? 50 yaşında, torun sahibi kadın âdet döneminde eşiyle sevişebileceğini ama ilişkiye giremeyeceğini bilmiyor.

 

Bunun gibi, İslam’da cinsellik deyince doğru bildiğimiz ama aslında yanlış olan başka neler var?

Ramazan gecelerinde ilişkiye girilmez ya da Kandil geceleri kutsaldır, o gecelerde ilişki haramdır gibi yanlış inanışlar var. Öte yandan da bekârların karşılıklı rızaya dayalı ilişkisinin zina olmadığı gibi hatalı algılar da var.

 

Sizin “Cinselliği yaşamak da bir ibadettir” diye de bir açıklamanız var...

Yüce yaratıcınızın her bir emrine itaat ibadettir. Her bir yasağından kaçınma da ibadettir. Namaz kılmak ibadettir. Niye? Rabbimizin emridir. Faizden kaçınmak ibadettir. Niye? Rabbimizin yasağıdır. Bir adamın zinadan kaçınması da ibadettir. Bu durumda arzularını eşine yönlendirmesi de ibadettir.

 

‘Oğlum duymasın ama Kasımpaşa’dan geçerken çile yaşıyorum’

 

Sizin çocukluğunuz, gençliğiniz Kasımpaşa sokaklarında geçti. Şimdi çocuğunuz büyüdüğünüz semtin belediye başkanı. Ne hissettiriyor bu?

Benim çocukluğumda bizim gibi Kasımpaşa’da yetişmiş halk çocukları kaymakamı görünce cumhurbaşkanını görmüş gibi olurdu. Benim babam günün birinde torununun belediye başkanı olacağını tasavvur dahi edemezdi. Çünkü üst düzeyde görevler beyaz Türklere özgü idi o zamanlar.

 

Oğlunuza “Oğlum şurayı düzelttir” gibi şeyler dediğiniz oluyor mu eski mahallenizde gezerken?

Oğlum duymasın ama... Kasımpaşa’dan geçerken her gün bir çile yaşıyorum. Yol, Şişhane’ye Kasımpaşa’nın tam içinden, pazar yerinden geçiyor. Günün 24 saati orada bir tıkanıklık var. Çözüm bulunmasından yanayım ama bir Kasımpaşa çocuğu olarak alternatif de oluşturamıyorum burası için.

 

‘İftar sofrasına bir çorba, bir sebze yemeği yeter’

 

Yaz ramazanları ile kış ramazanlarını kıyaslarsanız...

Her mevsimin ayrı bir güzelliği var. Soğuk gecelerde sobanın etrafında ramazanı yaşamanın da ayrı bir güzelliği vardı. Yaz ramazanlarında tabii susamalar, halsizlikler oluyor. Ama onların yaşandığı saatler de ayrı bir duygu zenginliğine erdiğimiz anlar...

 

Sizin ailenizde ramazan nasıl yaşanır? Kalabalık bir ailesiniz, her iftarda bir araya gelebiliyor musunuz? Sofrada neler olur?

Bizde yemek aile fertleri tarafından hazırlanır. Soframıza fabrikasyon ürünler pek gelmez. Bizim hatun eski topraktır, çorbasına da tatlısına da eli değer. Benim iki oğlum, yedi kızım var. Eski ramazanlara kıyasla ulaşım imkanları artmasına rağmen trafik nedeniyle insan evinden pek çıkmak istemiyor. Ama şunu da ifade etmiş olayım, her ailede kardeşlerin, halaların, teyzelerin çağırıldığı iftar sofraları kurulmalı. Çünkü peygamberimiz iftar yemeği vermenin günahlardan arınma vesilesi olacağını bize müjdeliyor. Okuyucularımız yabancı çağıramıyorlarsa annelerini, babalarını, kardeşlerini çağırsınlar. Sonra... Allah aşkına aşırılığa gitmeyelim. Bir çorba, bir sebze yemeği yeter, artar bile. Hem yapımı kolay, bulaşığı az olur hem de bütçeyi sarsmaz. Neden kendi kendimize hayatı zorlaştırıyoruz? Peygamberimiz de bir çeşitten fazla yemezdi. Bugünün tıbbı da tek çeşit yenmesi gerektiğini söylüyor. Çünkü çok çeşit yiyince beyin mideye hangi yemeğe göre emir vermesi gerektiğini bilemiyor.

 

‘Artık izlemeye değer film bulamıyorum’

 

Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiyeli filmi “Kış Uykusu”nda ele alınan konulardan biri de aydın olarak nitelendirilen kesimin din adamlarına yüzeysel bakışı...

Keşke izleyebilseydim. Türkiye’de ikinci bir Ali Rıza Demircan bulamazsınız sinemaya bu kadar ilgisi olan. Çocukluğumda Kasımpaşa’da dört tane sinema vardı. Hepsine giderdim. Süleymaniye Camii imam-hatipliğim sırasında sanat değeri olan üç yıldızlı, dört yıldızlı filmleri mutlaka izlerdim. Hiç unutmuyorum Türkan Şoray’ın filmi “Hazal”ı daha gösterime girdiği gün izlemiştim. Sinemaya ilgim sonra da devam etti. İnanç dünyama yakın Mesut Uçakan ve Salih Diriklik vardı, sinema yapan. Onlara manen destek vermeye çalıştım. Hatta Mesut Uçakan’ın bir filminde rol bile aldım, kürsüden vaaz ettim. Benim ve ailemin öncülük yaptığı iki aylık bir vakfımız var, ARDEV. Buradaki çalışma konularımızdan biri de sinema.

 

Sinema merakınız devam ediyor o zaman...

Tek kanalın olduğu dönemde çok güzel filmler vardı. “Goriot Baba” gibi klasiklerin dizilerini zevkle izlerdik. Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek”ini beğenmiştim. Ama artık izlenmeye değer film bulamıyorum. Nedense bizim sinemacılar, tiyatrocular İslam kültürüne oldukça yabancı. Ben bir zamanlar tiyatroya da gidiyordum, izlediğim oyunlarda hep dindarlar rencide edilirdi. Halkla kucaklaşan ürün hâlâ verilemiyor. Halkımızın bir ölçüde kendini bulabildiği dizilerden biri “Muhteşem Yüzyıl”. Birçok açıdan eleştirebilirsin ama insanlar kendilerinden, tarihlerinden bir şey buldular orada.