Tarih profesörü İlber Ortaylı, 100 yaşında hayatını kaybeden 'tarihçilerin kutbu' olarak bilinen Prof. Halil İnalcık'la ilgili olarak "Oryantalistler dünyasında iki hoca vardır ki, bunlar talebelerine uçmayı en iyi öğretenlerdir diyebilirim: Halil İnalcık ve Bernard Lewis" diye yazdı. Ortaylı, "dünyanın en büyük Osmanist'i" İnalcık'la ilgili bir anısını anlatırken "Osmanlı tarihi için birinci ve doğru kaynak belgedir. Belgeyi ancak belge düzeltir ve belge doğru okunmalıdır. Bir seminerde; 'Bu ibare kâtip hatası olabilir mi?' dedim. Halil Hoca 'Hatayı kâtipte değil kendi dikkatinde ara' dedi" ifadelerini kullandı.
İlber Ortaylı'nın Hürriyet gazetesinin bugünkü (31 Temmuz 2016) nüshasında yayımlanan 'Halil Hocamızın ardından...' başlıklı yazısından satır başları şöyle:
40 gün sonra 100 yaşını tamamlayacaktı. En tanınmış bilim adamları ve filozoflar arasında dahi 99'uncu yaşına kadar kalıcı eser veren görülmez. Halil Hoca, Doğu'nun ve Batı'nın saygıyla ve çekinerek andığı bir otoriteydi. Hepimiz o çekinenlere dahiliz. İnalcık literatürü insanların dikkatli yazıp konuşmalarına neden olduğu sürece verimli çalışma yapılıyor demektir.
İmparatorluğun zor günlerinde İstanbul’da doğdu ve çocukluğunu geçirdi. Ana tarafından İstanbul’un şeyh ailelerinden birinden geliyor. Babası Seyid Bey tüccardı. Hatıratında da belirttiği gibi ticaret dolayısıyla Mısır’a gitti, iflas etti ve orada öldü. Bütün Cumhuriyet kuşağı gibi hayata zor başlayan bir neslin içinde belki de en sıkıntılı yoldan gidenlerdendi. Doğduğu ve köklerinin ait olduğu kentte sadece ilkokula başlayabildi, ortaokula devam için Sivas Öğretmen Okulu’na ardından Balıkesir Öğretmen Okulu’na geçti. İlk anda çok sıkıldığı Balıkesir’de kendisinin mühendis zekâsını keşfeden Nusret Kürkçüoğlu ve asıl tarihçi ve edip tarafını keşfeden, onu bir anlamda yeniden inşa eden edebiyat tarihinin kutbu Abdülbaki Gölpınarlı hocaya da bu kentte rastladı.
Onlardan aldığı feyzle Cumhuriyet kültür tarihinin en önemli kurumu olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1935’te eğitime başladı. Fakülte bugünkü küçük tiyatro binasında, Evkaf (Vakıf) Apartmanı’ndaydı. Açılış töreni Halkevi’nde yani 3’üncü Tiyatro’da yapıldı. Gazi Reis-i Cumhur Kemal Atatürk törendeydi. Genç Halil etkilendi. “Bu büyük adamın ilkeleriyle Türk tarihi yazacağız” diye söz verdi kendine. Gerçekten de ömrü manasız milliyetçiliğin dışında Türkiye ve Balkan tarihinde Türkçe arşiv belgeleri, tarihi kaynakları bunun paralelindeki Avrupa arşiv ve tarihçilik eserlerinin kullanımıyla başladı ve geçti.
1920’lerin Türkiye’sinin nüfusu 14 milyondu. Ciddi hastalıklar vardı. Halkın yüzde 90’ı okuma-yazma bilmiyordu. Kurucu generaller bütçenin askerliğe ayırdıkları payını iki sahanın lehine küçülttüler. Ortaya bir sağlık ve maarif ordusu çıktı. Sağlık ordusunun başında Refik Saydam, maarif ordusunun başında ise Mustafa Necati vardı. Genç Halil’in öğretmenlik için ortaokul ve liseye gittiği Türkiye böyleydi. Onun mesleğe başladığı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Ekrem (Akurgal) ve Hititolog Sedat (Alp) gibi genç hocalar da Almanya’dan doktoralarını tamamlayıp geldiler. Kısa zamanda sahalarının dünya çapında otoritesi oldular. Parlak mülteci mimar Bruno Taut’un yaptığı mimari tarihine geçen bina, bozkırda görkemli bir eser ve muhteşem bir ilim yuvasıydı. Genç hoca Halil İnalcık’ın şöhret olduğu dergâh buydu.
Yaşamı boyunca kaleme aldığı 500’ü aşkın ünlü makale halen başvurulan en önemli kaynaklardır. Yirmili yaşlarda yazdığı ‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’ Osmanlı-Balkan tarihini değiştiren büyük yapıtlardan. Sadece son altı yılda yazdığı ‘Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab’, ‘Devlet-i ‘Aliyye serisi’, ‘Osmanlılar - Fütühat’, ‘İmparatorluk’, ‘Avrupa ile İlişkiler’, ‘İstanbul Tarihi’, ‘Türk Tekstil Tarihi’ gibi eserler bile üreticiliğine örnektir.
1930’ların tarım ürünleri satarak geçinen Türkiyesi arkeoloji, Bizans araştırmaları, Hititoloji ve Asuroloji yetiştirmek için dışarıya öğrenci yolladı. Bizans araştırmaları için gidenler çok varlık gösteremediler. II. Harp öncesi diktatör Nazi Almanya’sından bu dallardakiler de Türkiye’ye geldi. Türk tarih kürsüsü içine Alman profesör almaya pek istekli değildi. Karl Süssheim ve Hellmut Ritter bir istisna sayılmalı. Fakat Fuad Köprülü, Çarlık Rusya’sından kaçıp gelen genç Türkleri kadrolarına dahil etti. İnsanları tanımadaki ustalığıyla da Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik Gökyay, Nihal Atsız, Abdülbaki Gölpınarlı ve Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki yıllarda da Halil İnalcık’ı ve Osman Turan’ı eğitim trenine aldı.
Halil Bey doktora tezi olan ve hâlâ kullandığımız ‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’ni 22 yaşındayken tamamladı. Ne İstanbul veya Anadolu’daki misyon mekteplerinde okutulmuştu, ne de Avrupa’ya gitmişti. 36 yaşında ilk defa ABD ve İngiltere’ye gittiği vakit burada öğrendiği İngilizce, Fransızca ve Almancasıyla o dünyaya intibak etti. Avusturyalı Paul Wittek’in Türkiye’den hatırladıkları içinde genç Halil İnalcık Almancasının mükemmelliğiyle yer alır. Heves ve gayretin sonu yoktu, 50’li yaşlarında Chicago’da İtalyancayı da devirdi. Neden derseniz; Cenovalarının yoğun olarak oturduğu Kırım’daki Kefe şehrinin Osmanlı tahrir defterini yayımlamak ve yorumlamak için Ceneviz belgelerini ve Cenovalı tarihçilerin yazdıklarını hatmetmek zorundaydı. 90’lı yaşlarında eser vermek bu yaşını geçen hemen hiçbir tarihçiye nasip olmamıştır. ‘Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab’ onun Osmanlı Divan Edebiyatı ve Fars edebiyatı üzerindeki bilgisini, kimselere pek göstermediği ustalığını ve iyi eğitimini gösterir. Yorum gücüne hayran olmamak elde değildir.
Halil İnalcık Hoca talebelerinin isteği üzerine Fatih Camisi’nin haziresine defnedildi. Bir Türk pantheonu, münevver kabristanı olan Fatih Camisi haziresine defin zor bir işlemdir ve bakanlar kurulu kararı ve cumhurbaşkanının tasdikiyle olur. Kısa zamanda bu konuda gerekenleri yapan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın İbrahim Kalın, bizzat emri veren Cumhurbaşkanımız ve hükümet başkanımız Binali Yıldırım’a teşekkür etmek gerekir. Halil Hoca’nın Gazi Osman Paşa’nın türbesi civarındaki bölümde kâbir komşusu ‘Dîvânü Lugati’t-Türk’ü kayıtların arasından çıkarıp alan, inceleyen, neşreden Türk dilinin muhterem hizmetkârı Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi’dir. İkisinin sohbeti manalar âleminin en renklilerinden olmalı.
Osmanlı tarihi için birinci ve doğru kaynak belgedir. Belgeyi ancak belge düzeltir ve belge doğru okunmalıdır. Bir seminerde; “Bu ibare kâtip hatası olabilir mi?” dedim. Halil Hoca “Hatayı kâtipte değil kendi dikkatinde ara” dedi.
Halil Hoca, Fatih Camisi’nin haziresinde Plevne Kahramanı ve Osmanlı Tanzimat asrının münevver mareşali Gazi Osman Paşa Türbesi’nin yanına defnedildi. Hayatında Fatih Sultan Mehmed dönemini en kalıcı yorumlar ve belgelerle aydınlatan Şeyhül müverrihin için daha uygun bir istirahatgâh bulunamazdı. Türkiye tarihçiliği Halil İnalcık’la gerçek rayına oturmuştur, bu yolda gitmesini bilmeyenlerin fazla bir şey yapabileceği söylenemez. Yolu doğru tayin edenlerse hiç şüphesiz gelecek nesillere yeni bir şuur kazandırırlar.
Halil Hoca’nın talebesi olmak bir imtiyazdır. Serttir ama bu sertliği daha çok etki eden keskin bir ironiden oluşur. Sınırsız hacimde okutur, ama konu lüzumsuz uzatılmaya başlatıldığında durdurur. Oryantalistler dünyasında iki hoca vardır ki, bunlar talebelerine uçmayı en iyi öğretenlerdir diyebilirim: Halil İnalcık ve Bernard Lewis. Halil İnalcık’ın yetiştirdiği talebeler Amerikalı, İranlı, Ukraynalı veya Türk olsun, her zaman onun talebesidir ve her zaman her yaşta hocalarından çekinirler. Bu çekinme o olsa da olmasa da onun tespit ettiği yöntem ve meslek ahlakıyla ilgilidir.