T24- Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Fatih belediyesi sınırlarında bulunan Suriçi bölgesinin özel bir kanunla yönetilmesini savundu. Ortaylı, "Payitaht bu modelle idare edilemez. Suriçinin seçim sistemi dışına çıkarılması gerekiyor. Bu bölge için demokrasiden vazgeçilsin. Başkanı iktidar ya da cumhurbaşkanı atamalı" dedi. Topkapı Sarayı Müzesi başkanlığını yürüten İlber Ortaylı, İstanbul Semtleri (www.istanbulsemtleri.com) grubunun 'İstanbul Sohbetleri' etkinliğine katıldı. Burada İstanbul'un idari tarihine değinen Ortaylı, "1.Roma Pagan, 2.Roma Hristiyan, 3.Roma İslamdır." dedi; Osmanlı İmparatorluğu'na 'Üçüncü Roma' denilebileceğini belirtti. Konstantin isminden rahatsızlık duymanın anlamsız olduğunu vurgulayan Ortaylı, "Be makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye... Asırlardır, Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün fermanlarında ve kayıtlarında şehrin adı böyle geçerdi: Konstantiniyye; 'korunmuş makam'... Kimse şehrin kurucusu olan hükümdarın ne adını küçümserdi, ne de ink'r ederdi. Ecdadımız Konstantin isminden gocunmamıştır, sen niye oluyorsun." ifadelerini kullandı. Profesör Ortaylı, Bizanslıların büyük bir medeniyet oluşturduğunu, Osmanlı'nın da bu medeniyeti geliştirip ileriye taşıdığını ifade etti. Son senelerde İstanbul'un fethini küçük göstermeye çalışanların türediğine işaret eden İlber Ortaylı, konuya dair şaşkınlığını şu sözlerle dile getirdi: "İstanbul'un fethedildiğini kabul etmeyen bir tür zihniyet vardır ve hala İstanbul'un düşmanıdır. İstanbul'un işgalinden söz ediyorlar. Türkler işgal etti sözünü Romalılar bile kullanmıyor!" Tarihçi Ortaylı, İstanbul'un nasıl bir beton bir şehir haline geldiğini anlatırken; Menderes dönemine göndermede bulundu. "İstanbul en büyük kıyımı Menderes döneminde yaşadı. Menderes istanbul'u hiç bilmemiş, anlamamıştır. Kendisini uyaranları da dinlememiştir. İyi iş yaptığını zannediyor ama öyle değil. Sen yol yapıyorsun diye bütün ahşap binalar gidiyor." dedi. Ortaylı, Suriçindeki birçok tarihi yapının hesapsız kitapsızca imara kurban gittiğinin altını çizdi. Fatih Kent Konseyi Genel Kurul üyesi olan ve konseyin onursal başkanlığı yapan Ortaylı, gerek bütçede gerek idarede İstanbul'un ayrı Suriçi'nin ayrı ele alınmasını önerdi. "Suriçi'ne belediye başkanı atansın, seçilmesin." diyen Ortaylı, şunları kaydetti: "Bu atamayı iktidar yapabilir, cumhurbaşkanı da. Özel yetkilerle ancak burası idare edilebilir. Suriçi İstanbul dar çevreden seçilen belediye meclisleriyle idare edilemez, mahzurları açıktır. Suriçi İstanbul suriçinde kalmayacak kadar herkesin şehridir. Dünyanın en önemli müzeleri, abideleri buradadır. Onunla ilgili gelişme ve düzenlemeler hepimizi ilgilendirmelidir. Bütçesi, kadroları ona göre düzenlenmelidir. H'lihazırda bütçe ve kadrolarla suriçinin devasa sorunlarının üstesinden gelmek kolay değil." Ortaylı mevcut belediye kanununda olduğu gibi devlet memurlarının seçimde belediye meclisi adayı olamama garipliğinin de ortadan kaldırılmasını savundu. Toplantının sonunda İlber Ortaylı'ya teşekkür plaketi takdim edildi. İstanbul Semtleri'nin moderatörü Rasim Acar, İlber Ortaylı'yla başlayan İstanbul Sohbetleri'nin her ay İstanbul aşığı ve uzmanı bir isimle devam edeceğinin altını çizdi.
Ortaylı'nın bu önerisine farklı bir yaklaşım sanat tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu'ndan geldi.
Sabah gazetesinin haberin konuyla ilgili görüşlerini dile getiren Göncüoğlu, "Mesele atanmışlık seçilmişlik değil. Darbe döneminde atanan belediye başkanları görev yaptı. Seçilenler de partinin atamasıyla seçiliyor. Tarihi yarımadayı yönetmeye talip olanların İstanbul'la geçmiş duygusal bağları olması gerekir. Valisi de belediye başkanı da tam görevleri sona ererken İstanbul'u öğreniyor" diye konuştu.
Gazeteci-yazar Beşir Ayvazoğlu da Ortaylı'nın önerisine kısmi destek verdi: "Seçilmişler tarafından yönetilmesi taraftarıyım. Ama tarihi yarımadaya özel statü kazandırılmasını da düşünenlerdenim. Atanmışın Suriçi bölgesini yönetmesi için ciddi kanun değişikliği gerekir. Ama ben seçilmişlerin yönetmesini tercih edenlerdenim. Tarih şuuru yoksa ister atanmış ister seçilmiş hiçbir şey değişmez. Önemli olan şehri yönetenin şehri bilmesi, tanıması, tarih şuuru ile yönetmesidir."