Prof. Dr. İlber Ortaylı, bu sene üniversiteye başlayacak gençlere yönelik olarak birtakım tavsiyelerde bulundu. "Her yıl olduğu gibi bu sene de yüz binler taze ümitlerle üniversiteye başlıyor" diyen Ortaylı, "Çok kısa zaman sonra bu ümitlerin kırılmaya başladığını maalesef göreceğiz. Eskilerin sukutuhayal dedikleri bu tehlikeli sürecin içine düşmemenin iki yolu vardır" ifadesini kullandı.
İlber Ortaylı'nın Hürriyet'te "Orta Anadolu’nun en zarif bölgesindeydim" başlığıyla yayımlanan (17 Eylül 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Her yıl olduğu gibi bu sene de yüz binler taze ümitlerle üniversiteye başlıyor. Çok kısa zaman sonra bu ümitlerin kırılmaya başladığını maalesef göreceğiz. Eskilerin sukutuhayal dedikleri bu tehlikeli sürecin içine düşmemenin iki yolu vardır: Birincisi faydasını görmeyeceğinize inandığınız bir bölümü hatta üniversiteyi derhal terk edip hayatınızı daha elle tutulur bir iş kolunda denemek! 18-19 yaş biraz geç görünse de insan pekâlâ iyi bir aşçı olabilir, elektrik teknisyenliğine yönelebilir, zanaatlarda hayatını kurabilir. Bazı dallarda yetenekli ve çalışkan insanlar üniversitenin temsilcisi olan profesörlerden daha saygın bir statüye dahi gelebilirler.
Toplum sınıflamalarında yetenekli marangozun veya bir döşeme ustasının (Bizim zamanımızdaki döşemeciler loncasının ileri gelenlerinden Hüsnü Diker ustayı hatırlayalım) birçok merhum profesörden daha çok anıldığını örnek diye verebilirim. Büyük silah mucidi ve ustası Kalaşnikof da bildiğim kadarıyla makine mühendisliği profesörü değildi; hatta ordudaki rütbesi de astsubaydı.
Hayal kırıklığını önlemek için ikinci yol ise bulunduğunuz dalda daha çok merak etmek ve okumaktır. Evvela da Türkçenizi geliştirmek ve yabancı dil öğrenmektir. Türkiye, artık bizim zamanlarımızda olduğu gibi diplomalıların mutlaka bir kadroya oturtularak doyurulduğu ülkeler kategorisinden çıktı. Eğitim kurumlarımızın çoğu nitelikçe çok düşük ama insanlarımızın amansız rekabet pazarına girebilmek için çok daha nitelikli olması gerekiyor.
Siyasal sistemimiz şu ana kadar Azerbaycan Türklerinin Farsçadan devşirdikleri gohumperestlik (akraba kayırmacılığı) veya İtalyan Rönesansı’ndan kalma nepotizme dayanıyor. (Nipote ‘yeğen’ demektir, nepotizm de genellikle kilise büyüklerinin ve Papa’nın izlediği bir kayırmacılık sistemiydi.) Maalesef Türkiye de nepotizmi, siyasal yandaşlık, eski adap ve adalet düsturunu kaybeden tarikat üyelikleri yani sözde siyasi ve dini görüşler birlikteliği üzerinden yapıyor. Siyasi görüş beraberliği bütün Avrupa’da da vardı; şimdi kayboluyor. Bu, adalet duygusunun gelmesinden çok insanların bu işlerle uğraşmaktan vazgeçmeleriyle ilgili. Türkiye’de ise bu gibi birliktelikler gerçekten bir disiplin ve kardeşlik ruhu yaratmaktan çok, köşe kapmacaya yarar.