'Kuzguna yavrusu' misali bazı yazılarımı çok beğenirim. Bugün onlardan birini buraya almak istedim. Daha doğrusu o yazının bir bölümünü. 20 Ağustos'ta yazmışım. Tam da bugün altını göğsümü gere gere imzalamaktan onur duyacağım satırlar şöyle:
'Daha önce de belirttiğim gibi; AK Partili değilim... Ancak CHP'li de değilim. Ya da başka bir 'partili'... Görüşlerim herhangi bir siyasi partinin ipoteğinde değil. Üzerimdeki her türlü tasallutu kaldırıp atmaya karar verdiğim gün siyasi parti yandaşlığı da bitti benim için... 'İlerlemeci', 'Kamu vicdanından yana', 'Başta memleket sonra da insanlık yararına' olan her adımın başımın üstünde yeri var... Özetle, benim siyasi tercihim omurilikten takım tutar gibi değil... Daha doğrusu siyasi tercihim yok. Fikri ve vicdani tercihlerim var sadece, bir de hasbelkader 'meslek”' bakış açım...
Kentbilimci olsam, Safranbolu'yu, Ankara'dan daha çok takdir edebilirdim. Müzisyen olsam, Nina Simone'u Beyonce'dan daha etkileyici bulabilirdim. Sosyal demokrat olsam Bernstein'i Mandela'ya; mimar olsam Hundertwasser'i ya da Wittgenstein'ı Frank Lloyd Wright'a tercih edebilirdim... Sinemadan anlasam Wenders, Granier-Deferre, Roeg üçlüsünü diğerlerinden ayrı bir yere koyabilirdim...
Ancak bu diğerlerini adam yerine koymadığım, onlara saygı duymadığım anlamına hiçbir koşulda gelmezdi. Ben iletişimciyim ve eğer mesleki anlamda iletişimi AK Parti, CHP'den daha iyi yönetiyorsa bu gerçeği görmezden gelemem. Tersi olsaydı da yine görmezden gelemezdim. 'Örtü'lere ihtiyaç duymuyorum kısacası. Açmak için de kapanmak için de... Tabii bir de, benimle aynı fikirde olmayanın bana 'düşman' olduğu gibi bir paranoyam yok...'
(Ali Saydam - Akşam - 13 Eylül 2010)