CHP İstanbul Milletvekili ve eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) referandumda mühürsüz oyların da geçerli sayılacağına dair kararına ilişkin olarak bir değerlendirme yazısı yazdı. Cihaner, mühürlerin kasıtlı olarak basılmadığını söylerken bunun sebebinin “referandum sonucunda ‘Hayır’ çıkması durumunda 2014 yerel seçimlerinde Bitlis Güroymak’ta yapıldığı gibi iptal edilme alternatifinin rezerv tutulduğunu” ifade etti.
Cihaner’in “YSK kararı ve referandum üzerine bir değerlendirme” başlıklı yazısı şöyle:
YSK nedir, ne işe yarar?
Demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarından birisi seçimlerin yargı yönetim ve denetiminde yapılmasıdır. Nitekim Anayasa;
67. Madde : “…Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır…”
79.Madde; “…Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır…”
Bu yönetim ve denetim işi, İlçe ve İl Seçim Kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aracılığıyla yapılır.
İlçe seçim kurullarının başkanı yargıçtır. İki üyesini belli nitelikteki kamu görevlileri arasından kura ile seçilir. Diğer üyeleri siyasi partilerin temsilcilerinden oluşur.
İl seçim kurulları hepsi yargıç olan üç üyeden oluşur.
YSK üyelerinin dördünü Yargıtay, üçünü ise Danıştay kendi üyeleri arasından seçerler. İkişer üye de yedek olarak belirlenir. Yani YSK üyelerinin tamamı “yüksek” yargıçtır. YSK Başkan ve Vekilini bu üyeler seçer.
YSK ve il seçim kurullarında siyasi parti temsilcileri de bulunur. Ancak bu temsilciler görüşmelere katılmakla birlikte oy kullanamazlar.
Asıl belirleyici olan YSK’dır. Seçmen kütüklerini oluşturur, ilkeleri belirler, genelgeler çıkarır, seçim materyallerini (zarf, pusula, mühür, vs) temin eder, eğitimler verir, itirazların nihai olarak karara bağlar.
Anayasa YSK’nın genel görevini tanımlamış;
“Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.”
Bu kadar yetki şu nedenle verilmiş: Seçim güvenliğinin sağlanması, seçimin adil ve dürüst yapılmasını temin etme. Ama görülüyor ki bu güveni vermek bir yana YSK bizatihi seçim güvenliğine tehdit oldu. Adeta bir millet, seçimde hırsızlık yapılmasın diye seçim güvenliği uzmanı kesildi. Sadece bu bile YSK için yeterince utanç verici. Varlık nedeni seçimin güvenliği olan bir kurulun “oy hırsızlığı” yapmaması için çırpınan milyonlar!
Seçim süreçlerini idare ederken uyacağı kanunlar da var YSK’nın. Yani hukuk devletinin gereği olarak YSK da kanunlara uymak zorunda. Kanunda açıkça düzenlenmiş bir konuda kanuna aykırı bir karar veremez.
Seçimlerle ilgili nerede her şeyi -mevzuat çerçevesinde- belirleyen bu kurul, bir müddet öncesine kadar ülkenin en güvenilir kurumlarından birisiydi. Referandum nedeniyle verdiği “tercih” mührü dışındaki “evet” mührünü ve sandık kurullarının mührünü taşımayan oy pusulaları ve zarfları geçerli sayarak varlık nedenini ve güvenilirliğini bir anda ortadan kaldırdı. Hatta tüm kanunları değersiz metinler haline getirdi.
Son yıllarda örneklerini çok gördüğümüz “fiili durumu” geçerli saydı.
Önce bir ara tespit; Bu tipik bir Fethullahçı yargı pratiğidir. Kumpas davalarında çok sık gördük. CMK’nın emredici hükümlerini dinlemiyorlardı. Eğer bir yargıç açık hükme rağmen tersine karar veriyorsa bu karar hukukun “yanlış” uygulanması olarak ele alınamaz. Mutlaka ama mutlaka gizli ve/veya kirli bir gerekçesi vardır.
Şimdi uymadıkları kanun maddelerini yazalım:
298 sayılı kanunun 77. Maddesi:
“Sandık kurulu, and içme, sandığı yerleştirme, kapalı oy verme yerini düzenleme işlerini bitirdikten sonra, hazır bulunanlar önünde, birleşik oy pusulalarını sayar, her birinin üzerine, sandık kurulu mühürünü basar, böylece üzerinde sandık kurulunun mührü bulunan birleşik oy pusulalarının sayısını tesbit eder. Birleşik oy pusulası kullanılmayan seçimlerde, ilçe seçim kurulu başkanından teslim alınan ve ilçe seçim kurulu başkanlığı mühürünü taşıyan özel zarfları sayar, her birinin üzerine sandık kurulu mühürünü basar, böylece üzerinde biri ilçe seçim kurulunun, diğeri sandık kurulunun mühürleri bulunan çift mühürlü özel zarfların sayısını tespit eder.”
Yoruma gerek var mı? Ama tekrar vurgulayalım ; “mührünü basar” diyor kanun, basabilir değil, “BASAR!”
298 sayılı kanunun 101/1-3 Maddesi: Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … birleşik oy pusulaları geçerli değildir.”
Tekrar vurgulayalım;
Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları GEÇERLİ DEĞİLDİR. “Geçerli sayılabilir“ değil, “YSK karar verir” değil, açık ve net GEÇERLİ DEĞİLDİR.
Kanun bu kadar açık ve kesinken, YSK gerekçesini iki gün sonra duyurduğu bir karar verdi. Bu kararla sandık kurulu mühürünü taşımayan oy pusulalarının geçerli sayılacağına karar verdi.
Doğal olarak bireysel vaka ve itirazlarla ilgili olarak tartışmalı durumlarda karar verebilir. İşte Mühürün yanlış yüzeye basılması, mürekkebin taşması böyle bir karardır.
Ama mühür yoksa genel bir kararla geçerlidir demesi açıkça kanunu çiğnemektir.
Bu kararın hukuksuzluğunu madde madde yazmaya çalışacağım:
1- Bu madde yani pusulanın arkasının mühürlü olması şartı, doğrudan sahte pusula ve zarf kullanımının önüne geçilmesi kadar o pusulanın o sandıkta kullanıldığını garanti etmek için getirilmiştir. Pusulaların filigranlı olması sadece doğrudan sahte pusula basılması yoluyla yapılan sahteciliğe bir yere kadar engel olabilir. Kaldı ki filigran haricinde çok daha yüksek güvenlikle basılan banknotların bile taklit edildiği günümüzde filigran tek güvenlik gerekçesi oluşturmaz.
Her seçim/referandumda zarf ve pusulaların 400 lü paketlerle gönderme zorunluluğu nedeniyle nerede ise seçmen sayısının üçte biri kadar fazla pusula basıldığı gözetilirse, ancak kullanılmayan zarf ve pusulaların tam bir envanteri çıkarıldıktan sonra usulsüzlük iddası filigran üzerinden değerlendirilebilir.
Filigran ve sair güvenlik önlemleri (teslim zinciri, kurullardaki parti temsilcileri vs) yeterli olsaydı ayrıca mühür şartı getirilmezdi. Özetle pusula gerçek olsa bile seçmenin oyunu o sandıkta kullanıldığının garantisi mühürdür.
2- YSK başkanının ilk açıklaması, “dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadığı sürece" mühürsüz oyları geçerli sayacakları yolunda oldu. İşte sandık kurulu mühürü şartı bunun için var. Şimdi sormak lazım sayın YSK ya; Bir seçmen olarak ben nasıl kanıtlayacağım bunu? Verin oy pusulalarını kriminal laboratuvara inceleteceğim dersem verecek misiniz? onlarca video toplu mühür basma vakasını gösterdi. Tek birisini incelemeye aldınız mı? Kim, nasıl kanıtlayacak söyler misiniz? Yanımızda adli bilirkişi mi taşıyalım?
3- YSK başkanı gerekçeli karar açıklanmadan ikinci bir iddiada bulundu; “Vatandaşa verilen, akşamdan beri tartışmaya konu olan, geçersiz olduğu ileri sürülen oy pusulaları ve zarfları; YSK tarafından imal ettirilen, gerçek, doğru, sahte olmayan oy pusulası ve zarflardır. Sahte olan oy pusulası ve zarf, zaten geçerli değildir. Kimsenin herhangi bir şüphesi yok” .
Anladık milletin en az yüzde 49'unu “şüphesini” duymamış! ya da “kimse” saymıyor! peki bu pusula ve zarfların hangileri olduğunu nereden biliyor? çünkü aynı açıklamasında “Biz, şu anda itibariyle bin midir, 5 bin midir, 10 bin midir, 20 bin midir; gerçekten bilmiyoruz. Bunlar itiraz üzerine yeniden geldiğinde, gelir mi, gelmez mi; onu da bilmiyorum. Bir bakılır. Şu anda ne bizim ne siyasi partilerin kaç tane böyle oy var, onu bilmemiz mümkün değil” demiş! o zaman sahte olup olmadığını nasıl incelediniz?
4- Arka arkaya kısa aralıklarla seçimler yaşadık. Tüm partilerin yanında, Hayır ve Ötesi, Oy ve Ötesi gibi oluşumlar ve örgütlü olmayan yurttaşların farkındalığı bu kadar fazla iken, verilen onca eğitim ve genelge varken, bu kadar yaygın mühürsüzlük ve eksik ya da fazla zarf pusula vakası olağan değil. Henüz itiraz gelmeden YSK’ya başvuru yapanın AKP li temsilci olması, aşağıdaki senaryoları akla getirmektedir.
a-) Mühürler kasıtlı olarak basılmadı. Böylece Hayır çıktığında aynen 2014 Yerel Seçimlerinde Bitlis Güroymak’ta olduğu gibi iptal ettirilme alternatifi rezerv tutuldu.
b-) Doğrudan doğruya her sonucu tartışmalı hale getirmek.
Her halükarda bireysel ya da arizi olmadığı anlaşılan sayı ve yoğunlukta vaka söz konusudur. Ancak YSK nın kararı ile birçok yerde mühürlerin sonradan basılarak ikmal edildiği bu haliyle gerçek boyutun ölçülemez hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu bile başlı başına bir şaibe ve iptal nedenidir.
5- Bu referandumda çok fazla başkası yerine oy kullanma vakası da oldu. Bu gibi durumlarda asıl seçmen oy kullanamadı. Ankara milletvekilimiz Ali Haydar Hakverdi yerine oy kullanan bir kişi imza aşamasında tespit edildi. Madem gerekçe de belirtildiği gibi; “Sandık seçmen listesinde yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunmaktadır. Anayasanın 67 ve 90/5. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No.lu Protokolün 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.” Ve madem ki “sandık kurullarının görevini yapmamaları seçmenin hakkını kullanmasına engel olamaz” , o zaman yine soralım sayın YSK’ya : yerine oy kullanılan seçmenin günahı ne? onlarında oy kullanabileceğine dair bir karar vermediniz?
Ne yapılmalı?
Toplumun nerede ise yarısı bu seçime hile karıştırıldığına dair kanaati tamdır. YSK bu güvensizliği ortadan kaldırmak zorundadır. Mühürsüz pusulaların geçerli sayılması yalnızca gerekçelerden birisi. Ortaya dökülen görüntüler, tehditle oy kullanma vakaları, özellikle güneydoğuda müşahitler ve parti temsilcileri olmadan yapılan sayımlar, mükerrer oy kullanmalar, toplu oy kulanma görüntüleri, vs. Bu kadar önemli değişiklikler bu kadar şaibeli bir referandumla yapılırsa ölü doğar. Zaten alabildiğine hukuksuz, gayri adil bir propaganda süreci bu değişikliğin “meşruiyetini” önemli ölçüde sakatlamıştı.
Yüksek olasılıkla YSK Başkanı kendisine güvenilmesini bekliyordur. Ama kusura bakmasın bugüne kadar yaptıkları, Fethullahçıların yargıya egemen olduğu dönemde yaptığı görevler ve hakkında bir FETÖ itirafçısının beyanları bu güveni duymamıza engel. Hukuk katledilirken sesini duymadık hiç. Kurumsal güvenden de bahsetmeyin bize. İşte KPSS sınavları.
Çok daha basit usulsüzlük iddialarıyla Avusturya Anayasa Mahkemesi 2016 başkanlık seçimlerini iptal etmişti. Bu şaibeyle devam edilemez. Bu iddia edildiği gibi bir mızmızlanma ya da yenilgiyi kabullenmemek değil.
Yapılması gerekenler:
Öncelikle tam kanunsuzluk nedeniyle referandumun iptali gerekir. Raporlanan usulsüzlükler hakkında etkin bir soruşturma başlatılıp, örgütlü bir girişim olup olmadığı, sahte materyal kullanılıp kullanılmadığı, toplu mühür basılıp basılmadığı, gizli sayım yapılıp yapılmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
Haa diyorsanız ki bize ne sizin güveninizden, meşruiyetten o zaman hepimizi zor günler bekliyor demektir.