İlhan ve Turhan Selçuk kardeşlerin Peder Boğos'tan ricası

İlhan ve Turhan Selçuk kardeşlerin Peder Boğos'tan ricası

Prof. Boğos Levon Zekiyan, Hasan Cemal’in son kitabıyla yeniden gündeme gelen İlhan Selçuk’un annesinin kökeniyle ilgili tartışmaya kişisel bir anısıyla katıldı. Prof. Zekiyan, Agos’a gönderdiği mektupta, Selçuk’un annesiyle Ermeni Katolik cemaatinin önde gelenlerinden Dominik Nuryan’ın kardeş olduklarını anlatıyor. Zekiyan, bu bilgiyi kendisine, Peder Boğos Basmacıyan’ın bizzat anlattığını ifade ediyor.

Kardeş Selçuklardan ölüm döşeğinde rica

Agos'ta yayımlanan haber şöyle:

Levon Zekiyan, İlhan Selçuk’un annesine ilişkin, tarihe ufak ama önemli bir not düşüyor.

Venedik Üniversitesi Ermeni Dili ve Edebiyatı emekli Bölüm Başkanı Prof. Boğos Levon Zekiyan, Hasan Cemal’in “1915: Ermeni Soykırımı” kitabı sonrası yeniden gündeme getirilen İlhan Selçuk’un annesinin kökenine ilişkin tartışmalara, Agos’a mektupla ilettiği bir kişisel hatırası ile katkı sundu. Zekiyan’ın tanıklığına göre, İlhan ve Turhan Selçuk’un annesi, Ermeni Katolik cemaatinin önde gelen simalarından Dominik Nuryan’ın kız kardeşi veya ablasıydı. Peder Zekiyan’ın mektubunu olduğu gibi aktarıyoruz

 

BOĞOS LEVON ZEKİYAN

 

“21 Eylül tarihli son aldığım Agos’ta İlhan Selçuk’un annesinin kökeniyle ilgili yazıları ilgiyle okudum. Hasan Cemal’in kitabını henüz göremedim, fakat gerek kitabın gerek bu özel konunun yarattığı yankılar ve tartışmalar hakkında bilgi sahibiyim. Bu konuyla ilgili olarak ‘mikro tarih’in önemine inandığımdan kişisel bir anımı anlatayım.

İlhan ve Turhan Selçuk kardeşlerin annesi; Mıhitaryan okulları ve özellikle Venedik Moorat-Raphael Koleji eski öğrencilerinden, Ermeni Katolik cemaatinin önde gelen simalarından ve (tarihi yanlış hatırlamıyorsam) 1953’te kurulan ve 1970’lerin siyasal ortamı içinde kapatılan Mihitaryan Kültür Derneği’nin baş kurucularından Dominik Nuryan’in kız kardeşi veya ablası olmuştur (bu kurucular arasında şahsen epeyce yakından tanımış olduğum Nubar Azaryan da vardı). Bir parantez daha açarak söyleyeyim ki sözünü ettiğim dernek, Cumhuriyet döneminde kullanımdan kalkmış olan “Mihitaryan” adını resmen taşıyan tek kurum olmuştur; ve bu “imtiyaz”ın da, kurucularının, özellikle de Dominik Nuryan Bey’in çabalarının ürünü olduğunu, uzun yıllar Sakızağacı Ermeni Katolik İlkokulunun (yani Mıhitaryan okulunun) müdürlüğünü yapmış ve hayatı yaşanan bir tarih olan rahmetli Peder Hagopos Posbıyıkyan’dan (1884-1981) duymuşumdur. Bildiğiniz gibi okul, varlığını bugün Bomonti’de sürdürmektedir.

Selçukların annesinin Dominik Nuryan ile kardeşlik bağını bana anlatan, semt kilisemizin, yani Taksim Surp Hovhan Vosgiperan Kilisesi’nin, uzun yıllar sorumlu papazı rahmetli Peder Boğos Basmacıyan olmuştur.  Dominik Nuryan, Feridiye Caddesi’nin çaprazında, Âşıklar Sokak’ta otururdu. Ailece bildiğimiz “dişçi” Rupen ve Hanımı, Rum adına rağmen Ermeni olan Katina’nın evinin zemin katında kiracıydı. Yaşamının son anlarında, Kilise vecibesine göre, durumu endişe veren hastalar için öngörülen duaları okumak üzere, Peder Boğos yanına gider. O sırada iki kardeş Selçuklar, hayata veda etmek üzere olan dayılarını ziyarete gelirler. Peder Boğos’un eski Ermenice okuduğu duaları saygı ve sukutla izlerler. Dualar bitince, Peder Boğos’tan rica ederek gazetelere verilecek vefat duyurusunda merhumun akrabaları arasında kendi adlarının geçmemesini dilerler. Henüz genç ve isimleri yeni duyulmaya başlamış kişilermiş o yıllarda. Peder Boğos, kendilerine ‘Müsterih olun, endişenizi anlarım, merak etmeyin, isminiz gazetelerde çıkmaz’ demiş.

Dediğim gibi, bu ayrıntıları bizzat Peder Boğos’un kendisinden duymuştum. Fakat, bunları anlatırken valide hanımın ismini anımsamamıştı. Sofia olduğunu Agos’tan öğrendim.

Yıl itibariyle bu konuşmamızın geçtiği tarih, 1968-1974 arası olmalı. Daha sarih hatırlayamayacağım. O yıllarda ben de, Peder Boğos da, İlhan’ın Cumhuriyet gazetesinde 'Pencere'deki  yazılarını büyük zevk ve takdirle okurduk. Tabii bizi cezbeden, zaten o zamanlarda da hissedilebilir güçlü ulusalcılığı değildi, daha ziyade oldukça hassas sosyal adalet duyarlılığı idi. Ne yazık ki, sosyal adalete duyarlı birçok kişi ve düşünür, dünyanın birçok yerinde, eninde sonunda gittikçe koyulaşan bir ulusalcılığa kaydı. Maalesef, Nuryan ailesi hakkında başka bir bilgim yok. Ailenin, Agos’ta adları geçen Roz ve Simon çocukları hakkında da bilgim olmamıştır. Burhan Felek’in güzel deyimiyle ‘Tarihten bir yaprak’ olsun diye bu bilgimi ve onunla ilgili anılarımı paylaşmak istedim.”